12 Temmuz 2016

Suriyeli Muhacilere Ensar olmak

Muhacir ve Ensar… Ne güzel iki kelime… İslam tarihinin sadece ilk dönemini temsil etmiyor aslında, her hangi bir zamanda Müslüman bir kavmin başına gelebilecek bir hadise olması hasebiyle, bir peygamber sünneti olarak öylece ortada duruyor.

Anadolu coğrafyası Ensar olmak ve muhacirleri koynunda barındırmak konusunda gerçek bir derya… Kimler bu coğrafyaya muhacir olarak gelmemiş ki, Asya'dan, Afrika'dan, Avrupa'dan binlerce muhacir şimdi bu topraklarda ben bu toprakların sahibiyim diyor. Yetmemiş Yahudiler bile büyük sürgünde bu topraklara gelmişler, sığınmışlar. Kimse onlara neden geldiniz de dememiş, sadece bağrını açmış ekmeklerini paylaşmışlar.

Türk soydaşlar geldiği gibi, soydaş olmayanlarda din saikıyla gelmişler, din saikıyla gelmeyenler insaniyet namına sığınmışlar. Bu gün bu topraklarda Arnavuduyla, Boşnağıyla, Bulgar kökenlisiyle, Orta Asya'dan geleniyle bu nedenle hiç sorunsuz yaşıyor, tüm Türkiye…

Hani Hazreti Peygamberde çok sevdiği Mekke'den baskı ve zulümler artınca, kendine kucak açan Medine'ye Hicret etmişti ya, işte öyle her zulüm görene kucak açan bir coğrafyada yaşıyoruz, Elhamdulillah…

Türkiye'de resmi rakamlara göre 3 milyon Suriyeli kardeşimiz var. Savaştan kaçıp buralara sığınmışlar. Muhacir olup, Ensar bildikleri kardeşlerine sığınmışlar. Bazen dolaşıyoruz çeşitli vesilelerle, bir evde on kişi yaşayanda var, on beş kişi de, hele de ailesinden şehid vermiş olan evlerdekiler çoğunlukla dışarı çıkmayı bile tercih etmiyorlar. Bir tas çorba bulurlarsa onu paylaşıp şükrediyorlar. Sokakta hiçbir iş yapamaz olarak gördüklerimiz, belki de çaresizlikten el açınca yüzlerce hakareti peş peşe sıralıyoruz. Ne insanlıkları kalıyor, ne Müslümanlıkları…

Son günlerde Suriyelilere vatandaşlık meselesi açılınca sosyal medyada yeni bir linç kampanyası da başladı peşinden. Öyle ifadeler uçuştu ki insanın yüzünün kızarmaması işten değil… Hele de bunu yapanların tarih içinde zamanla bu topraklara geldiklerini unutarak yazdıkları insanlıktan nasipsiz kelimeleri yazmak bile ben insanım diyene “Zull” olarak yeter cinstendi.

Davutoğlu Başbakan adayıyken yazdığım bir yazıda konuya dikkatleri çekmiş şu ifadeleri kullanmıştım. “Tüm dünyanın gözü Türkiye'nin üstünde, en küçük bir istikrarsızlık işareti bile projektörlerin bölgeye çevrilmesine yol açıyor. Özellikle Suriye bölgesindeki çatışmalarının ciddi şekilde nüfus hareketlerine yol açması uzun vadede olumlu ve olumsuz sonuçlar doğuracaktır.

Bu sorunlardan en önemlisi Türkiye'de mevcut sorunlar üzerine yeni bir “Arap Sorunu” getirmektedir. Son yıllarda Arap baharı ve sonrasındaki olaylar nedeniyle başta Suriye olmak üzere, Mısır, Yemen, Filistin ve diğer Arap ülkelerinden iki milyonun üstünde bir nüfus Türkiye'ye gelmiş durumda. Türkiye'de bir Arap nüfusu var olmuş durumda ve en ücra illerde bile ciddi bir Arap nüfus bulunuyor artık. Suriye rejimi ve muhalifler arasındaki çatışmaların devam etmesi, DAEŞ ve YPG çatışmalarıyla, bu sayının 2015 yılı sonlarına doğru 2,5- 3 milyon sınırına gelmesi bekleniyor.

 

Kavimler göçünden sonra en büyük nüfus hareketiyle karşı karşıyayız. Bir yandan batıdan Cihad (!) için Ortadoğu'ya akan nüfus, bir yandan çatışmalardan kaçan büyük bir nüfus… En konforlu mülteciler Türkiye'de olsa da, Ürdün, Suudi Arabistan, Irak ve Lübnan'a geçen nüfusun çokta rahat olmadığı bilinmekte. Ama Avrupa ve Amerika bölgede eğitim görmüş olan nüfusu alma yönünde iştahlı bir operasyon yapıyor. Muhtemelen bu nüfus Suriye ve Irak düzelse bile geri dönmeyecek, gittiği ülkelerde farklı bir diaspora oluşturacak. Oluşan Diaspora yapıları düşük profilli yapıları nedeniyle Türkiye örneğinde ciddi sorunlar oluşturabilme potansiyeli taşıdığı için risk oluşturmakla birlikte, bu nüfusun kanalize edilmesi durumunda önümüzdeki süreçte, Türkiye kazançlı çıkabilecekken 4 yıldır gelen bu insanların evsafının tesbiti bile yapılamamış ve bu aktif iş gücünün ekonomiye katkısı sağlanamamıştır. Sadece bazı bölgelerde bu insanlar kayıt dışı çalıştırılarak eksik iş gücü kapatılmıştır.”

“Türkiye'nin Nur topu gibi “Arap Sorunu” var artık ve bu sorun Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi “onları evlerine göndereceğiz” le çözülemeyecek kadar zor. Yeni süreçte oluşacak hükümetin buna daha ciddi kafa yorması gerekiyor. Kompleks sorunlar, düz mantıkla çözülemiyor, maalesef. Ciddi bir ekip, bu işten Türkiye'nin kârlı çıkması için gerekli çalışmaları yapmalı. Gerekirse içinde Hicret etmiş Suriyeli ve diğer Arap ülkelerinden insanların da oldu ciddi ve donanımlı bir ekip… Stratejik akla uygun ve strateji dolu hamleler atarak…”* tehlikenin boyutuna dikkat çekmişiz.

Geldiğimiz noktada bu adımların atılacak olması olumludur. Bir an önce yapılabilecekler yapılmalı, bu sorundan kaynaklı sorunlar minimalize edilmelidir. Sosyal olaylarda geç kaldığınız müddetçe yeni sorunlarla karşı karşıya kalırsınız.