30 May 2017

Süregiden Haçlı hikâyesi

Haçlı Seferlerin başlamasının zemini ile Irak'ta yaşanan işgalin gerekçeleri düşüncemize tuhaf paralellikleri gösteriyor. Halepli tarihçi el-Azimi'nin “Suriye limanlarında yetkililer Frank ve Bizanslı hacıların Kudüs'e girmelerini engelledi. Sağ kalanlar bu durumu ülkelerinde anlattılar. Dolayısıyla onlar da kendilerini askeri bir saldırıya hazırladılar” tespitinden yola çıkarak Müslümanların bu yoldaki tavrının bu seferleri tetiklediğini düşünenler vardır. II. Urbanus'un Haçlı çağrısını yaparken “Kutsal Topraklara” giden Hristiyan hacıların kötü muamele gördüğünü ve Müslümanlar tarafından sömürüldüğünü, zenginlerin yasadışı vergilerle ve fakirlere işkence yapıldığını söyleyip; “Bu zındıklar öylesine acımasızlar ki zavallı insanların altın ya da gümüşleri yuttuklarını düşünerek içtikleri suya bin gözü otu karıştırarak onları kusturuyor ya da bağırsaklarını temizliyor veya -korkunç bir şey- midelerini bıçakla deşerek bağırsaklarını dışarı çıkarıp hoyratça içeride ne gizlediklerine bakıyorlar.” tespitlerini aktaran Haçlı Seferleri tarihi yazarı Thomas Asbridge “Bu iddiaların Yakındoğu'daki Müslüman yönetiminin gerçekleriyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktu ama papanın söylediklerine kendisinin inanıp inanmadığını ya da kampanyasını desteklemek adına gerçekleri bilinçli olarak mı çarpıttığını bilmek olanaksız” sözleri ile mütemadi bir yalana ve mukabil gerçeğe parmak basar. Haçlıların harekete geçişinin şüphesiz en temel insiyaklarından biri, o devirde geliştirilen “haklı savaş teorisi” olarak bilinen; kutsal ile birleştirilen savaşı meşru kılan yeni yorumunu varlığıdır. Din görünümlü siyasi seferler askeri güçle medeniyet kıyılarımıza vuracaktır.

11. Yüzyılda bir savaş döneminin başlangıcına dair bu bilgiler Irak'ın işgal edileceği 20. Yüzyılın sonları ve 21. Yüzyılın başlarındaki başka bir sürece referans gösterildi. George Bush'un ağzından 11 Eylül sonrası yeniden, “Terörizme karşı bu Haçlı Seferi, bu savaş zaman alacaktır. Amerikalılar sabırlı olmalıdır” sözlerini duymak şaşırtıcı görünse de aslında kendi düşünce dünyası bağlamında normal bir ifadeydi. Hele eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in itirafları ve  eski CIA Ajanı John Nixon'un “İki ay süren ve her defasında konunun bir şekilde kitle imha silahlarına geldiği sorgulama sonucunda Saddam ile aynı sonuca vardım; Irak'ta kimyasal silah yoktu. Irak rejiminin bir kimyasal silah programı veya nükleer programı yoktu. Aynı zamanda Saddam'ın ileride böyle bir planı da yoktu" demesi II. Urbanus zihniyetinin yeniden canlanıp Yakındoğu'ya kurgu bahanelerle saldırdığını düşündürüyor. Hristiyanları kimyasal maddeler ile kusturup işkence eden Müslüman tipinden kimyasal silahlarla ile saldırı planlayan Müslüman tipine geçiş çok da zor olmamış olmalıdır. I. Dünya Savaşında esir Türk askerlerinin gözlerini kimyasal maddeler ile kör edip, tetik parmaklarını kesen ve “isyankâr” Araplara Osmanlıların altınları yuttuğunu söyleyip onların karınlarını deştiren zihniyet yeniden hortlamıştı işte. Lawrens'in “Doğu'da bizim ucuz ve hızlı zaferimiz için Arap yardımı gerekliydi ve kazanıp sözümüzü tutmamamız kaybetmekten daha iyidir” sözleriyle yeni kukalar oynatan zihniyet zalimce tasallutuna devam ediyor. Demokrasi görünümlü, özgürlük getirdiğini söyleyen siyasi seferler askeri gücüyle yeniden medeniyetimiz sahillerini dövmeye devam ediyor. Teröre karşı yine bir haklı savaş yeniden yürütülüyordu. Dünün din zındıkaları bugünün demokrasi düşmanı teröristleri söylemleri arasında temadi bir saldırı sürüyor. İslamofobik/Türkofobik zihin dünyası işlemeye devam ediyor sanki.

Peki, Haçlılar karşısında Türk-İslam dünyası ne yapmıştı? Kutsal Mezarı kurtarmak için Türklere karşı savaşa gidiyorlarmış gibi yaparak, arazilerini satmış [aslında kendileri için kılıç zoruyla yeni araziler, mülkler zapt etmek isteyenlerin saldırısı Haçlı Seferlerine karşı duran, cihat için kuşanmış, iman ve Müslümanların korunması için coşkuyla savaşmaya hazır olan mücahitlerin, İslam gayreti ve Türk azmi ile üzerlerine çekilen kılıçlara karşı yaptıkları mücadele uzun bir süreçte toparlanma, taarruz ve nihai darbe dönemleri ile Haçlıların kesin yenilgisi ile sonuçlandı. Bu süreçte, Türk devleti sayesinde Arap milleti yüceldi. Eyyûb oğlu sayesinde Haçlılar perişan oldu. İbn Eyyûb zamanında Halep Mısır'ın bir parçası Mısır'da Halep'in bir parçası oldu. Siyasi birlik ülküsü, askerlerin cesaret ve kuvveti İslam coğrafyasını birleştirip Haçlılara karşı Türklerin gösterdiği kahramanlıklarla bu büyük sıkıntı püskürtülebildi. Burada süregiden bir mesuliyet intikali ve mücadele şuurunu görmemek mümkün değildir. Bu büyük mücadelede onlar atları sürüp, ülkeyi sağlama aldılar, insanları güvende kıldılar. Atlarınla en uzak yerlerden çıkıp geldiler. Haçlıların beline zincir dolayarak, en güzel tedbirleri aldılar. Karanlığıyla dünyayı yutan gece gibi müşrikler İslam'ı kuşattığında, ülkeleri aydınlığa çıkardılar. Onların Bakışları (Frenklerin/Haçlıların) ayaklarını yerden kesti. Cesaretleriyse cesurluklarını sona erdirdi. Onlar, Haçlıların saldırdığı yerlerde kalkan oldular. Şam ülkesine İslam'ın parlaklığını yeniden getirip, kalelerini düşmandan geri alıp ve değerli topraklarını kurtardılar. Onlardan önceki hükümdarlar devrinde Frenkler/Haçlılar, Şam ülkesinde sürüler halinde dolaşıyorlardı. Onlar, bu sürülerin ardını kesip, izlerini sildiler. Hatta, hükümdarlarını esir alıp düzenlerini bozup hudutları onlara karşı korudular.  Onlar bir tarihi şerefle yazarak, vatanı, dini korudular. Torunlar ise bırakın ülkülerinin devamcısı olmayı o tarihi ve mefkûreyi anlamaktan uzaktalar. Tarihi övgü veya sövgü malzemesi yapıp düşünce zemini kuramayan bir sığlık. Kifayetsiz muhterislere refik olan kırpık paçozların elinde paçavra olan bir eşsiz tarih kumaşı. Bir ruh davasını maslahat çöplüğüne çevirenlerin çıkmaz sokağı hâlbuki mesele/dava, Topçu'nun tabiriyle “Ruh davası bohça öpenlerle üstad övenlerin değil, insanoğluna Allah'ın kulu diye hürmet etmesini bilen, ahlaktan başka yol tanımayanların davasıdır.” Bunun en iyi tezahürlerinden biri II. Haçlı Seferi sırasında Odo de Deuil'in Selçuklulardan yardım görüp Müslüman olan Haçlılara dair “Ey hıyanetten de daha zalim olan merhamet! Müslümanlar, Hıristiyanlara ekmek vererek dinini satın alıyorlar. Bununla birlikte Türkler onları Müslüman yapmak için herhangi bir baskı ve zorlamada bulunmuyorlardı.” kaydıyla ortaya koyduğu büyük hürmet ve insanlık ülküsünde görülebilir.  

Haçlılara karşı ecdad üzerine düşeni bu kahramanca şuurlar yaptı, amacını ve sebebini unutmadan mücadelesini verdi. Peki ya bugün? Ucuz ve hızlı zafer için oynatılan kuklalar sözlerin tutulmadığını gördüklerinde yarın hüsrandan hüsrana batacaklar. O. Ş.  Gökyay'dan ilhamla Bir tarih boyunca onun uğrunda Kendini tarihe verenlerin, Hudutlarda gaza bayraklarından Alnına ışıklar vuranların, Huduttan hududa yol bulup koşan, Cepheden cepheyi soranların, Bir gül bahçesine girercesine Şu kara toprağa girenlerin, Her taşı yakut olan ve Can verme sırrına erenlerin olan bu vatanın, hasmı rüyada değil, Topun namlusundan görenlerin torunları ve ordusunu bir darbe pespayeliği ile çamura batırmak isteyenler emellerine ulaşamayacaklar. Osmanlılardan sonra yerdeki bayrak ise arz edilmeye çalışılan tarih penceresinden bakılarak kaldırılacaktır; Yiğit düştüğü yerden kalkarmış. Tarihi yalanlar ise söylenmeye devam ediyor. Düşünce dünyamızın sosyal bilimler açısından evreni, insanı ve her şeyi kendisine göre değerlendireceği ana ilke/miyar/mihenk ve bunu gerçekleştirecek yöntem ve açıklayacak kavram çerçeveleri yoksunluğunda olduğu göz önüne alındığında, tarihi temadiyetleri doğru okuyamayanların ya da işine geldiği gibi anlayanların mükerrer faciaları müstakbellerinde yaşamaları mukadderdir.

Konstaniyye'yi İslambol yapanlara selam olsun…