22 Şubat 2019

Şükür, İmanın Yarısı ve Nimetin Sigortasıdır

Şükür; medh û sena ederek Allahü Teâlâya tazimde bulunmak, verdiği nimetlerden dolayı teşekkür edip hoşnutluk ve memnuniyetini ifade etmek, ayrıca iyilik ve ihsanlarını insanlara anlatmaktır. Yani şükür görevini yerine getirebilmek için; her nimetin Allahü Teâlâdan geldiğinin şuur ve bilincinde olmak, bu hakikati itiraf edip dile getirmek ve sahip olunan bütün nimet ve imkânları yerinde kullanmak gerekir.

Gerçek Şükür

Gerçek şükür; ilim, hâl ve amel ile gerçekleşir. Şöyle ki:

  1. a) İlim: Kalb ile şükretmektir: Yani nimeti hatırlamak ve nimeti veren Allahü Teâlânın azametini düşünmektir. Bu da zâhir ve bâtın bütün nimetleri ve bu nimetlerden yararlanmayı, Allahü Teâlâdan bilip, hayatını bu anlayışa göre şekillendirmektir. Ayet-i kerîmede buyuruldu ki: “Görmüyor musunuz ki Allah; göklerde ve yerde olan şeyleri sizin hizmetinize vermiş. Görünen görünmeyen bunca nimete sizi garketmiştir?” (Lokman 20)
  2. b) Hâl: Dil ile şükretmektir. Yani nimetin, Allahü Teâlâdan geldiğini itiraf edip Rabbimize meth û senada bulunmaktır. Ayet-i kerîmede buyuruldu ki: “Rabbinin nimetlerini ise, durmaksızın anlat!” (Duha 11)
  3. c) Amel: Fiilî olarak şükretmektir. Bu da, nimetin kadr û kıymetini bilip onu; verildiği gayenin dışında kullanmamaktır. Mesela kulakların şükrü, haram olan şeyleri dinlememek, dilin şükrü haram olan şeyler söylememektir. Ayet-i kerîmede buyuruldu ki: “Allah'a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız!” (Âl-i İmran 123)

Şükreden Bir Kul Olmak

Şükür o kadar önemli bir görevdir ki, dinin yarısı kabul edilmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “İman iki kısımdan oluşur; yarısı sabır, diğer yarısı şükürdür.”(Beyhakî, Şuabul'l-iman)

 “Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, gece namazı için iki (mübarek) bacağı şişinceye kadar ayakta dururdu. Hazret-i Âişe radıyallahü anha, kendisine: Ey Allah'ın Resulü! Allah, işlenmiş ve işlenmesi muhtemel günahlarını bağıslamıştır. İbadet için neden bu kadar yoruluyorsun, deyince, Peygamberimiz: “Ya Âişe! Ben şükreden bir kul olmayayım mı,” diye cevap verdi.” (Buhari) Dikkat edelim; Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, bu ibadetini, Allahü Teâlânın kendisine lutfettiği nimetlere sükretmek için yaptığını ifade ediyor.

Şükretmek, İnsan Olmanın Gereğidir

Şükür; hem kul, hem de insan olmamızın bir gereğidir. İyilik yapana teşekkür edileceğini, herkes bilir. Bu, insanlık icabıdır. Evet; iyilik edenlere hürmet edilir, nimet sahipleri, büyük bilinir. O halde, her nimetin gerçek sahibi ve yaratıcısı olan Allahü Teâlâya şükretmek, insanlık icabı büyük bir borç ve çok mühim bir vazifedir. Fakat insanlar, Allahü Teâlâya nasıl şükredeceklerini bilmezler. Çünkü O'na yapılacak şükür O'nun istediği şekilde olması gerekir.

İşte, O'nun tarafından bildirilen, tazim, hürmet ve şükür şekli, Sevgili Peygamberlerimiz Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellemin bildirdiği yüce İslam dinindedir. O'na kalple yapılacak hürmetler dinde bildirilmiş, dille yapılacak şükürler orada gösterilmistir. Her uzvun yapacağı işler, açık ve geniş olarak orada beyan buyurulmustur. O halde Allahü Teâlâya şükretmek, O'nun dinini kabul etmek ve dininin hükümlerine uymakla; yani emirlerini yapmak ve yasaklarından kaçmakla mümkündür.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

“Müminin her işi, hayırdır. Nimete şükreder, hayra kavuşur. Belaya uğrayınca da, sabreder, yine hayra kavuşur.” (Müslim)

 “Bir kimse, Allahü Teâlânın kendisine verdiği nimete ‘elhamdü lillâh' derse, o nimetin şükrünü ödemiş olur. Bir daha derse, sevabı artırılır. Üçüncü defa derse, günahları affolur.” (Beyhekî)

“İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, Allahü Teâlâya şükretmez. Aza şükretmeyen de, çoğa şükretmez. Allahü Teâlânın nimetini söylemek şükürdür, hiç bahsetmemek ise nankörlüktür.” (Beyhaki)

Şükür, Nimeti Artırır

Makbul bir şükür, nimetin artmasına, devamına ve kaybolmamasına sebep olur. Allahü Teâlâ, Kuran-ı kerimde meâlen şöyle buyuruyor:

“Eğer şükrederseniz, Ben nimetlerimi daha da artırırım, ama nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki, azabım pek şiddetlidir!” (İbrahim 7)

“Siz şükredip iman ettikten sonra Allah ne diye sizi cezalandırsın ki?” (Nisa 147)

“Biz şükredenlerin mükâfatını vereceğiz.” (Âl-i İm-ran 145)

“Beni anın, Ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin!” (Fatır 39)

Son âyet-i kerime, iki şeyi emrediyor, bir şeyi de yasaklıyor. Emrettiği iki şeyden birisi; Allahü Teâlâyı anmak, diğeri de O'na şükretmektir. Yasakladığı şey ise, nankörlük etmektir.

Şükredenler Azdır

Şükretmek -görev olmanın yanında- çok güzel bir hususiyet ve üstün bir fazilettir. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:

“Gerçekten Allah, insanlara karşı lütufkârdır. Fakat onların çoğu şükretmezler.” (Yunus 60)

 “İnsanların çoğu şükretmezler.” (Bekara 243)

“Kullarım içinde şükredenler pek azdır.” (Sebe 13)

Nimet; umumi olunca, herkese gelince, insan bu nimetin kıymetini bilemez olur. Görmek büyük bir nimet iken, herkeste göz olduğu için göz nimetine her zaman şükretmeyebiliyoruz. Gençler, yaşlanmadan gençliğin kıymetini bilmezler. Hastalar, sağlığın kıymetini daha iyi anlarlar. Fakirler, zenginliğin kıymetini daha iyi bilirler. Hayatın kıymetini de ancak ölüler anlar. Şu halde yaşlanmadan önce gençliğin, hastalanmadan önce sıhhatin ve ölmeden önce de hayatın kıymetini bilip şükretmeliyiz ki; şükretmeyen basit çoğunluğa değil, şükreden kıymetli azınlığa dâhil olalım.