30 Ocak 2019

Talebe ve Öğrenci Kavramları Üzerinden Eğitime Bakış

Kelimeler öylesine güçlüdür ki bir sözcüğün içinde çağlar, medeniyetler, nice derin manalar gizlidir. Tek bir söz içinde umutları, acıları, nice var oluşları ve nice yok oluşları gizler.

İki sözcük üzerinden eğitim sistemimize ve yaşanan sorunlara bakmaya çalışacağım. Talebe ve öğrenci sözcükleri üzerinden. Bugün artık kullanılmayan, ağzımıza oturmayan, kimilerine göre modern çağa yakışmayan yitik bir sözcük “talebe”. Ve yerine ikame ettiğimiz “öğrenci” kelimesi.

Talebe, Arapça bir sözcük olup talep kökünden türemiştir ve talep etme, isteme, bir şeyi talep eden kişi anlamlarında kullanılmaktadır. Öğrenci ise, öğrenim görmek amacıyla ders alan, okula giden kimse anlamına gelmektedir (TDK, 2019).

Talebe sözcüğüne birey ve eğitim açısından bakacak olursak, öğrenmeye talip olma, gönüllü olma, öğrenme isteği duyma halinin olduğunu söyleyebiliriz. Öğrenci sözcüğü ise öğrenim görmek için, bir eğitim kurumuna gitme durumunu ifade etmekle birlikte burada bireyin daha edilgen olma durumu söz konusudur.

Gezdim Halep ile Şam'ı

Eyledim ilmi-i talep,

Meğer ilim bir hiç imiş,

İlla edep illa edep…

Yunus Emre Pirimiz böyle buyurmuş.  İlim uğruna nice şehirler dolaştığını ve bu uğurda nelerden vazgeçtiğini anlatırcasına. Evet, birey açısından bir şeye talip olmak aynı zamanda talip olunan yolun cefasına katlanmak, bu uğurda fedakârlık yapmak ve azimle çalışmak mecburiyetini de beraberinde getirir.

Bugün, eğitim sistemindeki sorunlar tartışılırken, genelde eğitim politikaları, öğretmenler ve öğretim programları üzerinden bu tartışmanın yapıldığını söyleyebiliriz. Ben konuya başka bir nazardan bakmanın elzem olduğu kanaatindeyim. Zira eğitimdeki başarısızlığın en büyük nedenlerinden biri de okula gelen öğrencinin isteksizliği ve idealsizliğidir. Öğrenme noktasında bir isteği, bir amacı veya bir ideali olmayan çocuğa, öğretmen ne öğretebilir?

Öğrenci, sınıf ortamından, ders kitabından, öğretmenden ve okuldan talebi nispetinde nasiplenir. Yani öğrenci, talebi, isteği, heyecanı, çabası nispetinde öğrenir. Anne babasının zorlamasıyla okula gelen, tek amacı diploma veya bir unvan elde etmek olan, öğrenme isteğini yitirmiş öğrenciler, ne yazık ki diğer müspet öğrencileri de olumsuz etkileyebiliyorlar. 

Bugün hala değeri tam olarak anlaşılmamış, dünyanın en büyük ve köklü eğitim kurumları olan medreselerin ve Darülhadis'lerin (Hadis öğretimi için kurulan medrese) XII. yüzyılda kurulmasına kadar ilim öğrenmek isteyen talebeler “rıhle” denen ilim yolculuklarına çıkar (TDV İslam Ansiklopedisi), Şam, Bağdat, Nişabur, Buhara, Semerkant ve diğer şehirlerdeki ünlü müderrislerden ilim talebinde bulunurlardı. Haftalarca, aylarca süren çileli yolculuklardan ve bu uğurda evinden, yurdundan uzakta yıllarca süren ilim tahsilinden bahsediyorum.

Bugün evinin önünden servise binen, okulun kapısında inen, sıcacık sınıflarda, her türlü materyal, araç gereç ve her branştan öğretmenin bulunduğu okullardaki isteksiz, heyecansız ve idealsiz öğrencileri düşününce üzülmemek elde değil.

Merhum Cemil Meriç ne güzel ifade etmiş söylemek istediklerimi, “Asırlar geçti, birer birer söndü meşaleler. İrfan asaletini kaybetti. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan”.

Okul sadece öğrenmek, değişmek, gelişmek isteyenlerin geldiği bir kurum olduğunda, öğrenciler kendi arzularıyla ilim talebinde bulunduğunda bugünkü sorunların çoğundan kurtulmuş olacağız. Ama bugünün eğitim anlayışında buna dair herhangi bir emare ne yazık ki yok.

Vesselam…