15 Mart 2018

Sosyalleşen medya ve yalnızlaşan insan

Ilık bir su gibidir içimdeki yalnızlığım,

Yalnızlığım, ruhumda uzak bir ses gibidir.

Her sabah ufuklardan mavi şarkılar gelir,

Ve her sabah ürperir içimde yalnızlığım.

 

Yalnızlığı bu dizelerle ifade etmişti Fazıl Hüsnü Dağlarca…

Şehirlerin gürültülü sokaklarında gezinen, etrafı kalabalık ama yüreği yalnız insan. Her yeni günle birlikte biraz daha derinleşen ve demlenen, acılaşan, zehirleyen yalnızlık.

Son zamanlarda, insana ve yaşama dair araştırmalarda, haberlerde ve tartışmalarda sıkça yer alıyor “insanın giderek yalnızlaştığı” ve bunda “sosyal medyanın etkili olduğu” konusu.

Sahi sosyal medya hangi ara hayatımıza bu kadar büyük ölçekte girdi ve bizi yalnızlaştırdı? Dünya genelini kapsayan ve 2017 yılı sosyal medya kullanım oranlarını gösteren bir araştırmanın sonucuna göre Türkiye'de 2017 yılındaki sosyal medya kullanıcı sayısı 48 milyon. Aynı araştırmaya göre akıllı telefon ve tablet kullanan yani mobil olarak her an sosyal medyaya erişim sağlayan kullanıcı sayısı ise 42 milyon. Araştırma sonuçları, dünya genelinde sosyal medyayı mobil olarak kullananların oranının 2016 yılına göre %30 artarak 2.789 milyar kişiye ulaştığını gösteriyor. Yani sosyal medya her gün biraz daha kalabalıklaşıyor ve büyüyor, yalnızlaşan insana rağmen.

Araştırma sonuçları sosyal medyanın ulaştığı noktayı göstermesi açısından önemli. Bugün neredeyse her evde akıllı telefon, tablet, bilgisayar ve internet bağlantısı mevcut. Dolayısıyla sosyal medyaya erişim son derece kolay ve hızlı.

Peki, sosyal medya neden ve nasıl insanı yalnızlaştırıyor?

Aslında insanın yalnızlaşmasını, yalnızca sosyal medya ile ilişkilendirmek doğru bir betimleme olmaz. Kentleşme, çalışma şartları, ulaşım, zaman ve ekonomik problemler gibi, insanı yalnızlaştıran, çevresinden ve diğer insanlardan uzaklaştıran çok fazla neden var. Başka önemli bir neden ise ahlaki erozyon ve bozulan insani ilişkiler.

Ailemizdekiler ve arkadaşlarımızla daha az konuşuyor, daha az paylaşıyor ve daha az zaman harcıyoruz. Evde, okulda, işte, metroda hatta araba kullanırken dahi elimizde akıllı telefonlarımız ve takip ettiğimiz sosyal medya hesapları.

Aile bireylerini, komşularını, arkadaşlarını takip etmek yerine sosyal medya hesaplarını takip etmeye başladığında biraz daha derinleşti, insanın yalnızlığı. Kendi içine ve çevresine körleşirken yabancı hayatlara pür dikkat kesildi insan.

En güzel sofraların kurulduğu, alışveriş ve tatil resimlerinin bolca paylaşıldığı, herkesin en mutlu haliyle poz verdiği sosyal medyanın takipçileri, kendi hayatını sorgulamaya ve beğenmemeye başladı. Böylece kendi yaşamına uzaklaştı insan. 

Şehirleri, sokakları ve kalabalıkları tehlikeli ve güvensiz bulan insan, sosyal medyanın sahte hesaplarını, aynı hassasiyetle sorgulamadı. Yaşadığı şehirden, oturduğu apartmandan, komşularından uzaklaşıp sosyal medyanın ışıklı sokaklarında kaybolurken, biraz daha yalnızlaştı insan.

Düğünler, akraba ziyaretleri, bayram ziyaretleri, hasta ziyaretleri ve hatta taziye ziyaretleri gibi görevleri vardır insanın ve bu sayede diğer insanlarla bir araya gelir, sosyalleşir iletişim kurar ve hasbihal ederiz. Bunlar ise insanın kendini daha iyi hissetmesini, hüznünü ve sevincini paylaşmasını sağlayarak adeta bir ruhsal iyilik hali oluşturur. Yaşama dair bu güzel davranışlar şimdilerde yerini sosyal medya üzerinden yapılan kutlamalara bıraktı. Herhangi bir sosyal medya aracından yorum yazmak veya beğenmek yeterli görülüyor bu tür görevler için.

Cemal Şakar “Seçilmiş yalnızlık olgunlaştırıcıdır, içine düşülen yalnızlık ise çürütücüdür.” diyor. İçine düştüğümüz bu yalnızlığın çürütücü etkisinden kurtulmak zor değil. İnsana insan gerek, insana arkadaş, insana sırdaş gerek. Bu yalnızlığın şifası yine insandadır, yaşamdadır. Yani insana insan gerektir…

Vesselam…