23 Kasım 2021

​Sezai Karakoç'ta medeniyet meselesi

Sezai Karakoç’un, kendisinden sonra isteyeceği son şey müsamere dili taşıyan bir güzelleme ile hatırlanmak olacaktır diye düşünüyorum. Tüm, düşüncesi ve meselesi olan şahsiyetin de kendisinden sonrasına nasihat ve beklentisi budur. Onların sadaka-i cariyesi övülmek değil mesele edindikleri fikirlerinin hatırlanması ve ciddiye alınmasıdır. Dileriz fikirleri, birçok diğer münzevi gibi, bir gün onun retorik kutsanmasından, yahut ideolojik karşıtlanmasından/yadsınmasından yahut mahalleci benimsemeci bakışı aşan bir tefekkür yerinden ciddiyetle okunarak yüksek faydaya dönüşecektir.

Medeniyetsizlik çölünde savrulduğumuz bu sıcak ve kavurucu zamanlar ve zeminlerde mukaddesatsız muhafaza ve müdafaanın özsüz ikliminde adeta bir gölgelik ve vaha gibi yola çağıran ve gösteren bir fikir aydınlığı olarak gördüğümüz Sezai Karakoç’un diriliş kavramı çevresinde ele aldığı meselelerinden biri de medeniyettir. “O, insan hayatını bütüncül olarak kuşatan bir kavram olarak gördüğü medeniyetin iki yönü olduğundan bahseder. Bunlardan ilki medeniyet kavramının tanımı itibariyle zaman içinde “bütün insanlığa hitap eden tarih olgusu”dur. Medeniyetin bu boyutu “İlk insandan başlayıp bugüne kadar gelen ve bundan sonra da insanlığın sonuna kadar sürecek olan”, yani tüm zamanı kuşatan bir olgudur. Medeniyetin ikinci boyutu ise, “insanın sadece fiziki ya da fizyolojik ihtiyaçlarına cevap veren bir sistem olmakla kalmaz, aynı zamanda manevî-ahlâkî, metafizik ve kültürel isteklerini de karşılamak amacını taşır. (S. Karakoç, Çıkış Yolu II Medeniyetimizin Dirilişi, İstanbul 2012, s. 134.)

Hayatımızın her safhasında, duygularımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımızla karşılaştığımız bütüncül bir olaydır. Yani, her an, her hareketimiz medeniyetle ölçülür, medeniyetle tartılır ve medeniyetle değerlendirilir. Onunla değiştirilir, onunla değer kazanır. Düşüncelerimiz, duygularımız, eserlerimiz, hayatımız, hayat tarzımız, ahlâkımız, hepsi medeniyet hadisesine dâhildir.”“Temel tez, ‘medeniyet tezi’dir. Kimse medeniyet tezinin karşısına başka tez çıkarmasın. Çünkü söylediğimiz medeniyet, zaten İslâm ve İman medeniyetidir. İman ve İslâm bu medeniyetin merkezi, çekirdeği, tohumudur. İslâm medeniyeti, iman çekirdeğinin, gökleri kaplayacak dallanma ve budaklanmaya varmış ağacıdır. (Ahmet Koçak, “Sezai Karakoç’un Fikrî Yazılarında Doğu ve Batı Medeniyeti Tasavvuru”, Rumelide Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2016, 5(Nisan), s. 53, 55, 59)”

Sezai Karakoç medeniyeti ele aldığı bu yerde medeniyetin ilkelerini de bir çalışmasında tespit eder. “Medeniyet, üç temel ilkeye dayanır. Güzellik ilkesi, ideası; doğruluk ideası ve iyilik ideası. Yani medeniyetin üç temeli vardır. Medeniyet demek, bir toplumun, kendi güzellik anlayışını gerçekleştirmesi demektir. Doğruluk alanı, inançlar, felsefe, düşünce ve bilimdir. Güzellik ideasını, sanatlar, genel olarak estetik karşılar. İyiliği de, ahlâk sağlar. (S. Karakoç, Çıkış Yolu II Medeniyetimizin Dirilişi, Diriliş Yayınları, İstanbul 2012, s. 83.)” İşte bunlar bir medeniyeti mefhum olarak insanlığın müştereki yapan ilkeler olarak ortaya çıkar. Güzellik, doğruluk ve iyilik yani estetik, bilgi ve ahlak ile ortaya çıkan bir medeniyet tasavvurunu gösteren tespitlerdir. Tam buradan Sezai Karakoç medeniyet kavramının merkezine yerleştirdiği yahut kendi medeniyetini düşündüğü yere ulaşır. İslam açısından medeniyet meselesi: İslam’ı medeniyet olarak ele almak, onu metafizik cephesiyle, yani iman açısından ele almak demektir; tarih açısından, bilim, sanat ve edebiyat açsından, yani kültür açısından ele almak demektir. Ekonomi, teknik ve sosyal ilişkiler açısından ele almak demektir. Felsefe, bilim, ahlak, sanat ve daha nice açılardan ele almak ve bunun tarih boyunca değişim ve gelişimlerini incelemek demektir (S. Karakoç, Günlük Yazılar IV. Gün Saati, İstanbul, 1986, s. 67)” İman kavramı üzerinden bu medeniyet okuması Nevzat Kösoğlu ve Yılmaz Özakpınar’da da kendi çerçeveleri ve anlayışları içinde gördüğümüz bir yaklaşımla eş değer görülüyor. Bir imanın başlattığı tarihi süreci günün ışığından ele alarak medeniyeti İslam çevresinde anlama ve açıklama Sezai Karakoç’ta bu manada ortaya çıkar.

Bu noktada Sezai Karakoç kültür ve medeniyet ilişkisini de ele alır. Medeniyet, kültür esasına dayanır. Bir toplum bir kültür üretir. O kültürden bir medeniyet doğar. O medeniyetten bir millet doğar. O milletten bir devlet doğar.” (S. Karakoç, Çıkış Yolu III Kutlu Millet Gerçeği, İstanbul 2013, s. 19.) şeklindeki yaklaşımı yanında “Kültür medeniyeti değil, medeniyet kültürü içerir. Bize göre, kültür medeniyetin fizyolojisi gibidir. Medeniyetse, sadece anatomi değildir. Canlı organizma gibi, anatomik cephesiyle, fizyolojik cephesiyle bir bütündür (…) her medeniyete bir de onun kültürü tekabül eder. İslam medeniyeti diyorsak, bir de İslam kültürü dememiz gerekir. İslam kültürü İslam medeniyetinin bir unsurudur; belki öbür birçok unsurun da kaynağı olan bir unsur”  (S. Karakoç, Düşünceler I, İstanbul, 1986, s.9)Kültür Sezai Karakoç’ta zemin gibi görünmektedir. Bunun üzerinde toplum, devlet gibi unsurlar ortaya çıkar. Şehir konusunda Karakoç’un eserlerinde medeniyet ile birlikte anılan diğer bir temel unsurdur. Ey kalbimin içinde uyuyan şehir Hiç bir uçak hiç bir tren hiç bir otomobil Hiç bir muştu hiç bir belge hiç bir kanıt hiç bir Seni alıp bana getirememiştir Beni alıp sana gelememiştir, şiiri gibi pek çok yerde ve tefekküründe şehir medeniyet zemini olarak yerini alır.

Müslüman Türk’ün Anadolu’ya gelip orayı şenlendirmesi de onun tefekküründe, “Maveraünnehir’den taze kan geldi. Gelenlerin arkası kesilmedi. Sonunda devletlerini de kurdu Müslümanlar. Irmakları Allah deyu deyu akan cennet bir ülke yaptılar Anadolu’yu. Mermere fiziğin ötesindeki geçmez, solmaz, eksiksiz aşkın resmini çizdiler kendilerine özgü non-figüratifle. Yıldızları yere indirip saçtılar şehrin sokaklarına. Ebediyyeti, fâni araçların diliyle söylemek dehasını kurcaladılar eşyada. Maddeyi, ruhun diline kavuşturmak istediler. Onlar ki, Asya’nın göbeğinden kopup gelmişler, Mekke ve Medine’nin buhurunu, ıtrını saçıyorlardı ortalığa.(S. Karakoç, Mevlâna, Diriliş Yayınları, İstanbul 2012, s. 9.)”, tespitleriyle ortaya konulur. Türkistan ile Mekke-Medine Anadolu’da böylece birleşir onun tefekküründe. Bir kan yani Türkün İslam ile birlikte Anadolu’yu Türkiye kılışı Sezai Karakoç cümlelerinde böyle anlatılır.

Sezai Karakoç medeniyetin putu haline gelen araç maksadını aşıp maksuda dönüşen teknik ve teknoloji meselesine de medeniyet çerçevesinde değinir. Burada eleştirir ve yanlışa işaret eder. “Teknik coğrafi engelleri, etnik ayrılıkları, siyasi bağdaşmazlıkları uzun sürede yıkmakta. Böylece de dünya uygarlığı yavaş yavaş oluşmakta (…) aslında ilk insandan beri peygamber uygarlığı da bütün insanlığı içine alan, bütün insanlığı hedef alan uygarlıktı. Şimdi o hedef ve alan, maddi aletine kavuşmuş oldu: teknik. Ancak bugün, teknik, insanlığın yararına olduğu kadar ve daha fazla insanlığın zararına kullanılıyor. Hakikatin aleyhine çalıştırılıyor (…) tarihi evrensel bir giyotin gibi kullanılan teknik, insanları her zaman kendi uygarlığına çağırmakta olan ilahi sesin buyruğuna verilmelidir ki, çağın bunalan ruhuna bir bad-ı sabanın diriltici soluğu erişsin. (S. Karakoç, Çağ ve İlham II. Sevgi Devrimi, İstanbul, 2007, s. 47-48)” Tam burada meselesi olan başka bir adamın sözleri akla geliyor. Nurettin Topçu bu konuda “Teknik, yakın gelecekte bu ülkeyi pek kolay fethedecek ve Anadolu, teknik medeniyetinin sömürge ülkesi haline epey kolaylıkla getirilebilecektir. Anadolu insanı tek kurtarıcı olarak batı tekniğinin zaferine inanmış bulunuyor. Büyük sanayinin bir an evvel istilasını bekliyor. Zavallı bilmiyor ki bu istila Yunan ordusunun istilasından beter olacaktır. (Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, İstanbul, 1999, s.263.)” Medeniyet meselesinde bu iki sağduyuya kulak verene kadar mühendisleşen bir zihniyet  -mühendisler son derece değerlidirler onları maksadı dışına iten zihniyet kast edilmektedir- taşeron ve ithalci zihinle medeniyet çölümüzde makine işletip insanı da makineleştirerek madun kılmaya devam edecek görünüyor. 

Nihayet onun İslam medeniyeti tarifi ile bitirelim: “İslâm medeniyeti, geçmiş medeniyetleri bünyesinde barındıran ve bugünkü medeniyet âlemine de temel bir kaide teşkil eden esas medeniyettir. Ben ona Hakikat Medeniyeti diyorum.” (S. Karakoç, Çıkış Yolu III Kutlu Millet Gerçeği, Diriliş Yayınları, İstanbul 2013, s. 20.) Münzevi mütefekkirler cümlesinden bir düşünce aydınlığı olarak yerini alan Sezai Karakoç fikirleri ile makul bir çerçevede kategorik okumanın ötesinde ele alındığında mahallesinden çıkıp tüm memlekete mal olabilecektir. Müntesipleri bunu ona ve onun benzeri mütefekkirlere çok görmemelidirler. Medeniyet ve ona dair fikirleri ile geleceğe bakan bir idrak olarak Sezai Karakoç bir fon görüntüsü olmanın ötesinde tefekkürü ile aramızda kalmaya, şiirleriyle bize hakikat ve manalar taşımaya devam edecektir. Allah rahmet eylesin. El-Fatiha

Vesselam.