Sürgün ve makas*
Yaşamımızda bazı duygular vardır. Tarihsel, sosyolojik ve felsefî gelişimiyle paralellik göstermektedir bu duygular. Sömürülen toplumların ve ülkelerin çektikleri acıları, çileleri ve ıstırapları, benzer şekilde sömürenlerin ülkesinde babalarımız ve çocukları tüm yönleriyle yaşamıştır bu duyguları.
Makas ve sürgün, birbirleri ile
uzaktan yakından ilgisi olmayan iki kavram. Kesmek, sekteye uğratmak,
parçalama, bozmak ikisinin ortak
özelliği belki de.
Ayırma, bütün olan bir şeyi bütün olmaktan çıkarır,
iki parça hatta daha fazlasına dönüştürüyor ikisi de.
Zira Doğa ve Yaşamın ancak bir bütün
olduğunda anlam kazandığı bir dünyada yaşıyoruz.
Doğumdan ölüme, yaratılıştan sonsuza ‘’e
lestu birabbikum’’den ‘’Qal-u be-la’’ya bir
bütünlük.
Yeryüzü ve gökyüzü arasında,
duygularda, hislerde, beden ve ruh dünyasında bir bütünlük.
Bir denge söz konusudur yaşamın her
alanında, malum; dengenin olmadığı bir yerde zıddı, yani dengesizlik veya
karmaşıklık veya Kaos vardır.
Evet Yaşadığımız coğrafya ile
bütünleşmiş bu iki kavram, sürgün ve makas.
Coğrafyadan sürgün, şehrinden,
köyünden, toprağından, duygularından sürgün.
Sadece sürgün değildir olan, arkası
gözyaşıdır, hüzündür, ayrılıktır ve gurbette uzaklarda parçalanan ruhlardır. O
yüzdendir nida ya dönüşen mısralar ‘’Uzatma dünya sürgünümüzü’’ diye.
Makasa gelince; hani ya kadınlarımız
vardır, annedirler, bacıdırlar, sevgilidirler, cennetlerin ayakları altına
serildiği fakat dönüp bakmadığı bulutlardır.
Saçları vardır kadınlarımızın, daha
küçükken annelerin saatlerce taradığı tararken gelecek ile ilgili beyaz
hayaller, rüyalar gördüğü saçlar.
Büyürken tek arkadaşı saçlarıdır
kızlarımızın, odanın duvarında bir kenarı küflenmiş aynanın karşısında su dolu
bakır tasa tahtadan tarağını daldırıp elleri ile kucakladığı saçlarını tararken
kızlarımız, hayaller kurar minik dünyasında. Çünkü hayal de olsa bir tek o
anlardır mutluluğu flu bile olsa gördüğü tek an ve tek zaman.
Dünyanın her yerinde güzellik ve
estetik sembolü olan saçların günü geldiğinde acı ve ızdırabın sembolü
olacağını bir tek bizim kadınlarımız bilir. Çünkü her evde duvarda asılı makas
o günü bekler adeta.
Zira kanıksamıştır kadın, bacasının
tüttüğü her eve o uğursuz ve acı ölümün veya ayrılığın bir gün gireceğini.
Kadının asil yaşam amacıdır bağlılık.
evladına, eşine, ailesine değerlerine, toprağına bağlılık.
Ve kırılma noktası olan o anda, ölüm
ve ayrılık acısının fanustan çıktığı gün yaşanacak acının tarifi yapılamaz. Ne
gözyaşı ne feryat nede havar havar sesleri.
Acısını, yürek sızısını indiremez bir
türlü, fakat bitmesi kesilmesi lazım acının, yüzyıllardır dinmeyen tüm acılar
gibi.
Bir acıyı ancak eş bir acı
dindirebilirdi belki. Annelerin hayaller ve türküler eşliğinde taradığı o
saçlar artık en hüzün verici bir amaç için feda edilecekti. Duvardaki makas
yüzyıllardır yaratılış amacı oymuş gibi beklemede.
Hey Hat!.. Kadın, yüzyıllardır hem
cinslerinin yaptığı gibi acısını ancak böyle tarif etmişti, neden ve ne için
diye sormadı hiçbir zaman, yanan ateşi söndürmek, yaşanan acıyı bir nebze sonlandırmak yine ona düşmüştür.
Duvarda vakur bir şekilde asılı makası
alarak Son defa, ölüm ve ayrılık seslerinin geldiği avluya bakan pencerede, bir
ibadetmiş gibi örülü saçlarını keser ve bir süre sessiz hıçkırıklarla memedeki
çocuk gibi elinde tuttuğu saçlarına baktıktan sonra namazgahından ayrılır.
Avluda daha önce yaşadıkları sayısız
benzer hüzünlerle sırtları kamburlaşmış babalar ve evlatlar kesilen bir tutam
saçın sanki onlarında acısını hafifleteceği ümidiyle beklerler.
Bir anne bir eş veya bir sevgili olan
kadın hüznün ve sürgünün son Ritüelini yapmış, elinde kesilmiş saçları ile
avluya sessiz hıçkırıklar içerisinde adım attığında tüm aksakallılar anlar bir
acının üzerine kül atılması zamanının geldiğini.
Herkes sessizdir, hüzünlüdür. Hep öyle
olmuştu yüzyıllardır. Acının düştüğü yerde acıyı toplamak yine kadına
düşmüştür.
Yavaşça yürür menzile. Ya bir mezar ya
da ayrılığın yaşandığı yerdir menzil o an, arkasından kimse gitmez zira Tanrı’ya
yapılan tüm kutsal törenler yalnız yapılmalıydı. Çıplak ayakla yürünen o yol
İbrahim veya Hacer’in elindeki kurbanları ile yürüdükleri yol olur.
O yolda, gökten inen kurban ile İsmail’in
kurtulması ümidi yok bu gün. Kurban Kesilen saçlardır, bir mezar taşına veya
bir yol üzerine bırakıldığında o kurban, yaşanan o acı artık yüreklere
hapsedilir. Ve gerisin geriye dönülür.
Zira Geride bu kutsal Ritüeller için
taranmayı bekleyen sarı saçları olan bebeleri var annelerin.
Etrafımızda bu Ritüeli yaşamayan veya
şahid olmayan hemen hemen yok gibidir dünyamızda.
Annelerin ve kızlarının saçlarının
acılar üzerine kesilmediği, sadece düğünlerde o saçlara kına yakıldığı günler
olsun hep.
Ne acılar, ne ölümler nede acıya
sürgünlerin olmadığı bir dünyada, acıya ve ayrılığa kesilmek için taranmasın güzel
gözlü çocuklarımızın saçları.**
Vesselam.
*2022 Eylül ayında Okuyucu ile
buluşacak Romanımızdan bir kesit.
** ’’Sürgün ve Makas-sayfa 74-76
(Tarık Ziya Gücüm)