27 Aralık 2016

Sosyal medyadaki her şey tarihe düşen bir not…

Facebook'un hoşuma giden yanı ‘Bugün hatırlamak isteyebileceğin anıların var' mesajıyla eski paylaşımları yeniden dikkatimize sunması.

Bununla sosyal medyanın sanıldığı gibi sadece boş ve lüzumsuz absürtlerin ve sağı solu düşünülmeden yazılıp, çizilen saçmalıkların yeri olmadığını hatırlatıyor gibi biraz da.

Çünkü suya yazmak gibi düşünülse de sosyal medya da tıpkı yazılı tarih gibi, hayatta bir şeyler olurken bizim ne düşünüp, neler yaptığımızın notlarını biriktiriyor hafızasında. 

Anlayacağınız güne dair paylaşılan ne varsa eğer değiştirme gücünüz yoksa itiraz etmenizin para etmeyeceği bir gerçeklikle sonsuza kadar sanal dünyanın raflarına istifleniyor.

Yani günü geldiğinde utanacağımız kelamların da insan olmanın mütevazi gururunu bize yeniden hissettirecek söz ve eylemlerin de herkesçe görünür olabilme ihtimali var.

Evet, sosyal medya ile birlikte sadece bir gazete, televizyon veya radyoda yazıp, konuşanlar ya da oralara konu olanlar değil, her sıradan insanın kelamı dahi belgeleniyor artık.

24 Aralık günü Facebook'tan gelen mesaj düşündürdü bunları bana.

 2014 yılında ‘dokunulmazlıklar kalksın' başlıklı bir şeyler karalamışım sanal sayfalarda. Okuduğumda anlıyorum ki meselemiz yine verimsiz muhalefet.

‘Şimdilerde ağızlarına pek almıyorlar ama bir zamanlar CHP'nin epey sevdiği bir teklif vardı' diye başlayıp devam etmişim.

“Muhalefet, ne zaman kendince hükümet ile ilgili eleştireceği bir durum yakalasa, anında çoğu insan için 'doğru' görünen teklifi yapardı 'Gelsinler dokunulmazlıkları kaldıralım, hukuk karşısında herkes hesabını versin.'

O vakitler, Türkiye'deki yargının nasıl kurgulandığını bilmeyenlerde bu çağrıyı temiz siyasetin gereği sanır ve çağrıya uymayan hükümeti her yer ve mekânda kafadan suçlu ilan ederlerdi. Öyle ya hükümet, söz konusu konuda suçsuzsa, temizse neden dokunulmazlıkların kaldırılması çağrısına 'evet' demezdi?

Kazın ayağı öyle değildi oysa.

Muhalefetin her sıkıştığında 'gidelim' dediği yargının nemenen bir ideolojik bakışla hareket ettiğini bilenler, demokratik görünen o çağrının aslında kurnazca bir tuzak olduğunu anlarlardı çünkü.

Türkiye'de yargının katı bir Kemalist anlayışla şekillendiğini bilen CHP de zaten o çağrıyı her defasında, deyim yerindeyse karganın ağzındaki peyniri almaya çalışan tilki kurnazlığıyla yapardı zaten.

Doğal ki aklı başında hiç bir hükümet tilki kurnazlığıyla yapılmış o teklifleri kabul etmezdi. AK Parti de etmedi…

Son birkaç yıldır zihniyeti ve yıllardır verdiği kararlar açısından daha bir görünür hale gelen memleketin yargısına bakıp dün 'dokunulmazlıkların kalkmasını istemiyorlar', 'Adalete güvenmiyorlar' diye konuşanlar, şimdilerde dönüp 'taraflı, ideolojik ve çifte standartlı kararlar alabilen bir hukuka güvenmiyorlar diye ortalığı ne çok velveleye verdik' diye itirafta bulunup, birazcık da olsa sıkılıyorlar mı?

Hiç sanmıyorum. Öyle olsa bugün yargıya dair olanları hâlâ aynı mantıkla okumaya devam ederler miydi? Baksanıza cemaat hukukuna dair demokratik bir ülkenin yapması gereken her şeyi 'hukuk devletinin ihlali' diye dillendirebiliyorlar.

Oysa bu tavrın da pratikte, dün ülkede bir şeyleri değiştirmeye çalışan siyasetçileri Kemalist yargının kucağına atmaya çalışmaktan bir farkı yok. Dün dokunulmazlıklar kalksın, önleri kesilsin diye yaptıkları çağrının yerine, şimdilerde seçilmiş bir hükümete kumpas kurmaya çalışan cemaat hukukuna yapılanları eleştirmeyi koymuşlar çünkü.

Özünde ikisinin arasında bir fark yok.”

Aradan geçen iki yıldan sonra Facebook'un hatırlattığının utanacağım bir şey olmadığını görüp, rahatladım. Lakin o günkü sözlerimi doğrulayan bir yığın rezaletin yaşanmışlığına karşın bir arpa boyu kadar dahi değişiklik gösterememiş CHP için aynı şeyi söylemek mümkün mü?

15 Temmuz gibi bir felakete şahit olmalarına rağmen hâlâ FETÖ ideallerine göre şekillenen bir hukuk için ‘kuvvetler ayrımı' ilkesinin uygulanmasını, onun efsunlanmış sözde hukukçularına ise mağdur edebiyatı üzerinden ‘adalet' istemekle meşguller.

Dünkü çocuk sayılacak sosyal medyayı bir kenara koyalım, hayatın ta kendisi nice zamandır sağı solu düşünülmeden ve körü körüne inatla savunulan yazılan, çizilen, konuşulan yanlışların kayıt edildiği görkemli bir platform aslında.

Hem de ‘dün dündü' demekle kurtulamayacağımız kadar vakti zamanı geldiğinde her şeyin hesabını hakkaniyetle soracak bir platform.

Her sıradan insan kelamının dahi kayıt altına alındığı bir dünyada siyasi partilerin, temsilcilerinin, liderlerinin hatta devletlerin ne düşünüp, neler yaptıklarına dair çok daha dikkat etmeleri gereken bir zamanı yaşatıyor hayat bize.

Tarihe not düşülen her iddiacı, inatçı, yalan ve hatalı sözün ayağa dolanmasının an meselesi olduğu bir zaman.