Siyaset, bürokrasi ve ahlak (2)
Evet, idealde ahlak siyasetin temel yapı taşlarından biridir. Siyasetin, ahlakı içine almadan işlemesi ya da siyasette siyasî alanın dışına çıkarılması, siyaseti de ahlâksız bir hale büründürmektedir.
Her
toplum, ancak bireyleri arasında bir takım ahlâkî bağlar kurularak kuvvetli bir
yapı halini alır. Bu bağların gevşemesi toplumu sarsacağı gibi, bu bağların
terkip ve türünü değiştirmesi, o toplumun renk, hayat ve aksiyonlarını da
değiştirir.
Ülkenin
yakın siyasi tarihinde, özellikle 12 Eylül askeri darbesinden sonra cunta
hükümeti, tüm ahlaki ve insani değerleri militarizme kurban ederek devlet
bürokrasisinde yolsuzluk, hırsızlık ve suiistimalin devlet erkini elinde
tutarak nasılda soyulabileceğinin ciddi bir örneğini verdi.
Ne
hazindir ki Darbe Generalleri eliyle devlet bürokrasisi ahlaki temellerden
arındırıldı.
Çok
sonraları dünya basınında ABD ve NATO ülkelerine verilen uçak siparişlerinde
alınan dudak uçuklatan rüşvet rakamları ile gündeme gelen Cunta’nın hava kuvvetlerinden
sorumlu generali Tahsin Şahinkaya ismi dünyanın en zengin generalleri listesine
girecekti.
Sonrasında
Anavatan dönemi ve akabinde gelen özellikle DYP, Mesut Yılmaz ve CHP’nin o
günkü versiyonu olan SHP ortaklığı ve desteğinde kurulan hükümetlerde bürokrasi
12 Eylül’ün bıraktığı yolsuzluk ve talan mirasını aynen devam ettirdi. Tek fark
yeni sivil bürokrasi, militarizm gücünden yoksun olduğundan mızrak çuvala
sığamadığında yapılanlar, basın arşivlerinde skandallar dizisi olarak yerini
alıyordu.
Doğruyol
partisinde genel başkanın, dolayısı ile geleceğin başbakanının seçileceği
olağanüstü kongrede mafya cenahından hayırsever işadamları daha doğrusu o
dönemde siyasiler üzerinden devlet hazinesinin kemirgenleri mafya babaları
adına Behçet Cantürk, elinde delegelere dağıtılmak üzere bir bavul dolusu dolar
ile genel başkan adaylarını tek tek gezdiğinde hangi genel başkan adayının
siyasi bir hırs ile Behçet Cantürk’ten o bavulu aldığını, akabinde bavulun
kongre sonucunu belirlemede ne derece etkili olduğunu bilemiyoruz fakat bavul
sahibinin, seçilen genel başkanın başbakanlığında tesadüf bu ya, beklenmedik
bir faili meçhul ile susturularak dar-ı beka ya irtihali yakın tarih
siyasetimiz de flu kalmış bir sayfadır.
12
Eylül cuntasından sonra tarihimizin en büyük bir başka Ahlaki temelden yoksun
siyasi talan hareketi olan 28 şubat postmodern darbesinde, ülkenin bankaları ve
birçok kurumunun ‘’28 şubat binyıl sürecek’’ diyenler eli ile bir yandan yunan
kiliselerinin, diğer yandan Papalığın ve
Vatikan kiliselerinin ortağı ve sahibi olduğu küresel sermayeye peşkeş çekilip
satılması ayrı bir ironidir.
Tüm
bu kirlenmişliklere karşı AK Parti ve Erdoğan hareketi devlet ve millet
genetiğinde yerleşen bu hibrit mikrop ve hastalığa karşı, insani ve ahlaki bir
dik duruş ile mücadele için yola çıktığında temiz bir gelecek adına ülkedeki
hemen hemen tüm kesimlerden büyük bir destek aldı. 80 yıllık Cumhuriyet
tarihinde yapılamayan hizmet ve yatırımlar Anadolu’da halkın ve milli olan
değerlerin iktidarı olarak kabul gördü.
Siyaset
ve Bürokraside bir ahlak devrimi yapmıştı AK Parti. Zira Erdoğan’ın belediye
başkanlığı dönemindeki hassasiyetleri biliniyordu bu hassasiyetler sandıkta
Erdoğan’a ve iktidara açık çek olarak yansıdı.
15
Temmuz öncesi ve sonrasında yapılan küresel ve lokal tüm saldırılar ve hain
girişimler, 15 Temmuz dahil milletin Erdoğan’ı ve iktidarı sahiplenmesi
karşısında başarıya ulaşamadı. Artık devlet çok daha güçlü bir şekilde tarihten
gelen ister ekonomik ister etnik olsun tüm sorunlarını ahlaki ve insani evrensel
hukuk çerçevesinde çözmeye çalışacaktı.
Gel
gör ki tüm toplumsal hareketler ve devrimler gibi devrim öncesi ve sürecini
görmemiş olan jenerasyon ve takipçilerin daha rahat, varlıklı bir yaşam, devlet
imkanlarından ayrıcalıklı bir şekilde faydalanma hakkını kendilerinde bulmaya
başlaması bundan böyle bir şeylerin ters gideceğinin habercisiydi.
Büyüyen
ve genişleyen bürokrasi, denetim mekanizmasını ve oto kontrolü zorlaştırdı veya
yapılamaz bir duruma getirdi….
Liyakattan
uzak ve yanıltıcı referanslar ile bürokrasiyi sarmalayan bu güruha karşı en
katı bir şekilde denetim mekanizması ve ceza mekanizmasının hayata geçirilmesi
elzemdir.
Asgari
ücretin 15 kg baklavaya denk geldiği bir dönemde, bir belediyenin bir yılda 1
Ton 600 kilogram fıstıklı baklava yemiş olabileceğinin siyaseten ve ahlaki
olarak açıklanabilecek hiçbir tarafı yoktur.
Yine
bir belediyenin 92 bin TL’lik kahve fincanı alımını gösteren faturanın da etik
ve ahlaki olarak açıklanacak bir tarafı yoktur.
Herhangi
bir ilçe daire müdürünün veya belediye başkanlarının makam odalarını döşerken
harcanan rakamlar keşke doğru olmasa dedirten cinsten. Birileri de çıkıp bu
odaların görüntülerini Japon imparatorunun makam odası görüntüleri ile
kıyaslayınca hangi görüntü ilçe belediye başkanının hangisi Japon imparatorunun
makam odası inanası gelmiyor insanın.
Bunların
sorgulanmaması toplumsal olarak bürokrasiye karşı bir güven sorunu ve sandıkta
ciddi bedeller demektir.
İktidar
partisinin sahip olduğu Misyon, vizyon ve dava, Hak ve halk nezdinde haklı ve
doğru olsa da geç olmadan gelecek adına ülkenin bekası adına bürokrasideki her
türlü deformasyon örnekleri ile yüzleşmemiz gerekiyor.
Evet,
bakan veya en yüksek bürokrat dahi olsa bu kişilerin siyasi ve etik ahlaka
yakışmayan kanıtlanmış fiil ve suiistimallerinden dolayı hukuki işlemin yanı
sıra parti disiplin kuruluna sevk edilmesi veya partiden ihraç edilmeleri
siyaseten en doğru karar olacağı gibi halkın bakış açısını pozitif yönde
değiştirecek toplumsal güveni yükseltecektir.
Sonuçları
ile Ahlak kuramının, siyasetin belirleyici en önemli ayaklarından biri olduğunu
gösteren bu örnekler gelecek de siyaset ve bürokraside tez konusu olabilecek
konulardır.
Hani
hikaye bu ya; Kurt yavrusuna hayatı öğretirken koyunları gösterir “bak bunun
eti lezzetlidir” der, ardından çobanı gösterir “bunun sopası çok acıdır buna
dikkat etmelisin” der. Yavrukurt köpeği görünce “baba bu bize benziyor” der,
baba kurt “doğru yavrum, bunu gördüğün
zaman kaç”, “Biz ne çektiysek bize benzeyip de bizden olmayanlardan çektik”
der.
Bugün
toplumun siyaset kurumuna “ahlâksızlığın en yaygın alanı” olarak bakmasında,
toplumun tüm katmanlarının (siyasi partiler, siyasi örgütlenme, seçmen
tabakası, siyasi aktörler vb.) bütünsel bir etkisinin olduğu, bunun sadece
kişisel olarak siyasetçilere yüklenebileceğinden daha büyük bir kirlilik
içerdiği göz ardı edilemez.
Vesselam.