VF kat sol
VF kat sağ

06 Ekim 2016

Tarih ve yorum

Geçtiğimiz günlerde sayın cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Lozan meselesi üzerine bazı sözler söyleyerek yeni bir tartışma başlattı. Gündemi yeniden belirledi. Medyada Lozan antlaşmasını savunanlar ile eleştirenler hızla konuyu tartışmaya giriştiler. Mesele hemen tarihçilere danışıldı ve tarihçilerin her biri kendi zaviyesinden cevaplar verdi. Kimisi Erdoğan'ı haklı bulurken bazıları onun sözlerini eleştirdi. Kendisinin bir siyasetçi olduğu, tarihçiler gibi konuşamayacağı söylendi. Bir de orta yolcular vardı ki, Lozan hem iyidir hem kötüdür, hem zaferdir hem hezimettir! anlamına gelecek laflar ettiler.

Peki ama aynı geçmiş üzerinde neden bir türlü anlaşamıyoruz? Neden tarihçiler aynı geçmiş hakkında farklı yorumlarda bulunuyorlar ve ortak bir neticeye bir türlü varamıyorlar. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Çıkıyor çünkü tarih disiplini, fizik bilimleri gibi bir pozitif bilim değil,  - bilimde dahi müşterek neticeler hususu tartışılır- ve yoruma son derece açık. Mesela pek çok Ortaçağ pek çok yeni çağ görüşü var. Aynı devrime bakan tarihçiler birbirinin zıttı fikirleri savunabiliyorlar. Fransız devriminin solcu mu sağcı mı yorumlarına bakalım?

Peki ya cumhuriyet? Ya da Osmanlı?
 Türkiye'de genelde tarih, okullarda, özellikle de üniversitede geçmişte ne olup bitmiş şeklinde anlatılır, okutulur ve araştırılır. Tarihin kendisi hakkında ise felsefi bir tahkikat yürütülmez. Halbuki tarihi okuduğumuz, geçmişte olup bitenleri öğrendiğimiz kadar tarihin kendisi hakkında da okumalıyız. Bugün bu konuda piyasada bulabileceğimiz çok iyi kitaplar var. Herbiri tarihin "neliğini" sorguluyor, tarih yazımını tartışıyor ve tarihçilerin subjektif eğilimlerini ifşa ediyor.

Üniversitedeki öğrencilerime de muhakkak okuttuğum ya da tavsiye ettiğim bu kitaplardan birkaçını burada zikredebiliriz. Tarih hakkında bu güne kadar yazılmış en ünlü kitaplardan birisi herhalde Edward Carr'ın Tarih nedir? adlı kitabıdır. Tarih hakkındaki ortodoks görüşlere yıkıcı sorularıyla meydan okuyan başka bir kitap Keith Jenkins'in Tarihi Yeniden Düşünmek adlı eseridir. Ünlü tarihçi Jacques Le Goff'un Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart Mı? adlı çalışması ise geçtiğimiz günlerde piyasaya çıktı.

Tarihçilerin zihniyetlerinin, politik yaklaşımlarının tarihi dönemlendirmelerini nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor. Yine Johan Huizinga'nın Ortaçağın Günbatımı adlı eseri Ortaçağ hakkındaki karalayıcı görüşlere meydan okuyor. Ama ben en çok hem tarih hakkında bilgilenmek hem de eğlenmek isterseniz John Gray'in Saman Köpekleri ile Graham Swift'in Su Diyarı adlı eserlerini tavsiye ederim. İkisi de ülkemizde çok sayıda entellektüel taraftar bulmuş olan tarihsel "ilerleme" fikrini yerle bir ediyor. Başka kitaplardan da burada söz edilebilir ama yerimiz yok ve tabi ki sınıfta değiliz.

Lozan, Zafer miydi yoksa hezimet mi? Türkiye Lozanda ne kaybetti karşılığında ne kazandı? Kamuoyu istediği kadar tartışsın. Bu soruya medyada ahkam kesen tarihçiler değil, çevresini sarmış olan Ortadoğu Ateş'iyle sürekli hararetlenen, yıllardır Kürt meselesi yüzünden çocuklarını kaybeden, savaş göçmenlerini, mültecilerini ağırlayan, Balkanlardaki kardeşleriyle Bayram'dan Bayram'a kucaklaşan, vizelerin kalkacağı günü hayal ederek burnunun dibindeki adalardan gelecek müşterilerini bekleyen Türkiye halkının derin sezgileri cevap verebilir ancak. Milletin seçtiği sayın Cumhurbaşkanı'mız da tarihçi değil, bu sezgiyi dünyaya dillendiren tarihsel bir şahsiyet olabilir yalnızca. Ve şükürler olsun, kendisi iyi ki tarihçi değil!