22 Eylül 2015

Suriye’de kaos ve Türkmenler-II

Kürtlerle Türklerin tarihi birlikteliği ve dostluğu adına daha evvel bahsedilen durum gelecek nesillerin travmalar yaşamasına yol açabilir. Dilleriyle birbirinden koparılmaya çalışılan bu iki toplumun gönülleri de parçalandığında müşterek zemininde sıkıntılar oluşacağı aşikârdır.

Bu bakımdan bazı bölgelerimizdeki “sakala” karşı söz konusu tepkisellik dikkat ve tedbirle karşılanmalıdır. Bu vesile ile gönüllerin parçalanmasının önüne geçilmelidir.

Kürtler kadim kardeşlerimiz olarak müstakbelin Türklerle kol kola yürümek olduğunu hissetmelidirler. Vicdanı yüksek bölge insanının bu yoldan hiç vazgeçmediği ise bilenlerin malumudur.

IŞİD gibi din söylemine örtülmüş bir vekâlet mücadelesi bölücü etnik vekaletçilerin bazı tezlerini de güçlendirebilir. Bölücü hareketin İslam dini ile mesafesini daha arttırması için bu son gelişmeler çok verimli bir fırsat olabilir.

Bu topraklara ve vicdanlara bağının esas unsuru olan İslam dini ile seküler bir yüzleşme yaşayan bölücü hareket kendi inanç tezlerini bu süreçte daha da ikame edebilir.

Bu ise orta ve uzun vadede yine Türkiye'de ciddi kırılmaların sosyal zemin tohumu olabilir. Bugün bölücü örgütün IŞİD taktikleri ile saldırıyor olması yeni süreçte iç içe geçen kaotik durumu göstermekte ve vaziyeti daha da karmaşık hale getirmektedir.

İşte tüm bu vekâletçi dini ve etnik görünümlü yapıların oluşturduğu kaos ortamında Suriye'de Türkmenler yalnızlık sisleri arasında kalmaktadırlar.

Baas rejiminin kendini kurtarmak adına Rusya ve İran gibi müttefikleriyle yürüttüğü stratejisi içinde dinci ve etnikçi görünümlü bazı oluşumlar rejimi birincil hedef olmaktan çıkarmıştır.

Bunun ötesinde düşmanının karşısına düşmanlar çıkar rahat et! düsturunca hareket ederek Türkiye'ye karşı IŞİD ve PYD gibi sorunları çıkarmaktadır. Sınırlarımız içine taşan şiddet rejimi ve müttefiklerini rahatlatırken ülkemizi kaos tehdidiyle karşı karşıya bırakmaktadır.

Bu süreçte Ayn el-Arab ve Tell Ebyad'da yaşananlar, PKK devletinin!! Suriye sınırları içinde teşekkül ettirilmeye çalışılması ve IŞİD şiddetinin Türkiye'ye yansıması gibi muhataralı durumları ülkemiz gündemine taşımakta.

PKK'nın son dönemde yenilenen ve zaten hiç bitmemiş olan şiddet sarmalı yeniden güncellenmiş bulunuyor. Bu arada Suriyeli Türkmenler en başından beri Suriye'deki değişimin ve Türkiye'nin yanında olma durumlarını korkmaktadırlar.

Lakin ne yazık ki Türkmen kardeşlerimiz muammalı bazı tartışmalara meze olmanın ötesinde maddi ve manevi olarak ciddi desteklere ulaşabilmiş de görünmemektedirler.

Türkiye'nin Irak ve Suriye politikasının odağında Türkmenler olmadıkça ve güvenlik bölgeleri gerek sınırlarımız içi gerekse ötesinde bu unsurlarla tahkim edilmedikçe tarihi süreci ve bölge gerçeklerini doğru okumamaya devam ediyoruz demektir.

Özellikle, IŞİD konusu yüzünden bulanıklaşan ortam Türkmenlere yardım konusunu son derece sınırlandırmış bulunmaktadır. Yaşanan bazı polemikler nedeniyle Türkmenler zaten yaşadıkları küresel görülmeme ve bölgesel dışlanmışlıkları yanında bir de Türk halkının yardımlarından mahrum kalma riskiyle yüz yüze bulunuyorlar.

Bu bakımdan Suriye konusu ve dinamikleri değerlendirilirken Türkmenler konusu özel bir gündem ve polemiklerden uzak tartışmaların mevzusu olmalıdırlar. Sultan Baybars ve Yavuz Sultan Selim gibi idarecilerin bölgedeki Türkmen politikaları dikkatle hatırlanmalı ve tarihi anlattıkları doğru anlaşılmalıdır.

Bugün sınırlarımız içinde ve dışında Suriye kaosu içinde tüm Suriye halkı gibi Türkmen kadın ve çocuklar sağduyunun sesinin duymayı beklemektedirler. Değilse daha sahillerimize onlarca çocuk vuracak ve vicdanlarınız çaresizliğin pençesinde yırtılmaya devam edecektir.

Yüzyıl önceki düzeni kuranlar hala dünyanın ilk onu içindeler ve onların yerel uzantıları hala bu gücün etkisiyle hareket etmekteler. İsrail varlığı bu durumu daha da güçlendirici bir aktör olarak sahada bulunmaya devam ediyor.

Suriye'deki boşluk ve Irak'taki mezhepçi siyasetin var ettiği zeminde gelişen vekâlet cihatçıları imamesi kopmuş bir medeniyetin ve coğrafyanın tarihin dışına itilmiş yazgısının sadece seyircisi olmaya devam etmesi gerçeği ile birleşerek tarih makûs yönü ile yeninden üretilmeye devam ediyor.

Kendi medeniyet manasında bigâne yığınlar üretilmiş cennetlerde tarihin dışında yaşatılmaya ve tükenmeye mahkûm durumdadır.

Şahsiyetsizlik ve kendini yitirmişlik coğrafyamızın köklerini kemirmeye devam ediyor.  Merhum Nurettin Topçu'nun tabiriyle, “Gördük ki, cemiyet şahsiyetsizdir, kaderci ve taklitçidir, örflerle yaşar, uysallıktan hoşlanır, maddeci ve efsanecidir, kuvvetle korkunun esiridir.

Buna karşılık kendini bulan ferdî ruh, şahsiyet sahibidir, yaratıcıdır, isyan edicidir ve ahlâk değerleriyle yaşar, hakikatlar peşinde idealisttir, merhametle aşkın kahramanıdır.”

Hülasa; var etmeye değil yok ederek hükmetmeye odaklı bir zihinle coğrafya kaostan kaosa sürükleniyor…