24 Ocak 2022

​Sürgün ve makas*

Yaşamımızda bazı duygular vardır. Tarihsel, sosyolojik ve felsefî gelişimiyle paralellik göstermektedir bu duygular. Sömürülen toplumların ve ülkelerin çektikleri acıları, çileleri ve ıstırapları, benzer şekilde sömürenlerin ülkesinde babalarımız ve çocukları tüm yönleriyle yaşamıştır bu duyguları.

Makas ve sürgün, birbirleri ile uzaktan yakından ilgisi olmayan iki kavram. Kesmek, sekteye uğratmak, parçalama,  bozmak ikisinin ortak özelliği belki de.

Ayırma,  bütün olan bir şeyi bütün olmaktan çıkarır, iki parça hatta daha fazlasına dönüştürüyor ikisi de.

Zira Doğa ve Yaşamın ancak bir bütün olduğunda anlam kazandığı bir dünyada yaşıyoruz.

Doğumdan ölüme, yaratılıştan sonsuza ‘’e lestu birabbikum’’den  ‘’Qal-u be-la’’ya bir bütünlük.

Yeryüzü ve gökyüzü arasında, duygularda, hislerde, beden ve ruh dünyasında bir bütünlük.

Bir denge söz konusudur yaşamın her alanında, malum; dengenin olmadığı bir yerde zıddı, yani dengesizlik veya karmaşıklık veya Kaos vardır.

Evet Yaşadığımız coğrafya ile bütünleşmiş bu iki kavram, sürgün ve makas.

Coğrafyadan sürgün, şehrinden, köyünden, toprağından, duygularından sürgün.

Sadece sürgün değildir olan, arkası gözyaşıdır, hüzündür, ayrılıktır ve gurbette uzaklarda parçalanan ruhlardır. O yüzdendir nida ya dönüşen mısralar ‘’Uzatma dünya sürgünümüzü’’ diye.

Makasa gelince; hani ya kadınlarımız vardır, annedirler, bacıdırlar, sevgilidirler, cennetlerin ayakları altına serildiği fakat dönüp bakmadığı bulutlardır.

Saçları vardır kadınlarımızın, daha küçükken annelerin saatlerce taradığı tararken gelecek ile ilgili beyaz hayaller, rüyalar gördüğü saçlar.

Büyürken tek arkadaşı saçlarıdır kızlarımızın, odanın duvarında bir kenarı küflenmiş aynanın karşısında su dolu bakır tasa tahtadan tarağını daldırıp elleri ile kucakladığı saçlarını tararken kızlarımız, hayaller kurar minik dünyasında. Çünkü hayal de olsa bir tek o anlardır mutluluğu flu bile olsa gördüğü tek an ve tek zaman.

Dünyanın her yerinde güzellik ve estetik sembolü olan saçların günü geldiğinde acı ve ızdırabın sembolü olacağını bir tek bizim kadınlarımız bilir. Çünkü her evde duvarda asılı makas o günü bekler adeta.

Zira kanıksamıştır kadın, bacasının tüttüğü her eve o uğursuz ve acı ölümün veya ayrılığın bir gün gireceğini.

Kadının asil yaşam amacıdır bağlılık. evladına, eşine, ailesine değerlerine, toprağına bağlılık.

Ve kırılma noktası olan o anda, ölüm ve ayrılık acısının fanustan çıktığı gün yaşanacak acının tarifi yapılamaz. Ne gözyaşı ne feryat nede havar havar sesleri.

Acısını, yürek sızısını indiremez bir türlü, fakat bitmesi kesilmesi lazım acının, yüzyıllardır dinmeyen tüm acılar gibi.

Bir acıyı ancak eş bir acı dindirebilirdi belki. Annelerin hayaller ve türküler eşliğinde taradığı o saçlar artık en hüzün verici bir amaç için feda edilecekti. Duvardaki makas yüzyıllardır yaratılış amacı oymuş gibi beklemede.

Hey Hat!.. Kadın, yüzyıllardır hem cinslerinin yaptığı gibi acısını ancak böyle tarif etmişti, neden ve ne için diye sormadı hiçbir zaman, yanan ateşi söndürmek, yaşanan acıyı  bir nebze sonlandırmak yine ona düşmüştür.

Duvarda vakur bir şekilde asılı makası alarak Son defa, ölüm ve ayrılık seslerinin geldiği avluya bakan pencerede, bir ibadetmiş gibi örülü saçlarını keser ve bir süre sessiz hıçkırıklarla memedeki çocuk gibi elinde tuttuğu saçlarına baktıktan sonra namazgahından ayrılır.

Avluda daha önce yaşadıkları sayısız benzer hüzünlerle sırtları kamburlaşmış babalar ve evlatlar kesilen bir tutam saçın sanki onlarında acısını hafifleteceği ümidiyle beklerler.

Bir anne bir eş veya bir sevgili olan kadın hüznün ve sürgünün son Ritüelini yapmış, elinde kesilmiş saçları ile avluya sessiz hıçkırıklar içerisinde adım attığında tüm aksakallılar anlar bir acının üzerine kül atılması zamanının geldiğini.

Herkes sessizdir, hüzünlüdür. Hep öyle olmuştu yüzyıllardır. Acının düştüğü yerde acıyı toplamak yine kadına düşmüştür.

Yavaşça yürür menzile. Ya bir mezar ya da ayrılığın yaşandığı yerdir menzil o an, arkasından kimse gitmez zira Tanrı’ya yapılan tüm kutsal törenler yalnız yapılmalıydı. Çıplak ayakla yürünen o yol İbrahim veya Hacer’in elindeki kurbanları ile yürüdükleri yol olur.

O yolda, gökten inen kurban ile İsmail’in kurtulması ümidi yok bu gün. Kurban Kesilen saçlardır, bir mezar taşına veya bir yol üzerine bırakıldığında o kurban, yaşanan o acı artık yüreklere hapsedilir. Ve gerisin geriye dönülür.

Zira Geride bu kutsal Ritüeller için taranmayı bekleyen sarı saçları olan bebeleri var annelerin.

Etrafımızda bu Ritüeli yaşamayan veya şahid olmayan hemen hemen yok gibidir dünyamızda.

Annelerin ve kızlarının saçlarının acılar üzerine kesilmediği, sadece düğünlerde o saçlara kına yakıldığı günler olsun hep.

Ne acılar, ne ölümler nede acıya sürgünlerin olmadığı bir dünyada, acıya ve ayrılığa kesilmek için taranmasın güzel gözlü çocuklarımızın saçları.**

Vesselam.

*2022 Eylül ayında Okuyucu ile buluşacak Romanımızdan bir kesit.

** ’’Sürgün ve Makas-sayfa 74-76 (Tarık Ziya Gücüm)