11 Mart 2019

Tarihin Fay Hattı: MISIR

"Bu gördüğünüz mahkeme bir gün tekrarlanacak. O gün hepimiz bugünkü şekilde hazır olacağız. Sadece yerimiz değişecek. Güçlü olanla zayıf olan yer değiştirecek. Bugün siz hem dünyanızı hem ahiretinizi kaybettiniz. Bizler Allah'a hamdolsun hem dünyada hem ahirette kazanacağız. Sizler firavunun askerlerisiniz. Allah firavunu helak edince beraberinde askerlerini de helak etti. İnşaallah sırat üzerinde yan yana duracağız. Ve sizlerden tek tek soracağız. Her yaptığınız zulüm anının, bizleri ailemizden ayırdığınız anların hesabını soracağız. Çocukları için yas tutan ve ciğeri yanan her baba için sizden tek tek soracağız. Ve diyeceğiz ki: Rabbimiz onlardan intikamımızı defalarca al. Ta ki gönlümüz ferah oluncaya dek. İyi bakın ve görün sizden öncekiler nasıl öldüler. Kıyamet gününde size, ne Sisi'nin ne de Hüsnü Mübarek'in bir faydası olmayacak."

Zalimlerin utanmaz yüzlerine haykırılan bu çığlık, suratlarına çarpılan bu tokat elbette bir Müslümanın izzetidir ama şehitlerin cennete uğurlanışı, yüreği yanıkların feryadı ve ümmetin suskunluğu hepimizin vebalidir.

***

Tarih boyunca çok önemli olayların odak noktasında yer alan, büyük hadiselerin evvelinde kırılan fay hattı bir ülke, bir coğrafya: MISIR.

Mısır, çağlar boyu insanlık, din, devlet ve hakimiyet açısından çok önemli olaylara sahne olduğu gibi, günümüzde de emperyalistlerin özellikle evangelistlerin oynadıkları evrensel oyunun odak noktasındadır. Mursi'nin başkan seçilmesiyle. uzun yıllar aralarındaki siyasi ve manevi bağları zayıf olan iki büyük ve lider ülkenin yani Türkiye ile Mısır'ın hızlı ve samimi işbirliği, başta İsrail ve ABD olmak üzere bütün batılı güçleri rahatsız etti. İçeriden buldukları Sisi denen Firavun artığı bir darbeci hainle, Mursi'yi devirerek sadece Mısır'ın değil, başlarındaki kukla liderlerden kurtulup İslam Birliği yolunda ciddi adım atmaya çalışan bütün Müslüman ülkelerin faaliyetlerine de sed çektiler.

İslam ülkelerinin lideri durumunda olan Türkiye'yi yalnızlaştırmak için sadece Mısır'ın kendi saflarına katılmasıyla yetinmeyen güçler, Ortadoğu'da Irak'tan sonra Suriye'yi de bir kaos merkezi yaparak cephelerini güçlendirdiler. Mursi'nin başa geçmesiyle Refah kapısından biraz nefes almaya başlayan Gazze'nin tekrar tam ablukaya alınması için, Sisi aranıp da bulunmayacak bir piyondu. Fakat herhalde Cemal Abdunnasır'a, Enver Sedat'a ve Hüsnü Mübarek'e hayır getirmeyen o koltuk, Sisi'ye de bir oyun oynayacak gidişi gelişinden beter olacaktır, İnşaallah.

***

Mısır'ın tarihi olaylarına kısaca bir göz atmakta fayda var. Hz. Yusuf'un İlahi bir sevk ile kuyudan köleliğe, kölelikten zindana, zindandan azizliğe uzanan bir ömür sürmesi ve Yakub oğullarının Mısır'a yerleşmeleri elbette boşuna değildi. Çünkü İlahi kader, asırlar sonra doğacak olan Hz. Musa'nın Firavun'un sarayında büyüyüp, onun saltanatına son vermesini ve İsrail oğullarını Mısır'dan çıkarmasını takdir etmişti.

Abbasi Hilafetine karşı İslam ümmeti arasında ikiliğe sebep olan Fatımi Devleti ve Halifeliği de Kahire'de kurulmuştu. İslam Birliğinin mimarı, Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi, amcası Şirkuh ile beraber önce Mısır'ı fethetmiş sonra Fatımi Hilafetine son vermişti. Haçlılarla yapılan mücadelelerde ve Kudüs'ün fethinde Mısır'dan gelen ordu ve donanmanın çok büyük rolü olmuştu.

Yavuz Sultan Selim, dedesi Fatih'in aksine Rumeli'ye değil de niçin Doğu ve Güneye seferler düzenledi? Yavuz'un zor şartlar altında Sina Çölünü geçip Mısır'ı fethetmesi, Memluk devletini ortadan kaldırıp Hilafeti İstanbul'a getirmesi tarihin akışını değiştiren bir büyük hadiseydi. Tabii bu arada Filistin'i ve Kudüs'ü Osmanlı himayesine ve idaresine alması, Mekke ve Medine'nin hâdimi (hizmetçisi) olduğunu ilan etmesi, 400 yıl sürecek uzun bir devrin başlangıcı olmuştu.

Osmanlı'nın zayıflamasını fırsat bilen İngiltere ve diğer batılı devletler, 19. Yüzyılda uzak vatan topraklarını bizden yavaş yavaş koparma yarışına girdiler. Birinci Dünya savaşından yıllarca önce denizlerdeki üstünlüğüne güvenen İngiltere, hem Süveyş Kanalı'nın hakimiyetini eline geçirmek hem de Ortadoğu'da Müslüman Birliğini bozmak için Mısır'ı işgal etmişti. 1914'te büyük savaş başlayınca Kahire'yi Ordularının karargâhı haline getiren İngilizlerin birinci hedefi elbette Kudüs'tü.

Osmanlı Devleti bütün oyunların farkındaydı ama kararları ancak müttefiki olan Almanlarla beraber almak zorundaydı. Savaşın kilit noktası olan Süveyş Kanalı'na bir askeri harekât düzenlenmesi gerekiyordu. Ama hazırlıksız ve zamansız yapılan ve sonuç almak yerine Avrupa'daki Alman ordularını rahatlatmak gayesi güdülen iki Kanal Harekâtı başarısız olmakla kalmamış, İngiliz Ordusunun Mısır'dan Gazze önlerine kadar gelmesine sebep olmuştu.

İngiliz Ordusunun komutanı General Allenby; Hilale karşı Haç'ın savaşını, halkı Müslüman olan, minarelerinde ezan okunup camilerinde namaz kılınan Kahire'den yürütüyordu. 1917 yılında Gazze ve Kudüs, 1918 yılında ise bütün Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye bu son Haçlı ordusu tarafından işgal edilmişti.

Osmanlı Devleti'nin tarih sahnesinden çekilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra yalnız kalan Müslüman ülkeler, uzun yıllar İngiltere, Fransa ve İtalya'nın manda idaresi altında yaşamıştı. Daha sonra verdikleri göstermelik bağımsızlık sırasında bu ülkelerin başlarına getirilen işbirlikçi kukla liderlerle istediklerini daha kolay yaptırmayı başarmışlardı.

İngiltere'nin desteğiyle 14 Mayıs 1948 tarihinde Filistin'de kurulan İsrail, Müslüman ülkelerin ortasında acaba varlığını nasıl devam ettirebilmişti? 15 Mayıs günü Filistin'e giren başta Mısır olmak üzere Ürdün, Suriye, Irak ve Lübnan orduları niçin başarılı olamamışlardı? Çünkü kuklaların iplerini elinde tutanlar onları istedikleri gibi oynatıyordu. Arap İsrail savaşı denen bu göstermelik ve kirli savaş sonunda, Kudüs ve Filistin, Siyonizmin kanlı pençesine terk edildi.

Unutulan 1967 Altı Gün Savaşı ise, Müslüman bir ülkenin uğrayabileceği en acı, en zelil mağlubiyetti. İsrail savaş uçakları alçak uçuş yaparak radara yakalanmadan Mısır semalarında görüldüğü zaman, artık iş işten geçmişti. Havalanmaya bile fırsat bulamadan meydanlarda ve hangarlarda bulunan 320 Mısır uçağı 4 saat içinde imha edilmişti. Bu hezimet kara ordusuna da yansımış bir iki gün içinde İsrail, koskoca Sina Yarımadasını işgal edip Süveyş Kanalına dayanmıştı. Ardından Ürdün ve Suriye de aynı akıbetten kurtulamamış, Golan Tepeleri, Doğu Kudüs ile Batı Şeria da elden gitmişti.

Mısır tarih boyunca Müslümanların kaderinde bu kadar önemli olaylara sahne olmuş ve bundan sonra da olmaya devam edecektir. İnşaallah, Mısır'da Müslümanların tekrar işbaşına geçmelerinin, Türkiye'nin liderliğinde İslam Birliğinin gerçekleşmesine vesile olacağını ümit ediyorum. Şehit Hasan el-Benna ve Seyyid Kutub'un ruhaniyetinin, Mısır'ın bu genç şehitlerini cennet kapısında karşıladığına inanıyorum. Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum.