17 Nisan 2017

Şimdi yeni şeyler söylemek değil, doğru adımlar atma zamanı

AK Parti 3 Kasım 2002'de girdiği ilk seçimde yüzde 34,28 (363 milletvekili) alarak ilk zaferini ilan etmişti.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin en etkin isimleri Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener gözüküyordu.

Bülent Arınç, Tayyip Erdoğan'ın toplum üzerinde etkisi ve belirleyici karakterini gizlemek için “eşitler arasında birinci” diyerek kendilerine de pay çıkarıyordu. 

Bu dört isim de siyasete Milli Görüş'te başlamıştı. AK Parti kurulduğunda Gençlik FM'de birbirlerine yakın gibi duran bu dört zıt karakterin ANAP'ın dört eğilimine benzediğini, birlikte yürümenin imkânsızlığını söylediğimizde, çok sert eleştiri almıştık. Üzgünüz haklı çıktık.

Bizi eleştirenlerden biri de, o an olmasa da daha sonra AK Parti milletvekili olan bir zattı. O zat, belediye başkanı iken Erdoğan'ı eleştirirdi. Parti kurulduğunda birden bire Erdoğancı oluverdi ve partiye katıldı, mebus oldu, listelere giremedi şimdi yine Erdoğan'ı eleştiriyormuş.

Bize nedenini hiç sorma ihtiyacı hissetmeden AK Parti karşıtı olmakla, hatta Saadetçi olmakla itham etmişti. Oysa onlar hiç Milli Görüşçü olmadılar, biz ise hep Milli Görüşçü idik. Milli Nizamı bilmem ama gözümüzü Milli Selamet'le açtık. Refah ile devam ettik. Hiç Fazilet partili olmadık, Saadet'e zaten hiç bulaşmadık.

İÇİ YÜZÜNE VURUR İNSANIN

İnsanın yüzüne ve sözlerine bakarak kişiliğini anlamak pek güç değil. Samimi mi, içten pazarlıklı mı, bencil mi, muhteris mi, habis mi, tiyatrocu mu, hasbi mi, numaracı mı anlaşılır. Tabi bakmasını bilirseniz...

Arınç, “eşitler arasında birinci” diyerek Gül, Şener ve kendisini de ‘Recep Tayyip Erdoğan'ın yanına konumlandırmaya çalışsa da fark çok belirgindi.

Bugün filmi geriye doğru sardığımızda, halkın sadece Erdoğan'a teveccüh gösterdiğini, diğerlerini ciddiye bile almadığını açıkça görürüz. O gün söylemek istediğimiz şey buydu ama bu ülkede bazı şeyleri erken görmek her zaman suç olarak görülmüştür. Neyse suçumuz bu olsun yeter ki.

Bu üçlü ile AK Parti'ye girip, milletvekili, bakan, genel başkan yardımcısı olup, listelere giremeyince düşman kesilen, ya da A. Şener ve Erkan Mumcu gibi başkalarının hesabı içinde boğulan pek çok kimsenin durumu ortada.

Millet sayesinde 13 yıl Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamında kalan Gül'ün 16 Nisan sürecindeki tavrı bile her şeyi izaha yeter de artar bile. Arınç ve Şener'in savrulduğu yeri bilmeyen yok.

Dipdiri olan arşivler bir hükme ulaşmak için fazlasıyla zengin. Herkes yaptığının hesabını bir gün hesap sahibine verecek. Ama toplum nezdinde de aklanmak gerekiyor.

SANDIK NE SÖYLEDİ, NE SÖYLER?

AK Parti girdiği genel seçimlerde  
2002 yüzde 34,28 (363 vekil)
2007 yüzde 46,58 (341 vekil)
2011 yüzde 49,83 (327 vekil)
2015 yüzde 40,87 (258 vekil) (7 Haziran)
2015 yüzde 49,49 (317 vekil) (1 Kasım) çıkararak güç bir iş başardı.

Yerel seçimlerde
2004'de yüzde 41,67
2009'da yüzde 38,39
2014'de yüzde 42,87

Referandumlarda ise
2007 yüzde 68,95
2010 yüzde 57,88
2017 yüzde 51,41 oy almıştır.

Bu bize üç şey söylemekte:
1) AK Parti'nin toplumdaki meşruiyeti güçlenerek devam ediyor
2) 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi millet gerektiğinde ihtar etmesini de, hatada ısrar durumunda indirmesini de bilir.
3) 2009 yerel seçimlerinde AK Parti oyları düştü. 17/25 darbe girişimine rağmen de artmadı. Bu da bize milletin AK Partili belediye başkanlarını çok da tasvip etmediğini, mevcut isimlerinde ısrar edilmesi durumunda yerel yönetimlerin kaybedilebileceği hatta belediye başkanları yüzünden Cumhurbaşkanının ve AK Parti'nin oylarının düşebileceği riskine işaret ediyor.

Belediye seçimlerinde en yüksek yüzde 42,82 oy sağlayabilen Erdoğan, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde tek başına üstelik birinci turda yüzde 51,74'lik bir teveccühün sahibi. Bu bize çok şey söylüyor. Özetle rakamlar ve seyir ortada.

Millet her zaman Erdoğan'ın ardında durmuş, ihtar edeceği zamanda da bunu yapmış. Millet diyor ki: Hakk üzere olursan arkanda rüzgârın, dayanağın olurum, olmazsan da karşına geçerim.

16 Nisan'ın sonuçlarını iyi okuyup; genel merkez, teşkilatlar, meclis, kabine, belediyeler, bürokrasi, yargı, ordu, polis her türlü necasetten arın(dırıl)malı.

Bu olmazsa millet karşı durup tacı-tahtı almasını da bilir.

Herkes gibi Reis-i Cumhurumuz Erdoğan'ın artık bunu yapacağına inancımız var. Ya yapacak, ya da yapacak. Çünkü başka çıkış yok. 15 Temmuz ve 16 Nisan başka türlü taçlanmaz.

Bugün Yeni Türkiye'nin temelleri, millet ve ümmetin dualarıyla, gözyaşlarıyla, alın teriyle, şehidlerin kanlarıyla atılmıştır.

Bu zafer düşmanlarımızı önce sarsacak, sonra silkinip daha ölümcül vuruşlar yapmalarına yol açacak. Çürük bir yapı, karaktersiz kişiler, zenginler, aksortikler, torpil ve adam kayırmacıların etkin olduğu zayıf bir teşkilat, bu şehirleşme, bu gıda ve tohum politikası, bu reçeteci, sezaryenci sağlık siyaseti, bu medya yapılanmasıyla, bu istihbarat metoduyla, bu belediye zihniyeti ve her şeye rağmen devam eden FETÖ işgaliyle bu bina yükselmez, zafer taçlandırılamaz ya da kalıcı kılınamaz.

657 tümden kalkıp, personel özel sektör gibi sözleşmeli hâle gelmedikçe, kamu personeli sayısı yarıya inmedikçe, kamu israfı son bulmadıkça, vergi politikaları değişmedikçe, faiz sistemi ortadan kaldırılmadıkça, silah sanayii tümüyle yerli olmadıkça, öz malımız işletim sistemi, eposta, sosyal medya, arama motoru geliştirilmedikçe, bu işleri başarmak sadece Erdoğan'ın gayretine kalır ki, bu devlet modeli başarılı ve kalıcı olmaz.

Şimdi yeni şeyler söylemek zamanı değil, yeni ama doğru adımlar atma zamanı.