18 Ekim 2017

Sofra düzeni

Müslümanlar Hz. Yusuf kıssasını aşk hikâyesi olarak ele aldılar. Bu kıssa Yusuf - Züleyha aşkını anlatmaz. Yusuf kıssası ‘sofra düzeni'ni anlatır.

Hz. Yusuf, Züleyha'nın attığı iftira ile zindana girmiştir. Bir gün Kral, kâhinlerine, “Ben rüyamda yedi besili inek gördüm, yedi zayıf inek onları yiyor. Bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kuru. Bu rüyamı yorumlayın.” der. Kâhinler rüyayı yorumlayamaz. Bunun üzerine  mahpus iken tahliye edilerek sarayda görev alan aşçıbaşı, Yusuf'un (as) zindandaki hayatını, rüyaları isabetle yorumladığını, kendisinin de rüyasını yorumladığını anlatır. Kral'a “Yusuf'un yanına girmeye izin verilirse rüyasının yorumunu alabileceğini” söyler. O'nun yanına girince “Ya Yusuf, eyyuhessıddîk / Yusuf, ey doğruluk.” diye hitap ederek rüyanın yorumunu sorar. Yusuf, yedi bolluk yılından sonra yedi kıtlık yılının geleceğini, yedi kıtlık yılında tahıl toplamak gerektiğini, yedi kıtlık yılının ardından ise bolluk yılına kavuşulacağını söyler. Kral, rüyanın yorumu yanında alınacak tedbirleri de işaret ettiğinden Yusuf'un (as) zindandan çıkarılmasını ister. Yusuf, zindandan çıkma talebini reddeder ve elçi olarak gelen aşçıbaşından “Ellerini kesen ve hile kuran kadınların durumunun soruşturulmasını” ister. Bu talep üzerine Kral, Vezir'in karısı Züleyha'yı sorgulatır. Züleyha sorgulama üzerine “O'nun nefsinden murad almak istedim. O ise sadıklardandır, sıddîktir.” itirafında bulunur. Bu itiraftan sonra Yusuf (as) aklanır. Kral, O'na danışmanlık vermek ister. Haber Hz. Yusuf'a eriştirilince Yusuf Peygamber Allah'a şükür niyazının gereği olarak tıraş olur.

Bilindiği üzere Hz. Âdem (as) de Cennet'ten düştükten sonra Allah'tan af dilemiş ve duası kabul edilince Cebrail tarafından tıraş edilmiştir. Hz. Peygamber (asv) de Hudeybiye antlaşmasının bir fetih olduğunu, çünkü Mekke halkının on yıl süre Medine Müslümanlarının Arap Yarımadası içindeki tebliğ faaliyetlerine karışmama ahdi verdiğini, böylelikle insanların kalbinin Allah'ın dinine kazanıldığını idrak anlamında tıraş olmuştur. Hz. Yusuf, Kral'ın karşısına bu nebevî sünnetin gereği olarak, insanlara halife kılınmasının işareti olarak tıraşlı çıkmıştır. Huzura varınca “Beni bu ülkenin hazineleri üzerinde yöneti kıl. Çünkü ben bunları iyi koruyucuyum.” talebinde bulunur. Hz. Yusuf (as), ülkenin içine gireceği on beş yıllık (7+7+1) süreçte nasıl yönetileceği konusunda bilgi sahibi olduğuna işaret etmektedir. Bu andan sonra Yusuf'un ülkedeki mevkiî değişir. Askerler dahi artık Yusuf'a ‘melik' demektedir (12: 72). Yusuf da Allah'ın kendisine verdiği bu mülk (saltanat) ve öğretilen rüya yorumu için hamd eder ve şu dua ile O'na iltica eder: “fâtıras semâvâti vel ardı ente veliyyî fîd dunyâ vel âhırati, teveffenî muslimen ve elhıknî bis sâlihîn.” (12: 101). Müfessirler bu ayetin başında geçen “Rabbi kad âteytenî minel mulki.” ifadesine dayanarak Yusuf'un (as) tahta oturduğunu düşünürler.

Yusuf (as) maliyenin kontrolünü alıp tek başına yönetici olunca ülkede ‘ölçek sistemi' denilebilen bir gıda rejimi uygulamaya başlar. Buna göre bolluk yıllarında gıda stoklanacak, insanlar çok kazansa dahi ölçek miktarına göre yiyecek düzenini belirleyecektir. Muhtemel ki, Yusuf (as) gıda konusunda bütün dünyaya ilan ettiği bir fiyatlandırma sistemi getirmiştir. Bu şekilde herkese aynı ölçekle gıda tevzi edilmekte ve çok yiyen için yükselen oranda fiyatlandırma yapılmaktadır. Kanaatime göre Hz. Yusuf'un ‘gıda rejimi' ya da ‘sofra sistemi' günde tek öğün yemek yemeğe göre belirlenmiştir.

Nitekim Ansiklopedi'de Hz. Davud'un oruç ibadeti anlatılmıştır: “Yaşadığı sürece gündüzleri oruç tutacağını, geceleri namaz kılacağını ifade eden Abdullah b. Amr'a Resûl-i Ekrem her ay üç gün oruç tutmasını söylemiş, bunu az görmesi üzerine bir gün oruç tutup iki gün tutmamasını tavsiye etmiş, bunu da kabul etmeyince, ‘Bir gün tut, bir gün tutma. Bu Dâvûd'un orucudur ve oruçların en faziletlisidir; ondan daha faziletli oruç yoktur.' demiştir.” (Ömer Faruk Harman, Dâvûd, TDV İslâm Ansiklopedisi, c: 9, 1994: 22).

Yahu­diler'in, oruç tuttukları zaman sahur yemeği yemediklerini, Hz. Pey­gamber'in Müslümanlara sahur yemeği yiyerek onlara muhalefet etmeleri emriyle ilişki kurarak hatırladığımızda Hz. Yusuf'un getirdiği ‘ölçek'in bir sofra düzeni olabileceği anlaşılmaktadır. Buna göre ‘sofra rejimi bir ibadet (oruç) emri olarak çıkmamış ancak Mısır ülkesinin halkına tatbik edilen ‘ölçek sistemi'yle gıda tevziatı dolayımında belirlenmiştir. Böylece Yusuf'un dinine (İslâm'a) inananlar yedi bolluk yılında “Bir gün oruçlu, bir gün oruçsuz” şekilde günlerini geçirmişler; Yusuf'un dinine inanmayanlar ise oruç tutmadan aynı ölçekte gıda tevziatıyla idare etmek zorunda kalmışlardır. Yusuf (as) bu modeli yedi yıl boyunca uyguladı ve siloları, ambarları doldurdu. Ardından kıtlık yılları geldi. Kıtlık yıllarının geleceğine dair bir öngörüsü olmayan devletler ve dünya halkları Yusuf'un bedeliyle ama ölçek hesabıyla haksızlık yapmadan, ölçüde hileye sapmadan yiyecek dağıttığını duymaya başladı. Yusuf'un on kardeşi de durumu işitti ve yiyecek almak için Mısır'a gitti. Yusuf, yabancı biri ülkesine geldiğinde onlarla yüzleşmeden gıda teslimatı yapmamaktaydı. Onları huzuruna aldı. Kardeşleri O'nu tanımadı. Yusuf: “Görmüyor musunuz, ben ölçüyü tam tutarım (ûfîl keyle) ve ikram edenlerin de en hayırlısıyım (ene hayrul munzilîn).” dedi. (12: 59).

Bu modele göre herkes yalnızca sabit bir miktar buğday satın alabilirdi. Bedeliyle bile olsa kimseye fazla tahıl verilmemekteydi. Yusuf, on adamın Bünyamin'den bahsedip onun hakkını da alma talepleri üzerine onun hakkını da verdi. Ancak diğer gelişlerinde bahsettikleri kişiyi getirmedikleri takdirde kendilerine bir daha ölçek verilmeyeceğini ikaz etti (12: 60).

Hz. Yusuf'un (as) ‘ölçek sünneti' (günde bir öğün yemek) Hz. Davud tarafından tekrarlandı. Bu sünnete ‘sofra düzeni' diyoruz. Bu nedenle Yusuf kıssası aşk hikayesi değildir. Müslümanlar dünyanın açlık sorununa çözüm üretebilirler.