Şıh Nenenin verdiği ders…
Aksaray ilimiz birçok Allah dostlarının olduğu hatta bir rivayette yetmiş bin evliya yatağı diye bilinen bir şehrimiz. Bu satırların yazarı da burada doğmuş biri olarak birçok güzel insanlardan eğitim aldım, birçok güzel insanları tanıdım. İşte bunlardan biri de Şıh Nene diye bilinen bir hanım evliya idi. Kendisi aklına geldiğinde hemen bir şiir söyleyen ya da o anda karşısında muhatabı kim varsa hiç çekinmeden, olduğu gibi aktaran Melami meşrep denen bir hanım neneydi. Aksaray’da çoğlakı mahallede metruk bir türbede yatar kalkardı. Mahallenin yardımları ile geçinir. Ama öyle herkesin de yardımını kabul etmezdi. Sert hem de oldukça sert mizaçlıydı. Kendisiyle ilk yüz yüze karşılaşmam 1978 yılıydı yani 12 yaşındaydım. Ama söyledikleri hala bugünkü gibi aklımdadır. Çünkü hakikat yolcularının sözleri kulağa değil kalbe söylendiği için aradan yıllar geçse de akılda kalır.
Mevsim bahar mevsimi idi. Şıh Nene elinde kalın bastonu, üstünde yeşil bir
atkı, başında kırmızı bir kalın başörtüsü bindallı denen yöresel şalvar ve
etekten oluşan kıyafetiyle Küçük Bölcek Mahallesinin çeşme başından ağır ağır
geliyordu. Başı açık olan hanımlar onu
görünce hemen kaçıyordu. Niye kaçmasınlar ki hiç çekinmeden elindeki asasıyla
bacaklarına vuruyordu. Dedik ya kimseden çekinmezdi. Mahallemizde ustalığı ile bilinen Rasim Emmi
vardı. Onun kapısının önünde durdu. Rasim Emmi yüzü asık bir şekilde evinin
önünde bir taşa oturmuş. Başını da iki eline almış düşünüyordu. Bende garip bir
hanım olduğu için merak ettim onun arkasından geliyorum. Dolayısıyla ne
dediklerini rahatlıkla duyuyordum. İşte Şıh Nenendin 1978 yılında Rasim Emmi’ye
söylediği ve bugün bile hala geçerli olan sözü:
“ Heyy goca herif ne
düşünün. Binin yarısı beş yüz o da bizde var Elhamdülillah, derdin paraysa
Allah virir ya. O zengin daalmi ondan iste. Haste isen de dua et yine Rabbim şifasını
verir tabibe git. Emme yok derdin
içindeyse, için sıkılıyorsa, biri ümüğünü sıkıyor gibiyse bak ona garışmam ha!
Onu sen halledecen gari. Ya birinin gonünü gırdın ya da birinin yurağına ataş
attın. Tövbe itmeden sona da gidip hangi garibin hakkını aldıysan gidip
helallik almadan daraltın geçmez diyim sana. Ağar yaparsan aha ondan kelli senin daraltın
da gider, yurağın de ferahlar. Dimem o ki a goca herif tez git tefekkür et,
düşün kimin tavuğuna kış dedin düşün. Hemen tövbe et. Böyle kümesine tilki
girmiş horoz gibi düşünme. Git de gönül evini temizle, pakle sona da gönünün
içine O’nu yani Irabbımızı davet et…”
Kısaca:
Rabbimizin bin yıl önceki önce ki insana verilen donanımlarla
şimdiki yüzyılda insana bahşedilen donanımlar arasında fark yoktur. Evrenin
sahibi birine ayrımcılık yapmaz. Ya da bir diğer kula torpil geçmez. Burada
esas olan insana verilenlerin her zaman ayni ve adil olduğudur. Bunu kişi
kendisi kesintiye uğratır ya da farkına varmaz. O yüzden çok kez ayetlerde
tefekküre vurgu vardır. Düşünen insan sorgulayan ve meraklı olan tekâmül eder.
Günümüzde ruh hastalıklarının çoğunluğu yıllar önce Şıh Nenenin de dediği gibi
İNSANIN İNSANA YAPTIĞI ZÜLÜMDEN KAYNAKLANMAKTADIR.
Yunus Suresi: 44.ayet “
Muhakkak ki Allah, insanlara (hiç)bir şeyle (asla) zulmetmez. Lâkin insanlar,
kendi nefslerine zulmederler.”
bir Hadis-i Kudside şöyle buyuruluyor: "Ey kullarım; ben zulmü hem kendime hem de
kullarıma haram kıldım.Siz de birbirinize zulmetmeyin..." (Müslim,
Birr, 55, No: 2577)