02 Aralık 2017

Tarih ve Devleti İbn Haldunca Okumak

İbn Haldun İslam medeniyet çerçevesine “bizim” katkımızın en müşahhas numunelerindedir. Medeniyet ırmağına, insanlığa en büyük katkılarımızdan biridir. İslam'ın “medeniyet” inşasına imkânını gösteren, eter kemiğe bürünmüş halidir İbn Haldun. Toynbee onu tek görmek ister bu yüzden ezkaza bir tip gibi göstermek ister belki de bilinmez.

Tarihi Bilim Yapan

Tarih insandır. İstoria, kadim Yunanda bilinmezi ifade ettiğinden, logos değeri taşımaz, dolayısıyla tarih bilim değildir. Aristo istoria bilgisine "tarih yazıcılığı" olarak adlandırır, onu edebiyat türü olarak görür, şiir sanatının altında bir yere koyar. Şiir sanatı dahiş genellemeleri fantastik bir yolla yapabilirken bireysel ve raslantısal insan-toplum olaylarını konu alan istoria bunu yapamaz. Genelin bilgisi onun yoluyla imkânsızdır. Aristo ve Herakleitos istoria bilgisini felsefe karşıt görür bunun karşısına ise genelin bilgisini veren teoria konulur. Görüleceği üzere kadim Yunan tarihi bilgi kaynağı saymaz. Nesnesi ve nedenselliği bakımından tarih bilinebilirin bilgisini veremez.

İbn Haldun bulduğu umran ilmi ile Yunana göre nesnesi bilinemezi bilinir kılıyor. Yunandaki belirlenemez, bir nesne olarak karşımızda bulunamaz olanı İbn Haldun umranı yanı toplumsal varlığı bilgi nesenesi haline getirerek bilenebilir bir tarih nesnesi olarak sunuyor.  Tarih değişimi konu alır eski bakış değişmeyeni/ideaları inceler İbn Haldun bunu umran ilmi ile değiştirir değişimi bilinir kılar. İbn Haldun, somut olaylar arasındaki nedensellikten bahsetmektedir, ilk nedeni inceleyen Yunandaki bakış yerine, nedenselliği tarihe uygulayarak, olaylar arasında geriye dönük bağlantılar kurarak, tarihe ve toplumlara ilişkin olay ve olgulara dair ahval içindeki kavanini bulmaya çalışmaktadır. Onun nesnesi şehirdeki insandır, toplumsal varlık olarak insan. İbn Haldun fenomen içinde, istoria içindeki teoriayayı arar. İstoria bilgisi teoriyayı var eden ana neden ve nesne haline dönüşür. Umran ilmi ile umrandaki insanın bilgisini gösterir. İbn Haldun, tümdengelimci, öz odaklı bir bakıştan ziyade realite içindeki metafizik gerçeğin kavanini peşindedir. Böylece gerçeği ideanın numen dünyasından koparıp reelin fenomen yapısında arar.

Yeni bulduğu bilim ile yeni bir çağın kapısını araladığı hala anlaşılamayan İbn Haldun Yunanı modernizm diye kutsayanların önünde modernitenin bir gerçek alternatifi olarak duruyor.

***

Devleti Kuran Sistemi Anlamak/Açıklamak

Devlet insan içindir. Arito sisteminde Hyle/madde eidos/biçim esastır. Cevher bilkuvve biçimdir. Biçim cevherin energheia/gerçek/bilfiil haline geçmesidir. Cevherdeki dynamis/imkânı energheia /gerçek kılmak için kinesis hareket lazımdır. Duyurların bildirdiği varlıkların içinde müşterek bir öz, bir form vardır; bu ortak nokta, varlıkların çokluğu içinde bir olanı ifade eder. Form varlıkların bizim tarafımızdan idrak edilebilir hallere girmelerini sağlamıştır. Madde bu açıdan bir imkandır, olabiliteyi anlatır; bilkuvve durumu anlatır. Form maddenin bu imkanını gerçeğe dönüştürüp bilfiile dönüştürür.

İbn Haldun işte medeniyet ve devlet anlayışını Aristo'nun bahsedilen yaklaşımından esinlenerek kurar. İbn Haldûn'a göre siyasî otoritenin bir medeniyetle olan ilişkisi, maddenin form ile ilişkisi gibidir. “Medeniyet olmaksızın siyasî otorite düşünülemeyeceği gibi, siyasî otorite olmadan da medeniyet tasavvur edilemez.”  İbn Haldun “Mülk ve hanedanlık asabiyetin ulaşmak istediği bir gayedir. Hadaret de bedeviliğin ulaşmak istediği bir gayedir. Hanedanlık ve mülk(devlet), âlemin ve umranın sureti (formu)dir. Tebaa, şehirler ve sair ahval (itibariyle âlem ve umran) da tümü ile o suretin maddesini teşkil eder.  İbn Haldun bu suretle tarih ve devleti anlaşılır kılarak kendimizi düşünmemizin kapısını aralar.  

İbn Haldun umranında tarih, devlet hülasa insan toplumu anlaşılıp açıklanabilir bir şeydir. Kendi özünü kendi realitesinde bulan bu yapılar bize kendi hikâyemizi, elimizin ektiği, dayanışmayla ürettiğimizin dinamiğini gösterir. “Ol”anı yapan “kol”un “yol”unu bize gösterir. Muasır medeniyete ulaşmak ve geçmek gayesini bu açıdan devlet ve medeniyet olarak gayemizin maddesi ve suretiyle bizi var edeceği anlamlar bütünü olduğunu da umran düşünürken hatırlıyoruz.