30 Haziran 2017

Tanıdık Bir Haçlı Hikâyesi

Bu bizim hikâyemiz, insanoğlunun belki sürgit yaşadığı bir çıkmazı. Genç zihin önce dinleyip daha sonra okuduğu hikâyenin tarihten verdiği dersi okurken rahmetli babasının anlattıklarını, kendisine miras bıraktığı hicranlı hatırayı da hatırlar gibi oldu. Dönemlerden Haçlı saldırıları zamanıdır, çarpışma durmadan sürmektedir. Doğu Akdeniz hilali'ne salip kaması saplanmıştır. Tarihini şerefiyle yazan kahramanların zamanıdır. Bunlardan biri olan Atabeg Tuğtekin Şam'da Haçlıların çattıkları en çetin cevizlerden biriydi ve onlara geçit vermiyordu. Neler mi yapmıştı?

Başarı,

1115 yılında Haçlıların Hama ve Humus arasında bulunan, Humus'un kuzeyinde yer alan Refaniyye'deki güçlerinin arttığını kayıt ederken şehri tahkim edip güçlü bir garnizon kurduklarından ve etrafı yağmaya başladıklarından söz eder. Bu durum üzerine Atabeg Zahirüddin Tuğtekin'in dikkati bu bölgeye yönelir. Hazırlıklarını yaparak bir gece buraya harekât düzenleyerek 29 Ekim 1115'te şehri ele geçirir. Burada tarihçi İbn Kalanisi olayı aktarırken tahkiyesinde Türk, Müslüman ve cihat kavramlarını kendi bütünlüğü içinde kullanır: “Türkler üzerlerine(Haçlılara) saldırdı, şehre girdiler ve aldılar… Müslümanlar muzaffer ve coşku dolu bir şekilde ganimetle yüklü olarak, tek bir adam dahi kaybetmeden Dımaşk'a döndüler… Ordunun cihat yolunda şevki ve cesareti, kâfirlere karşı akın arzusu arttı.” Haçlıya vatanı dar etmişti kısaca…

Kifayetsiz muhterislerin refikleri kırpık paçozların tasallutu, meyveli ağacın taşlanması,

İbn Kalanisi'nin cümleleri ile “Zahirüddin Atabek'in acımasız Frenklere (Haçlılara) karşı Allah'ın kendisine bahşettiği cesaret ve yiğitlikle savaştığı, Allah'ında ona zafer nasip ettiği ve onları kılıçtan geçirerek Şam ahalisini koruduğu, Frenkleri (Haçlıları) onlardan uzak tuttuğu, halk üzerinden doğru ve dürüst idare tesis ettiği, bu yüzden de halk ve tüccar meclislerinde adının şükranla anıldığı, dört bir yandan gelen kervan sahiplerinin onu minnetle haberi Irak illerinde ve sultanın sarayında işitildiği vakit Sultan sarayında bazı komutanlar onu kıskandılar. İftira atarak ona zarar vermeyi, emellerinin aksinin çıkmasını ve sultanın gözündeki yerinin sarsılmasını istiyorlardı. Sultanın ona duyduğu güven azaldı, bunun altındaki iş bilinir oldu ve dört bir yana yayıldı. Zahirüddin (Atabeg Tuğtekin) kendisinin iyiliğini düşünen ve hakkında endişe duyan dostlarından aldığı mektuplarla durumdan haberdar oldu ve huzursuzluk hissetti.” Kıskançlık ve entrika akrebi iftira zehriyle ortalarda dolanıyordu yine.

Devleti olan devletine sığınır, vatansıza her kucak meşrudur, algı operasyonları er geç yıkılır hak yerini bulur,

“Böylece Halife ve Sultana bağlılığı ve hizmetini sunmak, onların güvenini kazanmak, olayları gerçek bir şekilde onlara aktarmak ve insanların zihinlerinde oluşturulan izlenimi onları ziyaret ederek silmek üzere Bağdad'a gitmek  için hazırlık yapmaya koyuldu….Nihayet Tuğtekin Bağdad'a ulaşır: “Bağdad'a ulaştığı haberi duyulduğunda onu karşılamak üzere halife ve sultan sarayından devlet ricali ve halkın önde gelenleriyle birlikte mihmandarlar geldi. Ona büyük hürmet gösterdiler. Bu karşılama Zahirüddin'in mahiyetindekileri pek memnun etti. Düşmanlarının ve müfterilerinin hevesleri ise kursaklarında kaldı. Ziyaretinin sebeplerini açıkça anlattı ve özürlerden, yaptıklarına dair övgülerden gayrısını işitmedi. Böylece duyduğu rahatsızlık dindi ve huzura kavuştu… Gücü ve saygınlığı da artmıştı.” İbn Kalanisi, Şam Tarihine Zeyl I ve II. Haçlı Seferleri Dönemi,(Çev. Onur Özatağ), İstanbul 2015, s. S.75-77)  Haçlılara gidip siyasi sığınmacı olacak değildi ya! Devletin atıfeti ve feraseti ile bir kere daha düşman ve müfteri hevesler kursakta kalmıştı işte.

Haçlılara kahramanca savaşan Tuğtekin'e bu büyük adama yapılan bu alçaklığa dair hikâyeyi okuyan genç, rahmetli babasının gözyaşlarıyla bir Hacı Bayram sabahında anlattıklarının o latif hatırası ile aydınlanan ruhunda yeniden aynı hicranı duydu. Haçlılar hala dedi ve biz yine buradayız diye düşündü. İnsan işte dedi kırpık yırtık paçozlar ve kifayetsiz refikleri hep aynı ve benzer herzeyi yemekte. İftira, itibarsızlaştırma ve namertlik ile amaçlarına ulaşma stratejisi var ola gelmişti işte. Öte yandan genç, babasıyla hatırlarında canlanan hevesleri kursaklarında kalanları yeniden hatırlayınca hayat işte deyip buruk buruk gülümseyerek bayram sabahında fatihalar okuduğunun babasının kabrine buğulu bakarak Ramazan'ın aydınlattığı ruhuyla annesinin hazırladığı bayram kahvaltısına doğru başı dik ve alnı açık ilerledi… Kifayetsizler müfteri ve muhteris olsa da Allah kerim ve devlet büyüktü nihayetinde… Bunu ister bir tarihi olay, ister bir insanlık durumu, isterseniz de tarihten bir ders olarak okuyun değişmeyen bir şeylerin var olduğunu görmek için her türlü bakış kâfidir.

Hollandalılar Boşnakların soykırıma uğradığı Srebrenitsa'da kısmen suçluymuş! Ne büyük itiraf, örnek adalet, insanlık dersi! Sizin vicdanınız kaç lira beyler! Para ile acıların telafisi olmaz, çaresizlik ve zulmün yaktığı seneler geri gelmez, yanan canların acısı dinmez, mahvedilen bir ülkeye barış dönmez, öksüz ve yetimlerin ahı ise kesilmez. Olan nedir derseniz: merdi Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylemiş…

Vesselam.