Suret

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Aslında portre diyecekken suret demeyi yeğledim. Sözlük manası olarak birbirini birebir karşılayan kelimler değiller, fakat anlamları ve kullanım geleneği düşünülünce birbirinin yerini -yerine göre- pekâlâ doldurabildikleri de anlaşılıyor.

Portre/suret bir yansıma. Fotoğrafta, tuvalde, yazıda, aynada, suda bir yüz/suret yansıması. Bu durumda kişi, yansımadan önce de suret, yansıdıktan sonra da suret. Zira suret, insanın ruhuna ev sahipliği bedeni, biçimi, eşkali. Görünenlerinin, görünmeyenlerine ister aşikâr ister ister üstü örtülü hâlde eşlik edişi.

Suret ki yalnızca görünüm ve ilk bakıştaki sabit bir şekilden ibaret değil. Ardında dalgalanan his ve zihin faaliyetlerini sergileyen, maddi ve manevi özellikleriyle her bakıldığında başka bir tarafını ele veren büsbütün bir izah.

Dolayısıyla yansımalarımız, hem görünendir hem de içerinin yani görünmeyenin izlerini taşır. İçerideki değişim ve dönüşümlere bağlı olarak görünüm, içeriyi ele verir. Yaradılışa/öze has ne varsa dünya hâlleriyle bir biçimlenmeye maruz kaldıkça dışarıya da yansır.

Ondandır ki özünü, kendini yaratanı aramış bulmuş Allah dostlarının müspet suretleriyle de sık sık anılması, için dışa yansımasına dair önemli bir misaldir. Peygamber Efendimiz'in (SAV), Kur'an-ı Kerim'deki peygamber kıssalarını izah eden hadis-i şeriflerinde, peygamberlerin fiziki özelliklerine dair detaylı bahisler vardır.

Beşerî yansımalarımız, kendimizden açığa çıkan bir iş değil. Her şeyden evvel Yaradan'ın bir yaratması. Ruhumuzun dünya meskeni, Allah'ın seçtiği, şekillendirdiği ve yarattığı bir tasvir.

Bir tasvir ve yorum olarak kişinin izah edilmesi de genelde bizatihi kişinin kendinden açığa çıkan bir iş değil. Yaratılmış sureti takip edip oradan kendine bir yorum payı çıkaran bir sanatkâr ya da yorumcunun işi.

Tasvirci, iyi bir izleyicidir her şeyden evvel.  Yaradılışları dünyadaki yansımaları ile bütünleyen maharetli bir eldir. Bu ister fotoğrafçı, ister ressam, ister yazar ya da izleyici olsun, yorumlayanın kavrayışı, dikkati ve işaret edişiyle hâlden hâle bürünebilir suretler. Bir yorumun içinde birçok açıdan ortaya konmuş yansımalarla karşılaşabiliriz. Bu izahlar kimi zaman hakikati karşılar, kimi zaman karşılayamaz.

Yansımalar ve onlara getirdiğimiz olumu-olumsuz yorumlar, izahlar, tasvirler yorumcunun yorumladığı suretle olan ruh yakınlığını ele verir. Sureti sevimli geldiği için birine yaklaşmak, bahse değer bulmak, çoğu zaman manevi hâl yakınlığındır zaten. Farkında olmadan o kişinin manevi güzelliğine, yansıması üzerinden şiddetli bir imrenmeyle yaklaşılabilir. Fakat tam tersi de mümkündür. Manevi güzelliği ile bilinenlerin kimilerince hor görülüp çirkin bulunması da manevi uzaklıktan ve iç âlemlerin zıtlığındandır. Ama kendimiz bu hâlleri yaşarken pek farkına varmayız. Suretini sıcak bulduklarımızı neden yaklaşmak istediğimizi, soğuk bulduklarımızdan da neden uzaklaşmak istediğimizi bilemediğimiz durumları sıkça yaşarız.

Birinin sureti, üzerimizde bıraktığı izlerden okunur. O izleri takip eder, yolculuktaki parçaları birleştirir, kendimizden doğan bir yansıma çizeriz. Zira çizdiğimiz suret kendimizdendir ve bizimle bütünleşmiştir. Mecazi olmasının yanında sahici manada zahirî okumadır bu. Birbirimizi algılama ve anlama sürecimiz de böyledir. Onun için frekansları bağdaştıran ve ayıran manevi akışları yok saymamak gerekir.

Milyonlarca ihtimal üzerinden birbirimizi anlamamız ya da birbirimiz hakkında kanaate varmamızın kaynağında, en önce maddi ve manevi etkileşim var. Bazılarıyla iletişimimiz yalnızca maddi dünyayla sınırlı kalırken bazılarıyla bazen hiç konuşmadan da uzun yolculuklara çıkmamız, asırlar önce yaşamış şahsiyetlere alaka ve sevgi beslememiz de hep bundandır.

Bir suretin yorumu deyince aklıma gelen ilk eser, Hilye-i Şerif. Peygamberimiz'in (SAV) hem suretinden hem siretinden haber veren, geleneğimizde yer etmiş, övülmüş, taçlandırılmış, süslenmiş, başköşelere asılmış kıymetli bir metin. Her boyda yazılmıştır. Bilhassa Osmanlı İstanbul'unun sakinleri evlerinden eksik etmemiştir. İçimizi açtıran çok güzel örnekleri vardır.

Bir portre şaheseri olan Hilye-i Şerifleri seyretmekle yetinmeyip, okuyup üzerine düşünmekte fayda var. Zaten temaşa ile olgunlaşan dimağ kıymetliyi beyhudeden ayırdıkça güzeli öven, çirkini yeren suret defterlerine, portre yazılarına da sıra gelir.

***

Künye: Suret, Arapça kökenli bir kelime olup gözün ilk bakışta gördüğü şey, dış görünüş, şekil, biçim; tarz, yol, şekil; nüsha, kopya; resim, tasvir; yüz, çehre, surat; bir varlığın dıştan görünen, beş duyu ile bilinen yönü; Cenâbıhakk'ın sıfatlarının şehâdet âleminde tecellî etmiş şekli olan her varlık anlamlarına gelmektedir. (Kubbealtı Lügati)