01 Ağustos 2017

Son durak

Dağdan değil dağın eteğindeki menekşeden... bazen en küçük yerden bakmak, zamanın ve mekânın genişliğini oradan görmek, dağı menekşenin gölgesine kıstırmak gerekiyor bazen.

Üzerimize gelen dünya dolusu kötülüğü düşünürken sokak çocuklarının/ sokaktaki çocukların fotoğraflarına bakıyorum. Bazılarının sevgi uman bakışları, bazılarının elleri, bazılarının sevinci, bazılarının ışığı dolduruyor kareyi. Yerdeki bozuk yolları, tozlanmış pantolonunu, gözlerinin fersizliğini, ellerinin kirini, aşınmış dirseklerini de göreyim istiyorum; ama bakışlar, eller, sevinçli ışıklar onları gölgede bırakıyor.

Hangi fotoğraf önce çıksa diğerlerini buğu kaplıyor. Fotoğrafta hangi figür öne çıksa diğerleri silikleşiyor. Manzarada göz hizasına en yakın ne varsa arkadakileri gölgesine alıyor. Ama o iş öyle değil; buğulanan, silikleşen, gölgeye sinen önemsiz değil. Sıralamadaki payına düşen yüzünden bu sinişi. Hâlbuki sokaktaki çocuklar, sokak olmadan bütün ışığını yitirir, ellerinin kiri olmadan gerçeği anlatamazlar, saçlarına bakmadan okuyamazsınız hayatlarını. Arkasında gerçek bir sahnesi, senaryosu ve derinliği olmayan hiçbir fotoğraftan etkilenemezsiniz zaten. Sıradan ve ifadesiz şablonlardır. Ve bazı hayatların fotoğrafları, tasarıma ve senaryoya ihtiyaç duyulmadan da her şeyi anlatmaya yeter.

Tarihin en hazin sayfaları öyle hızlı çevriliyor ki, her gün bir öncekini inkâr edercesine serseri yaptırımlara gebe…

Kudüs onurumuzdur, dedik ama nicedir Kudüs sokaklarında inmeyen tansiyondan sebep İsrail'in bitmeyen eziyetlerine şahitlik ediyoruz. Gün içinde bir saatten diğerine yeni bir senaryo yetiştiriyor Siyonistler ve takip ederken bile yıldırıyorlar hepimizi. Bir saatten diğerine fotoğraflar değişiyor.

Bitmiyor, Kudüs'te ateşler harlanıyor. Aksa duvarlarına yapışmış titrek bir umuda tutunmuşuz.

Tarihin en hazin sayfaları hızlıca çevriliyor. Her yeni fotoğrafın aydınlığı yeni karanlıklar saklıyor. Musul'daki katliamları öncesi ve sonrasına dair kareler düşüyor önümüze. Peşmergelerin, Irak ordusunun ve ABD'nin kıskacında DAEŞ temizleme bahanesiyle hiç edilen insanların suretlerini görüyoruz. Görüyoruz ama sonra ne oluyor bilmiyoruz, onlardan haber alamıyoruz. Çünkü kameralar, silahlar ve her tür inisiyatif katliamcıların elinde. Terörle ilişiği olmayan köylü şehirli kim varsa ensesindeler. Türkmenler de Irak gibi bölük pörçük. Can havliyle savaşıyorlar biliyoruz, ama hiçbir zafer çığlığı artık onların değil.

Kudüs'te ateşler harlanıyor. Aksa duvarlarına yapışmış titrek bir umuda tutunmuşuz.

Tarihin en hazin sayfaları hızlıca çevriliyor. Fotoğraflar yer değiştiriyor. İnsanlığın, Myanmar-Arakan'da katliam, yoksulluk, açlık ve sahipsizlikle başa çıkamadığını anlatıyorlar. Her fotoğrafa bir iki satır iliştirilmiş. İşgalcilerin ortak dilini konuşuyor Burma hükümeti. Müslümanlara yaşama hakkı vermeyen kararlar çıkarıyor, iç savaşı körüklüyor, Burmalı rahiplere yardım ediyor. Tutuklanan Arakanlılardan giden geri gelmiyor. Zar zor çekilmiş olduğunu hissettiren, can yakan, ölüm dolu fotoğraflar hepsi. Gerçekliği hissettiren her yansımada Arakanlı Müslümanların acısı ve kanı var.

Kudüs'te ateşler harlanıyor. Aksa duvarına tutunmuşuz.

Ölen şehirler var artık. Halep'te hayat yok. Çünkü Halep'in canını alan vahşilerin damarında kan yok. Artık yıkıntıları tanıdık gelen savaş beldesi. Her savaş beldesi gibi gri bulutla kaplı. Yitirilmiş, sahipleri kovulmuş başka bir dünya. Tutunacak duvarı kalmayan bir kayıp. Birkaç eli kameralı cengâverin görüntülediği boş sokaklarla dolu. Tek tük direniş haberleri ve bitmeyen bir ölüm var orada. Sahipler yok, hırsızlar var.

Kudüs'te ateşler harlanıyor. Aksa'nın bir köşesine sinmiş umudumuz.

Uzun soluklu soykırım beldesi Doğu Türkistan, işgali süren Kerkük ve komşusu, kader ortağı, yakın-uzak ne kadar yer varsa hepsi… Ve İslamofobi'ye maruz kalmış bütün dünya Müslümanları…

Bütün bu kargaşanın zeminini, kurgusunu, senaryosunu, dekorunu, figüranların, tuzaklarını hazırlayanların fotoğrafları çok net. Müslümanların insanca yaşamak, inanç hakkını korumak direnişi söz konusu olduğunda, onların silahlarına sürdükleri bir mermileri ya da pimi çekilmiş bir bombaları yedekte duruyor.

Çok geçmiyor, iç kıyıcı ahval görüntülerinden ayrılıp sokaktaki çocukların fotoğraflarına dalıyorum yine… “Şu insanlar, canlıların en saldırganı, biliyor musun? En yırtıcısı.” diyor gözleri. Paslanmış, tutulacak kulpu kalmamış bir dünyaya hazırlanıyorlar. Yüzlerindeki çile izleri artacak, gerçek zalimle tanışacaklar. Bize kalmayanlardan geriye ne bırakacağız onlara?..

Kudüs'te ateşler harlanıyor. Aksa'ya dünyada kalan son duvarmış gibi tutunuyoruz. O, bütün kaybettiklerimizin acısını atıyor içine. En heybetli duvar onun, en büyük kapı onun, en geniş kubbe onun… Sığınacak başka mabedimiz kalmamış gibi yöneliyoruz, gidecek başka yer yokmuş gibi.

Kudüs, kasırgaların çevirdiği, bir andan diğer ân'a tarih olan sayfalarda tutunabildiğimiz son durak şimdi…