20 Haziran 2017

STK Nedir Ne Değildir 4 (son)

Bu ülkede iki nesilden bahsedebiliriz.

Birincisi İmam Hatip nesli,

İkincisi Kuran Kursu nesli.

Ancak topluımda karşılığı ve örnekliği olan hangisi diye sorarsanız cevap İmam Hatip nesli olacaktır. Çünkü Kuran Kursları, yıllarca camilerin ve binaların bodrum katlarında, ışık almayan odalarda, pedagojik formasyon bilmeyen hocaların elinde, hiçbir okula gidemeyince bari hoca olsun denilen çocukların okutulduğu, bayat ve artık bulgur, eski yatak, yırtık battaniye ile rutubetli odalarda, dayak korkusuyla, çoğunluğu da yaz tatillerinde yani gönlü olmayan çocuklardan, istemeden ders görenlerden oluşan bir nesildir.  

İmam Hatipler ise her zaman bu toplumun gönlünde taht kurmuş, hem dinini hem de dünyasını öğrensin diye eğitim binalarında, mevzuata uygun bir şekilde, milletin has evladını, has hayırlarıyla bilinçli bir şekilde okuttuğu çocuklardan oluşan,  yetişmiş bir nesildir. Bu neslin en önemli temsilcisi de bugün milletimizin başında Cumhurbaşkanıdır.

Doğası gereği de hem İmam Hatipler hem de Kuran Kursları aslında birer STK gibi faaliyet göstermiştir. Faaliyet alanları da din ve dini konular olmuştur. Son yıllara kadar da hiçbir şekilde devletten destek görmemiştir. Ne arsası, ne inşaatının parası, ne tefrişatı, ne faturası, ne de bilumum ihityacı devletten ve hazineden karşılanmamıştır. Bilakis milletin dişinden, tırnağından artırdıkları ile, diploma denkliği, yeterlilik, kadro engeli ve benzeri konulardaki zorlamalara rağmen rağbet ettiği, cemaat ve tarikatların iyi niyetle de olsa yaptıkları bir sürü hataya rağmen çocuklarını gönderdiği ve emanet ettiği yerlerdir. 

Bununla birlikte 28 Şubat süreciyle başlayan ayrışma süreciyle birlikte FETÖ terör örgütünün günümüze kadar kullandığı ve adeta üzerine ambargo koyarak diğer tüm cemaat, tarikat, STK ve derneklerin faaliyet alanlarını kısıtladığı uzun süreç sonrası, hizmet, cemaat, himmet, bağış, yardım, eğitim, okul, yurt, vb. kavramlar 15 Temmuz darbesi sonrası iyice milletin ve devletin kafasında bir karışıklığı oluşturmuştur.

Yasalara uymayan, reel olmayan, toplumsal karşılığı bulunmayan, sapkın kişiliklerin yönettiği cemaat ve tarikat görünümlü, yabancı devlet ve istihbarat örgütleri vasıtasıyla kurulmuş ya da maşası haline gelmiş, millet ve devlet kaynaşması gerçekleştirmeyen ne kadar yapı, STK ve oluşum varsa devletimiz bir an önce bunların üzerine gitmeli ve gereğini yapmalıdır.

Ancak bu karışıklığın sonucunda işleri düzene koymak adına FETÖ dışında kalan iyi niyetli insanların, STK'ların, derneklerin, tarikatların ve cemaatlerin hareket alanlarının kısıtlandığını da görmekteyiz.

Dolayısıyla

STK'ların kendi içlerindeki sorunlar ayrı değerlendirilmelidir.

Cemaat ve tarikatların toplumla buluşmak, kaynaşmak adına yasalara uygun bir şekilde faaliyet yaptıkları alanlar ve bu alanların sorunları ayrı irdelenmelidir.

Aynı şekilde kültür, sanat, toplumsal hayat ve benzeri alanların da kendine ait sorunları varken bu alanların devlet tarafından sübvanse edilmesi, finansal olarak bu alanlara yatırım yapması, sanatın ve sanatçının özgürlük ve duruşunu tartışmaya açtığı bir dünyada; Bu alanlarda sorunlar var diye tüm toplumsal ve dini alanın devlet tarafından kuşatılması ise ayrı bir sorundur.

Bir de ülkemizde siyasetin finansmanı meselesi ile devleti yönetirken ortaya çıkan her türlü imkân ve gücün adil bir şekilde topluma sirayet etmemesi konuları ortada dururken;

Devletin genel idare şartları dışında düşünce, kültür, sosyal faaliyet, hayır işleri, sanat, dini yaşam ve düşünce alanlarını kamu eliyle doldurması başlangıçta iyi niyetli olarak görülse de ileride çıkacak başkaca sorunların kaynağını oluşturmaktadır.

Adalet, güvenlik, askeriye, makro ekonomik meseleler, ulusal ve uluslararası stratejiler dışındaki sosyal, kültürel ve dini alanlar toplum katmanlarına bırakılmalıdır. STK'ların eksikliklerini ve yanlışlıklarını düzeltmek başka bir şeydir. Devletin bu boşluğa hükmetmesi başka bir şeydir.

Kamu görevlileri sonuçta devletten maaş alan kişiler olup dünya görüşü ne olursa  olsun toplumun tüm katmanlarından seçilen bireylerdir. Oysa saydığımız bu sosyal alanların ve faaliyetlerin tamamı gönül rızası ile Allah için, insanlık ve toplum yararına yapılması gereken faaliyetlerdir.

Kuş evleri, sadaka taşları, zimem defterleri, aş evleri, hayır ve yardım vakıfları, tekkeler, zaviyeler, imaretler, tarikatlar, cemaatler ve daha niceleri bu toplumun ortaya koyduğu ve geleneğinde olan kurum ve kavramlardır.

Milli iradenin ve sivil dayanışmanın gereği olarak 2014 yılında başlatılan ve zor zamanlarda devletimizin milletimiz ile bir araya geldiği, tüm STK, cemaat, tarikat, kanaat önderi ve tanınmış önemli şahsiyetlerin bir araya gelerek istişare ettiği toplantıların tüm taraflar adına en baştaki yapılma niyeti ne ise o duygu ve düşünceye sahip çıkarak;

Açık, net, sürdürülebilir, kanunlara ve örfe uygun, helâllik, örf ve kanun çatışması yaşamadan, has niyet ve tavırla, denetlenebilir, İslamın İlahlık, Rablık, Din, ubudiyet, ahlak ve adalet düsturuna uygun bir şekilde;

Devlet kavramının Aristo'dan, Socrates'ten, Roma'dan, Yunan'dan gelen tartışmaları dışında, Hazreti Adem'den, Hazreti Nuh ve İbrahim'den, Medine'den, Peygamber Efendimizden, Ehli Sünnetten, Fütüvvet ahlakından, Selçuklu'dan, Osmanlı'dan ilhamla;

İstişare, adalet, ehliyet, liyakat kavramları içinde kalarak bu alanlar belirlenmeli ve herkes üzerine düşeni yapmalıdır. 

İslamın yıllar boyunca adaletle ve en güzel şekilde uygulandığı Anadolu ve payitahtı İstanbul geleneği, şartlar ne kadar zor olursa olsun bu yükün altından daha önce kalkmış ve bundan sonra da kalkacaktır inşaallah.

Yeterki milletimiz ve devletimiz en güzel şekilde kaynaşsın.

https://twitter.com/Mimarserkanakin