Tarihe Tarihçiye İçten ve Dışarıdan Bakarak Yönelirken
Tarih, tarihçinin zihninde bir bilgi haline gelmektedir. Yani yaşanan/olan ile tahkiye edilen arasında tarihçi durur. İşte tarihçinin akademik donanımı, eğitimi ve yöntem bilgisi kadar psikolojik iç ve dış unsurlar, kişiliği ve ahlakı da bu bilginin oluşmasına etki eder. Bu etkinin olumsuz olması ise Orta Çağ müelliflerinden bu yana ifade edildiği üzere bu bilige yalan karışmasına yol açar. Tarihte ve tarih yazımında tarafsızlık meselesi bu yolda çok tartışılan bir konudur. İdeolojik çerçevelerden şahsi meselelere kadar pek çok etken tarihin bilgisinin zedelenmesine, yalanın oluşmasına yol açabilir. Birûni bu manada hem tarihi eserleri yazanların hem de bunlarda yazanları değerlendirenlerin düşmesi muhtemel bazı iç ve dış psikolojik/fikri unsurlara temas eder. Orta zamanlardan günümüze aslında mahiyeti itibariyle pek de değişmeyen bazı konuları ortaya koyar.
Birûni
ve İbn Haldun gibi mütefekkir ilim adamlarının tarihin bilgisine yalan
karışmaması ve doğru olmasına dair dikkat ve ikazları zannedildiği gibi Orta
Çağlar’da tarihe dair gelişigüzel düşünülmemiş bir bilgi yığıncılığı
yapılmadığını da göstermesi bakımından önemlidir.
Birûni
merkezli olarak tarihin bilgisine kaynaklık eden kişinin iç tenkidi diyebileceğimiz
hususlara dair bazı tespitler yapar. Bunlar İbn Haldun ile benzerlik göstermesi
hasebiyle doğu İslam bilim çevresinde tarihin bilgisine dair bir bilgi
bütünlüğünden söz etmemiz mümkün olabilecektir.
Dış
sebeplerden tenkide şayan olan ilk husus habere
kaynaklık yapan kimsenin, yaşadığı toplumu överek yüceltme veya kendinin içinde
yaşamadığı bir toplumu kötüleyerek değerini düşürme yoluyla kendisini üstün bir
konuma getirmek için yalan söyleyebilir. Böyle davranmasının sebebi aşırı sevgi
veya öfkedir. Burada bilgi yerine övgü-sövgü şeklinde bir saplantı halinin
söz konusu olduğu dile getirilmektedir. Kişinin tamamen subjektif bir dille ve
fikirle tarihe bakışı onun haberlere yani tarih bilige yalan
karıştırmasına yol açmaktadır. Bunun yanında ikinci bir iç sebep; Habere kaynaklık yapan kimse bazen bir
topluma karşı bir hadiseden dolayı borçlu veya öfke (kin) durumunda olduğundan
dolayı yalan söyler. Bu durumda biraz önce açıklandığı gibi habere kaynaklık
yapan kişinin yalan söyleme sebebi muhabbet veya üstünlük sağlamaktır. Bu iki iç saik yani aşırı sevgi ya da öfke
yahut muhabbet ve üstünlük sağlama psikolojisi ile tarihe bakmak Birûni’den bu
yana tarihçilik kusuru ve bilgiye yalan karıştırılmasının arka planı olarak
görülmektedir. Bunun yanında üçüncü bir dış saik; Habere kaynaklık yapan kimse bazen cahil olduğu ve kendine söylenenleri
soruşturmadan yalan haber veren kaynaktan aynen taklit ettiği için yalan
söyler, şeklinde ortaya konulur. Benzer
ikazları İbn Haldun’da da görmekteyiz. Nakilcilik diyebileceğimiz yöntemsiz ve
bilim kuralları olmadan bilgiyi aktarmacı bir cehalet tarihe ve bilgisine
yalanlar karıştırmaktadır. Bu mesele yukarıdaki psikolojik meseleler yanında
tarihçinin eğitimi ve donanımıyla alakalı bir konudur. Soruşturmak olarak
bahsedilen konu tarihin metodolojisi bakımından tarihçinin taşıması gereken
bazı nitelikleri de haber eder mahiyettedir. Bu bakımdan ister sıradan bir
tarih sever/okuyucusu ister meslek olarak tarihçilik yapan kimse olsun muhatabı
olan tarihçi ve eseri değerlendirirken arka plandaki bu konuya dikkat
etmelidir.
Bunların yanında bir de
kaynaklık eden kişiye dair iç sebepler ortaya konulur. Bunlar bazı kişilik
sapmalarından kaynaklı konulardır. Bunlardan ilki habere kaynaklık yapan kimse bazen tabiatındaki düşüklük ya da doğruyu
söyleme cesareti gösteremediğinden dolayı yalan söyler şeklinde ortaya
konulur. Kişinin bu manadaki şahsiyet problemi yaşıyor olması iç bir tenkit
meselesi olarak dikkatle düşünülmelidir. Buna ilave paralelinde bir husus daha
ortaya konulur: Habere kaynaklık yapan
kimse bazen yalan söyleme karakterine sahip olduğu için yalan söyler. Bu tür
nakilciler ahlâk ve kişilik bozukluğu yüzünden yalan söylemeden duramaz. Ahlak
ve kişilik bozukluğu da tarihe yalan karışmasının sebepleridir. Bu kişiler
tarihçi unvanı taşısa bile nitelik olarak o liyakatten mahrumdurlar. Bu
bakımdan tarihe kaynak olan kişiler, eserler ve bunları toplayan ve
değerlendiren tarihçilere dair bu iç ve dış psikolojik nitelik kriterleri son
derece önemlidir.
Tarihi seven bir milletiz lakin tarih yazma ve
okuma kültürümüz bu sevgiye muvazi derinleşiyor mu sorusuna aynı rahatlıkta
cevap vermek zordur. Bahsettiğimiz bu aşırı sevgi, öfke, muhabbet, üstün gelme
düşüncesi, doğru söylemeye cesaret göstermeme ve yalan söyleme karakteri gibi
hepsi cehaletin farklı renkleri olan bu hallere bir de eğitimi doğru yapılmamış
bir disiplinsizlik eklenirse o tarihçinin elinden tarihin çekeceği var
demektir. Tarih yazma ve okuma kültürümüzün derinlerindeki bu hususları ve
ilkeleri Birûni ve İbn Haldun gibi pek çok ilim adamından ısrarla duymamaya
devam ettikçe özgün bir tarihçiliğimiz olamayacağı gibi geleceğe hizmet edecek
bir tarih bilgisinin üretilmesi de muhal olacaktır. Bu bakımdan tarih kazanında
hamaset kaynatanlar ve bilcümlemiz bu ayinede kendimize bakmamız gerekmiyor mu?
Vesselam