Tarihten bize kalan
Ardında sayısız eserler ve eşsiz bir medeniyet bıraktı Müslüman Türk Devletleri. Medreseler, camiler, köprüler, hanlar, saraylar ve daha nice eserler. Onlardan bize kalan sadece taş binalar ve eserler midir yoksa bunlara ruhunu ve ihtişamını veren manevi idealler ve yüksek hedefler midir?
Onlardan bize kalan en büyük miras yolunda can
verilen, canandan geçilen manevi idealler ve yüksek vatan mefkuresi olsa gerek.
Bunlar öylesine yüce idealler ki ardında kıtadan kıtaya sürüklemiş birleri,
yüzleri, binleri, milyonları.
Mesela, Akıncıları, bugün uçakla dahi
gitmekten imtina ettiğimiz ve nefsimize ağır gelen binlerce kilometre
ötelerdeki topraklara götüren yüce ideal neydi?
Neresiydi uğrunda can verilen, canandan
geçilen vatan toprakları?
İnancı, kültürü ve dili farklı olan ve
yüreğinde en büyük nefreti taşıyanlara dahi “Başımızda
kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz” sözünü
söyleten sır nerede gizliydi?
Erdemli olmak, inançlı, ahlaklı ve
insanlık için faydalı bir ömür sürmek muradıyla yaşadı ecdadımız. Hüküm sürdüğü
her toprak parçasında merhameti, iyiliği ve adaleti yücelttiler. Sadece
insanları değil kuşları, atları, ağaçları ve tüm beşerî düşündüler ve bunlara
hizmet ettiler. Bu yüzden yüzlerce yıl geçmesine rağmen hala özleniyor ve bekleniyorlar
hüküm sürdükleri her coğrafyada. Yemen’de Kudüs’te, Sudan’da, Mekke’de,
Bosna’da, Balkanlarda ve dahi pek çok vatan parçasında.
Düşüncem odur ki, tarihi binaları gezmek
yerine tarihi binalara ruhunu ve ihtişamını veren kadim medeniyetimizin
ideallerini anlamak ve bunları çocuklarımıza, bilhassa gençlerimize anlatmak
çok daha muteberdir. Zira mazisiyle bağını koparmış, tarihinden ve kültüründen
bihaber büyüyen çocuklar korkarım ki bu vahşi hazlar çağının rüzgarıyla yaprak
misali sürüklenip başka kültürlerin tesiri altına girecekler ve kendi
mukaddesatına hor bakacaklar.
Bugün bize düşen şanlı tarihimizi ve bu eşsiz
tarihin müderrislerini, mimarlarını, hekimlerini, komutanlarını ve sultanlarını
çocuklarımıza ve gelecek nesillere anlatmaktır. Bu noktada öncelikle anne babalar ve öğretmenler
sonrasında okullar, üniversiteler ve nihayetinde bütün toplum mesuldür.
Halimiz bahçesinde gizli bir hazine olan
fakat bundan bihaber yoksulluk içinde yaşayan bir insanın hali gibi. Üzerinden
yüzlerce yıl geçmesine rağmen hala öğrenemediğimiz, anlayamadığımız ve ne yazık
ki bazen de yanlış anladığımız tarihimiz, kültürümüz, medeniyetimiz. Ülkemizde
ve diğer ülkelerde yaşanan toplumsal olaylara ve sorunlara bakınca Osmanlı
Devleti’nin yüzlerce yıl dünyaya hükmetmesini sağlayan şeyin değeri çok daha
iyi anlaşılıyor.
Şehit kanıyla vatan kılınmış bu aziz
topraklarda yaşamış ve hüküm sürmüş ecdadımızdan bize kalan sadece binalar,
taşlar ve duvarlar değil aynı zamanda yüce idealler ve büyük hedeflerdir.
Dileğim odur ki, nizamı alem için, mağdur ve
mazlumların duası hürmetine Kader-i İlahi yeniden bu aziz millete adaleti ve
merhametiyle dünyaya hükmetme bahtiyarlığını nasib eylesin. Dualarımız,
inancımız ve beklentimiz bu yöndedir…
Kim bilir belki yarın, belki yarından da
yakın…
Vesselam…