Tarih Kargaşası
İnsan biyolojik bir varlık olmanın ötesine akıl ve bilinçle geçer. Bu imkânları ile insanı “an” varlığı olmaktan çıkarıp bir süreç ve gaye, daha önemlisi kökenleri ile kendisine yönelen bir düşünce varlığı olmasını sağlayan ise bize göre tarihtir. Tarih, bu bakımdan medeniyet kavramı içerisinde esas gördüğümüz insan ve içtima yani toplum, millet yapısının kendisini anladığı ve açıkladığı zemindir. Kimlik ve kendilik meselelerinin ana ekseni de bu tarih meselesi üzerinden oluşur. İnsanlar ve toplumları inceleyiniz tek tek veya bütün olarak hepsinin varoluş gerçeklikleri öyle ya da böyle bir tarihi köken, süreç ve gaye çerçevesindeki bir iman, inanış, anlayış, biliş ve değerlendirmeye dayanır. Bunlarla temellendirilir, açıklanır. Ama rasyonel ama irrasyonel. Bu bakımdan kültür varlığı olarak insan kendisini tarih üzerinden düşünür, tarif eder, konumlandırır ve açıklar. Bir toplumun birliğini sağlayan, onu kaynaştıran müştereklerin teşekkül ettiği zemin olarak tarih toprak parçası olan coğrafyayı da vatan kılar keyfiyettedir. Bu parçalardan oluşan birlik ise bütünde parçaların gösterdiğini aşan bir görüntü ile kendisini ortaya koyar. Malumdur bütün kendisini oluşturan parçalara benzemez ama onların terkibi ile teşekkül eder. Millet, devlet ve şehirler de yani medeniyetin esas unsurları olarak bütün bu yapıların göründüğü, geçmişten geleceğe oluştuğu yer olarak tarih, hayat içinde insanı var eder. Bu bakımdan tarihe dair kargaşalar toplumun, devletin ve şehrin hülasa bir medeniyetin kaosu, krizi ve kargaşası manasına gelir.
Lafız ve mefhum kargaşası yaşayan,
fikir kaosu içerisinde bulunan bireylerin ve toplumun müşterekleri zaman
içerisinde anlaşma ve paylaşma açısından fersudeleşmeye başlar. Yıpranır.
Birbirlerini değerlendirme de sorunlar başlar. Buna dair muhtemelleri daha
önceki yazılarda ele almış idik. Lakin tarih meselesi bir toplumun fertleri ve
genelinde parçalanmaya başlarsa ve bu ideolojik zeminlerin istinatgâhı haline
gelirse o toplumda aynı dili konuşan ama farklı imanlar, inanışlar, şuurlar,
idraklar, felsefeler taşıyan insan öbeklerinin oluşmasına yol açabilir.
Müşterek bir dil konuşan ve aynı din içerisinde yer alan insanlar tarih
kökleri, süreçleri ve gayeleri konusunda farklı yerlerden an içinde
konumlanmaya başlıyor, geçmişi ve geleceği bu çerçevede meşru ve makul
görüyorlarsa orada parçalanmaya müsaid milletçe asla birlikte bir amaca doğru
yürüme ve heyecanı duyamayan bir yapının oluşması da muhtemeller dâhilindedir.
Zira artık müşterekler bölünmüş ve insanı varoluşuna götüren temel bilgiler
birbiriyle uyuşmayan hatta mütenakız parçalara ayrılmış ise o toplum kendi
dünyasında paralel hayatlar yaşamaya başlayabilir. Hangi medeniyet dairesinde
olmalıyız sorusuna hala veremediğimiz cevap da günün şartları kadar geçmiş
üzerinden yaşadığımız kargaşa da etkili değil midir?
Tarih kargaşası yaşamak modern
zamanlarda bölünen bilinçlerimizin en başlıca meselelerinden biridir. İdeolojik
bakışlar ve felsefi yaklaşımların kendi gerçeklerince böldüğü, değerlendirdiği,
tasnif ettiği tarih algıları ve bilgileri zira modern zamanda algı ve kurgu
bilgi ve gerçekten önce gelmektedir, o toplumu bir araya gelemez parçalara
bölmektedir. Hatta daha garibi aynı tarihin farklı parçalarını üstelenerek
farklı hakikat çerçeveleri kökenler, süreçler üzerinden kendisine bakıp
diğerini ötekileştiren zihin ve zekâ düzeyi yaşadığı kargaşayı bilmeden ve
anlamadan bunu lafız ve mefhumlarındaki kargaşaya taşıyarak kendi birlik ve
bütünlüğünü tahrip etmektedir. Elbette o toplumu dışarıdan yahut içeriden
biçimlendirmek, yönlendirmek, bölmek isteyen tüm iradeler de tarihin bu gücünü
istismardan geri durmadılar ve durmayacaklardır. Tarihimizin farklı dönemlerine
bakarak kimlik ve kendilik inşası ve bunlar üzerinden amansız kavgalara
tutuşmak, siyasi ve ideolojik hesaplaşmalara girişmek son asır Türklerinin
hayatının ayrılmaz parçalarından oldu. Kimimiz Türkistan’dan, kimimiz
Malazgirt’ten, kimimiz Asr-ı Saadetten yola çıktık, kimimiz ise Cumhuriyetimizi
esas alarak büyük tarihimiz içerisinden farklı bilinçlere dağıldık. Hepsine
birden benim diyerek Türkistanlılık kavramı ile bakış ve çağrımız ise
yazılarımız bünyesinde yaşamaya devam ediyor. Buna bir de batılılaşma ve doğulu
kalmak gibi meselelere müstenit tarih okumaları eklendi. Nihayet sağ sol algısı
içerisinden bölünen bilinçlerimiz yine tarihi kendi nesnesi olarak
şekillendirdi. Bir de bir ülke içerisinde iç ülkeler üretme sevdasıyla başka
yerlerin tarihini vatanda yaşama hayalleri ve tasavvurları ile buradaki bin
yılı kenara koyan bakışlar da eklenirse siz varın kargaşanın boyutunu hayal
edin. Burada elbette bu bakışların hiçbirisini yadsımayı yahut yok saymayı
değil ama bunlar üzerinden yaftalama, damgalama ve ötekileştirerek yok sayma
alışkanlığımızın oluşturduğu tarih kargaşasına işaretle tarihimizi bütün olarak
lafız ve mefhum birliği içerisinden anlamamızın gereği ve önemine dikkat
çekmeyi diliyoruz. Yoksa yeni bir bölünme vesilesi olacak her yaklaşım
tarafımızca merduttur, kabul edilemez.
İnsanın babası tarih ve anası vatan
ise tarihimiz vazgeçilmez bir değerimizdir. Bir şehirde-köy ve kasaba da buna dâhil-
bir ülkede yahut insanlık ile paylaştığımız tarihin içerisinde geçmişten
geleceğe yürüdüğümüzü düşünürsek burada toplum, devlet ve şehir üçlüsünde formu
oluşan medeniyet çerçevemiz ve çevremizi doğru düşünmek ve değerlendirmek için
bu tarih kargaşamızı da düşünmemiz gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Tarihi
övmek yahut sövmek için araç olduğundan bünyeyi tahrip eder. Bilinci çürütür.
İkircikli şahsiyetlerin ortaya çıkmasına yol açar. Hele kimlikler arasında
tercih zorunda kalan bireyler ya, “yadacı” kafaların yönlendirmesi ile manasız
savrulmalar içerisinde kolunu severken bacağından nefret eden tipler durumuna
düşerler.
Bir medeniyet anlayışının sağlıklı
gerçekleşmesi dayatmasız, zorlamasız, doğru tarih budur gibi yaklaşım ve
tezlerle toplum inşası peşinde koşmadan tarih kargaşasını aşmayı başaran organik
toplumlar için söz konusu olabilecektir. Bu bakımdan da artık bu medeniyet
bileşenleri üzerinden düşünmek bundan sonrası için faydalı ve manalı olacaktır.
Medeniyetin maddi mi manevi mi olduğundan ziyade terkibindeki unsurlar ve
dinamikleri geçmiş tecrübeler ve insanlık mirasının gösterdikleri ile düşünmek
kültürümüzün yeniden canlanması Nevzat Kösoğlu tabiriyle ısınması bakımından
değerli olacaktır.
Bilvesile Ramazan’ın birlik ve
bütünlük getirmesi dileği ile hayırların fethi şerlerin define vesile olmasını
diliyorum.
Vesselam.