Sezai Karakoç'ta medeniyet meselesi
Sezai Karakoç’un, kendisinden sonra isteyeceği son şey müsamere dili taşıyan bir güzelleme ile hatırlanmak olacaktır diye düşünüyorum. Tüm, düşüncesi ve meselesi olan şahsiyetin de kendisinden sonrasına nasihat ve beklentisi budur. Onların sadaka-i cariyesi övülmek değil mesele edindikleri fikirlerinin hatırlanması ve ciddiye alınmasıdır. Dileriz fikirleri, birçok diğer münzevi gibi, bir gün onun retorik kutsanmasından, yahut ideolojik karşıtlanmasından/yadsınmasından yahut mahalleci benimsemeci bakışı aşan bir tefekkür yerinden ciddiyetle okunarak yüksek faydaya dönüşecektir.
Medeniyetsizlik çölünde savrulduğumuz
bu sıcak ve kavurucu zamanlar ve zeminlerde mukaddesatsız muhafaza ve
müdafaanın özsüz ikliminde adeta bir gölgelik ve vaha gibi yola çağıran ve
gösteren bir fikir aydınlığı olarak gördüğümüz Sezai Karakoç’un diriliş kavramı
çevresinde ele aldığı meselelerinden biri de medeniyettir. “O, insan hayatını bütüncül olarak kuşatan bir kavram
olarak gördüğü medeniyetin iki yönü olduğundan bahseder. Bunlardan ilki
medeniyet kavramının tanımı itibariyle zaman içinde “bütün insanlığa hitap eden
tarih olgusu”dur. Medeniyetin bu boyutu “İlk insandan başlayıp bugüne kadar
gelen ve bundan sonra da insanlığın sonuna kadar sürecek olan”, yani tüm zamanı
kuşatan bir olgudur. Medeniyetin ikinci boyutu ise, “insanın sadece fiziki ya
da fizyolojik ihtiyaçlarına cevap veren bir sistem olmakla kalmaz, aynı zamanda
manevî-ahlâkî, metafizik ve kültürel isteklerini de karşılamak amacını taşır. (S.
Karakoç, Çıkış Yolu II Medeniyetimizin
Dirilişi, İstanbul 2012, s. 134.)
Hayatımızın her safhasında,
duygularımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımızla karşılaştığımız bütüncül bir
olaydır. Yani, her an, her hareketimiz medeniyetle ölçülür, medeniyetle
tartılır ve medeniyetle değerlendirilir. Onunla değiştirilir, onunla değer
kazanır. Düşüncelerimiz, duygularımız, eserlerimiz, hayatımız, hayat tarzımız,
ahlâkımız, hepsi medeniyet hadisesine dâhildir.”“Temel tez, ‘medeniyet tezi’dir. Kimse medeniyet tezinin karşısına başka
tez çıkarmasın. Çünkü söylediğimiz medeniyet, zaten İslâm ve İman
medeniyetidir. İman ve İslâm bu medeniyetin merkezi, çekirdeği, tohumudur.
İslâm medeniyeti, iman çekirdeğinin, gökleri kaplayacak dallanma ve
budaklanmaya varmış ağacıdır. (Ahmet Koçak, “Sezai Karakoç’un Fikrî
Yazılarında Doğu ve Batı Medeniyeti Tasavvuru”, Rumelide Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2016, 5(Nisan), s.
53, 55, 59)”
Sezai Karakoç medeniyeti ele aldığı bu
yerde medeniyetin ilkelerini de bir çalışmasında tespit eder. “Medeniyet, üç temel ilkeye dayanır. Güzellik
ilkesi, ideası; doğruluk ideası ve iyilik ideası. Yani medeniyetin üç temeli
vardır. Medeniyet demek, bir toplumun, kendi güzellik anlayışını
gerçekleştirmesi demektir. Doğruluk alanı, inançlar, felsefe, düşünce ve
bilimdir. Güzellik ideasını, sanatlar, genel olarak estetik karşılar. İyiliği
de, ahlâk sağlar. (S. Karakoç, Çıkış Yolu II Medeniyetimizin Dirilişi,
Diriliş Yayınları, İstanbul 2012, s. 83.)” İşte bunlar bir medeniyeti mefhum
olarak insanlığın müştereki yapan ilkeler olarak ortaya çıkar. Güzellik,
doğruluk ve iyilik yani estetik, bilgi ve ahlak ile ortaya çıkan bir medeniyet
tasavvurunu gösteren tespitlerdir. Tam buradan Sezai Karakoç medeniyet
kavramının merkezine yerleştirdiği yahut kendi medeniyetini düşündüğü yere
ulaşır. İslam açısından medeniyet meselesi: “İslam’ı medeniyet olarak ele almak, onu metafizik cephesiyle, yani iman
açısından ele almak demektir; tarih açısından, bilim, sanat ve edebiyat
açsından, yani kültür açısından ele almak demektir. Ekonomi, teknik ve sosyal
ilişkiler açısından ele almak demektir. Felsefe, bilim, ahlak, sanat ve daha
nice açılardan ele almak ve bunun tarih boyunca değişim ve gelişimlerini
incelemek demektir (S. Karakoç, Günlük Yazılar IV. Gün Saati, İstanbul, 1986,
s. 67)” İman kavramı üzerinden bu medeniyet okuması Nevzat Kösoğlu ve Yılmaz
Özakpınar’da da kendi çerçeveleri ve anlayışları içinde gördüğümüz bir
yaklaşımla eş değer görülüyor. Bir imanın başlattığı tarihi süreci günün
ışığından ele alarak medeniyeti İslam çevresinde anlama ve açıklama Sezai
Karakoç’ta bu manada ortaya çıkar.
Bu
noktada Sezai Karakoç kültür ve medeniyet ilişkisini de ele alır. “Medeniyet, kültür esasına dayanır. Bir
toplum bir kültür üretir. O kültürden bir medeniyet doğar. O medeniyetten bir
millet doğar. O milletten bir devlet doğar.” (S. Karakoç, Çıkış Yolu III
Kutlu Millet Gerçeği, İstanbul 2013, s. 19.) şeklindeki yaklaşımı yanında “Kültür medeniyeti değil, medeniyet kültürü içerir.
Bize göre, kültür medeniyetin fizyolojisi gibidir. Medeniyetse, sadece anatomi
değildir. Canlı organizma gibi, anatomik cephesiyle, fizyolojik cephesiyle bir
bütündür (…) her medeniyete bir de onun kültürü tekabül eder. İslam medeniyeti
diyorsak, bir de İslam kültürü dememiz gerekir. İslam kültürü İslam
medeniyetinin bir unsurudur; belki öbür birçok unsurun da kaynağı olan bir
unsur” (S. Karakoç, Düşünceler I,
İstanbul, 1986, s.9)Kültür Sezai Karakoç’ta zemin gibi görünmektedir. Bunun
üzerinde toplum, devlet gibi unsurlar ortaya çıkar. Şehir konusunda Karakoç’un
eserlerinde medeniyet ile birlikte anılan diğer bir temel unsurdur. Ey kalbimin içinde uyuyan şehir Hiç
bir uçak hiç bir tren hiç bir otomobil Hiç bir muştu hiç bir belge hiç bir
kanıt hiç bir Seni alıp bana getirememiştir Beni alıp sana gelememiştir,
şiiri gibi pek çok yerde ve tefekküründe şehir medeniyet zemini olarak yerini
alır.
Müslüman Türk’ün Anadolu’ya gelip
orayı şenlendirmesi de onun tefekküründe, “Maveraünnehir’den
taze kan geldi. Gelenlerin arkası kesilmedi. Sonunda devletlerini de kurdu
Müslümanlar. Irmakları Allah deyu deyu akan cennet bir ülke yaptılar
Anadolu’yu. Mermere fiziğin ötesindeki geçmez, solmaz, eksiksiz aşkın resmini
çizdiler kendilerine özgü non-figüratifle. Yıldızları yere indirip saçtılar
şehrin sokaklarına. Ebediyyeti, fâni araçların diliyle söylemek dehasını
kurcaladılar eşyada. Maddeyi, ruhun diline kavuşturmak istediler. Onlar ki,
Asya’nın göbeğinden kopup gelmişler, Mekke ve Medine’nin buhurunu, ıtrını
saçıyorlardı ortalığa.(S. Karakoç, Mevlâna, Diriliş Yayınları, İstanbul
2012, s. 9.)”, tespitleriyle ortaya konulur. Türkistan ile Mekke-Medine
Anadolu’da böylece birleşir onun tefekküründe. Bir kan yani Türkün İslam ile
birlikte Anadolu’yu Türkiye kılışı Sezai Karakoç cümlelerinde böyle anlatılır.
Sezai Karakoç medeniyetin putu haline
gelen araç maksadını aşıp maksuda dönüşen teknik ve teknoloji meselesine de
medeniyet çerçevesinde değinir. Burada eleştirir ve yanlışa işaret eder. “Teknik
coğrafi engelleri, etnik ayrılıkları, siyasi bağdaşmazlıkları uzun sürede
yıkmakta. Böylece de dünya uygarlığı yavaş yavaş oluşmakta (…) aslında ilk
insandan beri peygamber uygarlığı da bütün insanlığı içine alan, bütün
insanlığı hedef alan uygarlıktı. Şimdi o hedef ve alan, maddi aletine kavuşmuş
oldu: teknik. Ancak bugün, teknik, insanlığın yararına olduğu kadar ve daha fazla
insanlığın zararına kullanılıyor. Hakikatin aleyhine çalıştırılıyor (…)
tarihi evrensel bir giyotin gibi kullanılan teknik, insanları her zaman kendi
uygarlığına çağırmakta olan ilahi sesin buyruğuna verilmelidir ki, çağın
bunalan ruhuna bir bad-ı sabanın diriltici soluğu erişsin. (S. Karakoç, Çağ ve
İlham II. Sevgi Devrimi, İstanbul, 2007, s. 47-48)” Tam burada meselesi olan
başka bir adamın sözleri akla geliyor. Nurettin Topçu bu konuda “Teknik, yakın gelecekte bu ülkeyi pek kolay
fethedecek ve Anadolu, teknik medeniyetinin sömürge ülkesi haline epey
kolaylıkla getirilebilecektir. Anadolu insanı tek kurtarıcı olarak batı
tekniğinin zaferine inanmış bulunuyor. Büyük sanayinin bir an evvel istilasını
bekliyor. Zavallı bilmiyor ki bu istila Yunan ordusunun istilasından beter
olacaktır. (Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, İstanbul, 1999, s.263.)”
Medeniyet meselesinde bu iki sağduyuya kulak verene kadar mühendisleşen bir
zihniyet -mühendisler son derece
değerlidirler onları maksadı dışına iten zihniyet kast edilmektedir- taşeron ve
ithalci zihinle medeniyet çölümüzde makine işletip insanı da makineleştirerek
madun kılmaya devam edecek görünüyor.
Nihayet onun İslam medeniyeti tarifi
ile bitirelim: “İslâm medeniyeti, geçmiş
medeniyetleri bünyesinde barındıran ve bugünkü medeniyet âlemine de temel bir
kaide teşkil eden esas medeniyettir. Ben ona Hakikat Medeniyeti diyorum.” (S.
Karakoç, Çıkış Yolu III Kutlu Millet Gerçeği, Diriliş Yayınları, İstanbul 2013,
s. 20.) Münzevi mütefekkirler cümlesinden bir düşünce aydınlığı olarak yerini
alan Sezai Karakoç fikirleri ile makul bir çerçevede kategorik okumanın
ötesinde ele alındığında mahallesinden çıkıp tüm memlekete mal olabilecektir.
Müntesipleri bunu ona ve onun benzeri mütefekkirlere çok görmemelidirler. Medeniyet
ve ona dair fikirleri ile geleceğe bakan bir idrak olarak Sezai Karakoç bir fon
görüntüsü olmanın ötesinde tefekkürü ile aramızda kalmaya, şiirleriyle bize hakikat
ve manalar taşımaya devam edecektir. Allah rahmet eylesin. El-Fatiha
Vesselam.