22 Temmuz 2015

SURUÇ PROVOKASYONU KÜRT SİYASETİNİN ELİNDE PATLADI!

Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde Amara Kültür Merkezi önünde toplanan Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üyelerinin basın açıklaması yaptığı sırada meydana gelen patlama, "karanlık eller düğmeye bastı" hamasetiyle geçiştirilemeyecek kadar planlı bir eylem.

31 kişinin öldüğü, 100'ü aşkın kişinin de yaralandığı patlamanın hedefindeki grubun, MLKP terör örgütü ile ilişkisi aşikar.

Grubun Kobani'yi yeniden inşa etme sloganı eşliğinde bu bölgedeki çocuklara oyuncak götürdüğü yazıldı. Böylesine provokasyon amaçlı eylemler sonrasında bu tür ajitasyonlarla kitlelerin daha kolay harekete geçirilmek istendiğine defalarca tanık olduk.

Ancak benim burada dikkat çekmekte yarar gördüğüm çok daha kritik detaylar var.

Patlamadan bir gün önce, Suruç'ta konuşan HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, "Biz sırtımızı YPJ'ye, YPG'ye ve PYD'ye yaslıyoruz bunu söylemekte ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz" ifadelerini kullanarak, terörle olan ilişkilerini kabul etti. Bu açıklamadan sadece 24 saat sonra, Figen Yüksekdağ'ın hiç de yabancı olmadığı MKLP terör örgütü gençlik grubu, aynı yerde Kobani eylemi düzenledi.

Peki Yüksekdağ'ın bu örgütle ne ilişkisi var diyeceksiniz...

Figen Yüksekdağ, Adana 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde MKLP Terör Örgütü yöneticisi olmak suçlamasıyla yargılanan biri aynı zamanda.

Yüksekdağ'ın açıklamasından birkaç saat sonra da PKK'nın yayın organlarından Ronahi'ye konuşan Cemil Bayık, Kürt halkını silahlanmaya çağırdı. Bayık, "DAİŞ ve sömürgeci tüm güçlerin her türlü saldırısına karşı köylerde, kentlerde, mahallelerde yer altı sistemi, tüneller, mevzi sistemi geliştirmeli" diyordu.

HDP'nin samimiyetten uzak bir açıklama ile PKK'nın silah bırakmasını tavsiye etmesinin üzerinden 24 saat bile geçmeden PKK'dan gelen silahlanma çağrısını, Suruç'daki kanlı patlama izledi.

İlginçtir, patlamanın DHA, CİHAN gibi hükümet karşıtı ajanslardan duyurulmasının hemen akabinde, fail olarak IŞİD'in gösterilmesiyle birlikte, bütün algılar AK Parti üzerine yoğunlaştırıldı.

Kanlı eylemin ilk hasadcısı ise Selahattin Demirtaş oldu.

Daha birkaç gün evvel silah bırakma çağrısı yapan Demirtaş, "artık halkımız kendi güvenliğini almak durumunda. Tüm il ve ilçe teşkilatlarımız kendi güvenlik tedbirlerini almalıdırlar" açıklamasıyla, Cemil Bayık'ın silahlanma çağrısının çerçevesini tanımlıyordu. Demirtaş'ın bu çıkışını, tıpkı 7 Haziran için yaptıkları "emanet oy" açıklamasını Kandil'in zılgıtı sonrasında olduğu gibi tevil etmek diye okumak da mümkün.

Bu arada, kanlı saldırıya IŞİD markası yüklenerek hedeflenen algıya bir destek de KCK'dan geldi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, "Bu katliamdan birinci derecede IŞİD'i destekleyip büyüten AKP hükümeti sorumludur. Bu gençlerin katili doğrudan AKP'dir.

AKP'nin Kürt düşmanlığı ve Kürt düşmanlığı temelinde IŞİD'le kurduğu ilişkiler ve ittifak bu katliamı ortaya çıkarmıştır. Suriye'de de Türkiye'de de IŞİD'i AKP Hükümeti yaratmıştır" diyordu.

Saldırının arkasındaki eli ve hedeflediği amacı da deşifre eden bu açıklamalar, HDP Şanlıurfa milletvekili Leyla Güven ve Figen Yüksekdağ ile zirve yaptı.

Güven, saldırıya yönelik açıklamasında, "Türkiye Cumhuriyeti devleti bunun hesabı verilecektir" derken, Yüksekdağ ise, "Türkiye'de hiçbir güç Şanlıurfa-Suruç hattında MİT ve devletin istihbari birimlerinin bilgisi olmadan hareket edemez" diyerek, hiçbir somut veriye dayanmadan MİT'i suçladı.

Ve son olarak Can Dündar... Dündar, sosyal medya hesabındaki paylaşımında, "MİT'in IŞİD'e bomba ve eleman taşıdığını belgeledik, suçlu ilan edildik. Suruç, AKP'nin ve MİT'in Suriye ve IŞİD siyasetinin kirli meyvesidir" ifadelerini kullanırken, MİT tırlarına yönelik baskınla ekilen İHANET tohumlarının meyvelerini keyifle topluyordu.

Ne var ki; AK Parti karşıtı PKK-HDP-FETÖ başta olmak üzere ne kadar cephe varsa hepsini bir araya getiren ve ağız birliği ettiren saldırı sonrasında yaratılan algı yönetimini çökertmeye tek bir bilgi yetti.

"Kobani'yi yeniden inşa etme" eyleminde, Kobani'yi Kürt siyasetinin namusu olarak nitelendiren HDP'den tek bir vekil yoktu. Bu gerçeği, "eylem gençlerin eylemiydi" diye açıklayanlara, "aynı vekiller İstanbul'da LGBT eyleminde döviz taşıyarak en ön sıradaydı" hatırlatması yaptığımızda aldığımız cevap ise, önünden yalı alınan köpeğin saldırganlığından farksızdı.

Oysa, olaylar silsilesi, olay öncesi yapılan açıklamalar ve olay sonrasında yaratılmak istenen algı, failin, Kürt siyasetini kanla besleyen silahlı Kürt çeteleri olduğunu o kadar net ortaya koyuyor ki...