19 Haziran 2018

Sorunu sorgulamak

Seçimler kapıyı çaldı ve polemikler başladı.

Bunlardan biri de “Kürt Sorunu” başlığı altında sürüyor. Decadans yozlaşmış kavramlar çağında mefhumundan meçhule düşen lafızlar yine can çekişiyor. Egolar gerçeği yozlaştırıp perdelemeye bencilce devam ediyor.

Siyasi oportünizm, bürokratik önceliklere ve yöntemlere bağlılık, demokrasi vurgulu hassasiyetler ve kültürcü bakışın gerçekleriyle hepsine karşı bir duruş içinde sündürülen, oraya buraya çekiştirilen, işe geldiğince kullanılan bu mahut sorun ülkemizden yıllar ve kaynaklar çalmaya devam ediyor. Üstelik tek ayağı ülkemizde olmayan bir etnik bakış Irak, İran ve Suriye çerçevesinde ülke dışı dinamiklerle içimizi kanatmaya devam ediyor. Olayın küresel vesayetçileri ise meselenin diğer yönünü teşkil ediyor. Meselemiz oturduğumuz yerden bu konuyu çözüvermek elbette değil, bunu yıllardır yapanların mevzuyu getirdiği nokta ortadadır.

Hiç anlayamadım bu adla kast edilen nedir. Eğer Kürtlerin bu ülkede bir sorun olduğu ifade edilmek isteniyorsa tanımda bir muğlaklık var. Kaş yapayım derken göz çıkarılıyor. Kürtler bu ülkede sorunsa ve bu yüzden Kürt Sorunu kullanıyorsa neden ve nasıl buna sebep oluyorlar sorusu akla geliyor. Terör kavramı burada o soruna atbaşı yoldaşlık etmeye başlar o vakit, bölücülük musibeti aklımızın çanlarını çaldırıverir. Terör çıkar karşımıza ve burada bir dilemma ortaya çıkar.

İkinci bir ihtimal olarak kast edilen şey Kürtlerin sorunları olduğuysa o vakit olaya başka yerden bakmak icap etmez mi? Bu ülkede sorunu olan bunu devletle çözer. Mazlumiyet ve mağduriyet varsa o vakit aşikâr olur. Kürtlerin sorunları vardırın cevabı ve çıkışı PKK olursa yeniden kısır döngüye gireriz. Hele bagajlarından dış güçlerin vesayeti çıkanların sorun çözmekten ziyade ziyana sebep oldukları, olacakları aşikârdır. Terör sokağında ve yine hendekler arasında yolumuzu kayıp ederiz.

Bu ifadelerim elbette meseleye bir zaviyeden bakış ve yorum olarak görülebilir. Liberal ve ileri sol paradigmalarla konuyu okumak demek bu sorunun Kürtlerden mi kaynaklandığı yoksa Kürtlere dair mi olduğu konusunu aydınlatmıyor ne yazık ki.

Dünyanın hiçbir yerinde çoğulculuk ve demokrasi bir grubun sorun olarak nitelenen meselelere dair itirazını silahlı bir devrim teşebbüsüyle gerçekleştirdiğine şahit olmamıştır. HDP merkezinde seçimlerin göbeğine oturan polemik bir siyasi partinin ve onun adayının durumunda öte giderek alternatif pazarlık süreçlerine kapı açan bir ivmeye yönelmiş görünmektedir.

Bu ülkenin insanlarını bir bölge siyasetine kilitleyip burada seçim sonuçlarına ayar vermeye çalışmak, barajı geçerek ülkeyi kurtaran olmak ve nihayetinde özellikle ikinci tura kalırsa seçimde nelerin söz konusu olacağıysa merak konusu gerçekten.

Bu arada PKK askerimize ve polisimize kurşun sıkarak Kürt Sorununu çözmeye devam ediyor(!!!!!!) Kürtleri onların anladığı çerçevede bir sorun haline getirip, Kürtlerin sorunlarını ise kendi rezervinde çözümsüzlüğe mahkûm ederek eylemlerine devam ediyor. Bu bir devlet ve millet sorunuyken öte yandan seçimler üzerinden demokratik özgürlük söylemleri birbirine karışarak seçim vaatleri arasında kayıp olup gidiyor.

Şimdi öncelikle karar verelim bu sorun denilen şeyin öznesi ne ve kim? HDP meşru zeminde bir hakkı sürdürürken, bir cumhurbaşkanı adayı ile temsil edilirken ve biri sürü Türk de!!! kendilerini değişik saikalarla desteklerken sorun sarmalı ve söylemi üzerinden hesap yapmanın faydası kimedir demeden edemiyor insan.

Kürt kardeşlerini tarih ve din kardeşi bilen Türkler bu sorun içinde çözümün nesi oluruzu düşünürken Kürt sorunu kavramsallaştırmasındaki kafa karışıklığına da dikkat çekmek istiyorlar. Yanlış sorular ve kavramlaştırmalarla doğru netice muhal görünüyor.

Kürt sorunu söyleminin, Kürtlerin sorun çıkaran olarak algılanmasının Kürt kardeşlerimizi kırabileceğini o yüzden böyle bir söylemin yanlış olacağını ifadeye ise zaten gerek yoktur. Bu ülkenin vatansever Kürtleri de böyle bir çıkmazda kalmayı istemeyeceklerdir. Adını koyup tanımını yapamadığımız bir şeyi çözmeyi konuşmaksa biraz abesle iştigal olmuyor mu?

Kandil harekâtını ise Fırat kalkanı ve Afrin harekâtı cümlesinden kuşatmaya karşı bir devlet reaksiyonu olarak okumak akıl sağlığımıza daha iyi gelecektir. Orada bir etnisite ile değil terörle mücadele söz konusudur. İpek yolu, enerji güvenliği ve umum ekonomik teşekkül açısından bu mücadele hayatidir. TSK ve devlet gereğini yapacaktır bunun seçimle meçimle de alakası yoktur.

HDP meclise girerse ya da girmezse ne olurmuş? Girdi de ne oldu? Giremese ne olacaktı? Ne dünya yıkılır ne de âlem yeniden yapılır. Bu ayartıcı psikolojik operasyonlarla kendine yol açmaya çalışan her türlü siyaset ahlaksızlıktır. Özgürlük hak falan diyerek liberal söylemli devrimci yobazlığından da artık sıkıldı Türkiye. Hele her seferinde bagajlardan terör çıkıyorsa.

BU ÜLKE'de, herkesin Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında, razı olduğu bir adil teklif ve sebep oluşturulmadıkça ve insanlar bu umutla geleceği düşünemediği sürece pandomim devam edecektir. Vicdanen müşterek olduğumuz her soruna birlikte pansuman yapalım ama müştereklerimizi tahrip eden her projeye de aynı vicdanla karşı çıkalım.

Nietzsche sözüyle bitirelim: Fakat yeter! Yeter! Artık dayanamıyorum. Kötü hava! Kötü hava! İdeallerin üretildiği bu atölyeler gerçekten en aptal yalanlar yüzünden pis kokuyor.

Cümlenin geçmiş bayramını nicelerine temennisiyle kutlarım…