11 Aralık 2015

Suriçi yanarken bir yanım yanıyor

Diyarbekir Sur içi çocukluğumun geçtiği alan. Hala bir gün oralarda olamazsam huzursuz olurum. Ulu Camiyi, Hasan Paşayı, Gazi Caddesini bir gün göremezsem huzursuz olurum. Dokuz gün oldu, içeri giremedim. İçerden haber alamadım. Huzursuzum.

İnsanın bağlandığı yerler olur, bağlandığı şeyler. Ben Diyarbekir'e bağlıyım. Sokak sokak bilirim, hatta sokaklardaki taşları bilirim. Hangi sokakta hangi taş eğri durur hatırlarım. Kurşunlu Camiyi, bahçesindeki ağacın dibindeki taşı… Şimdiki Yavuz Selim Ortaokulunu, tarihi Çardaklı Hamamını, hamama giden sokağı…

Öncesini, sonrasını bilirim. Bu üç yapı son günlerde yandı, yakıldı. Yakılırken tarihten, mirastan anlamayan tipler onlara kıydılar. Belki onlar bu binaları hiç görmemişlerdi. O mekânlarda vakit harcamamışlardı. Ne bileyim Kurşunlu Camide namaz kılmamışlardı, bahçesinde top oynamamışlardı. Bahçedeki dut ağacından dut yememişlerdi. Bir Pazar günü cami avlusunda kurulan bitpazarına gitmemişlerdi. Yavuz Selimde okumamışlardı. O naif avlulu okulda değil birkaç yıl birkaç dakika geçirmemişlerdi. Taş merdivenden yukarı doğru tırmanmamışlardı. O güzelim sınıflarını teneffüs etmemişlerdi. Köşedeki bayrak direğine tırmanabilir miyim diye denemişlerdi. Yavuz Selim ah Yavuz Selim, babam nerden bile bilirdi ki, ek binayı yaptırmak için sağa sola koştururken, yeni bina bittiğinde gururla bu binanın yapımı için çok uğraştım çok yalvardım, oldu Elhamdülillah, derken bir gün yakılacağını… Ah ne bedbahtsın kader ah… Nice sevmiştik seni Çardaklı Hamam, sana çıkan sokaktaki cumbalı evleri, geçit sokakta yağmurdan ıslanmamak için geçirdiğimiz saatleri hele Yavuz Selimden okul çıkışı yağmur aniden bastırınca o daracık sokağa sığınmamızı…

Birileri şimdi okuyor, ben bunları yaşadım. Kendinizi benim yerime koyun,  kırk yıllık hayatınızın en önemli hatıratının göz göre göre yok olduğunu bunun üzerine sizin hiçbir şey yapamamayı düşünün.

Evet, Yitip giden canlar var… Kaybettiğimiz zamanlar… Yitirdiğimiz mekânlar… Kutuplaşan insanlık… Ve bizi nasıl yazacağını dahi kestiremediğimiz tarih… Var da var. Bir yerlerde yitirdik bir şeyleri… Geri gelmeyecekler biliyoruz. Bir zamanlar Peygamberlerini, Sahabelerini; Krallarını anlattığımız kentin bitirilen değerlerini yazıyoruz, artık.

Bir dostum,”Canlar yitirilmesin, Binaları yaparız.” Diyordu. Evet, yaparız buna muktediriz, peki yapacağımız binalara eski günlerde kalan hatıralarımızı da nakşedebilecek miyiz? Evet, canlar ölmesin, kendi payıma hiç kimsenin ölümünü kabullenemiyorum. Adı ne olursa olsun, hepsiyle kardeşim. Hepsiyle bir yerlerde kesişmiştir yolum. Hiçbir yerde buluşmamışsak Âdem'dir dedemiz, özümüz aynı toprak…

Bugün yanan her binada biraz daha hüzne boğuluyoruz işte. Çaresizlik elimizi ayağımızı bağlıyor. Umudumuzu kaybediyoruz. Umudumuzu kaybederken insan sevgimiz de azalıyor.

Haykırmak istiyorum artık yeter. Yeter ki, devam ettirmeyin. Gelecek hepimize yeter…

Uyumak istiyorum, uyanınca bitsin bu kâbus, bu nefret… Cennet günler yeniden gelmiş olsun. Kurşunlu Cami bizi bekliyor, Yavuz Selim, Çardaklı…

Haydi bir şans daha verin barışa ve hayata…