22 Haziran 2017

Tarihten Dersler: Musul’u Düşünmek

Tarih boyunca önemli bir geçit noktası olan Musul, İslamiyetten önce ve sonra pek çok uygarlığın temel merkezlerinden olduğu gibi, Türk tarihinde Selçuklular, Zengiler, Karakoyunlular ve Akkoyunlular gibi devletler sonrasında Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı sınırlarına dâhil oldu. Bu durum bizim Musul ile uzun, tarihi, kültürel, sosyolojik ilişkilerimizi temsil eder. Buna karşılık Musul, 19. yüzyılda Ortadoğu'da teknolojisi petrol iştihasındaki güçlerin müdahale alanı haline geldi. Bu cümleden İngiltere, Musul'u Kutu'l-Amare'de yediği darbeye rağmen işgal etti. Tam burada alınacak derse yani bugün yaşanan tartışmaların ama eksenlerinden birine ulaşırız. Zira İngiltere, bölgede hâkimiyet için mıntıka halkının etnik ve dinî yapısını suiistimal ile bölge ahalisini Osmanlı Devleti ve birbirleriyle kavgalı hale getirir. Birliğin parçalandığı bir satıhta her türlü operasyonu yapmak mümkün olacaktır. İşte Türkiye'nin bugün bölgeye dair itirazları bir manada 100 yıl önce yaşanan senaryonun bugün bir daha yaşanmaması içindir. Dolayısıyla birbiriyle etnik ve mezhepsel nedenlerle kavgalı hale gelmiş olan bölgemizde tam bir devaju yaşanıyor. Tarihi hatırlamak bu manada günü idrak etmek olacaktır.

15 Kasım 1918'de İngilizlerce işgal edilen Musul'un durumu Lozan'a bırakılan bir konudur. Musul, dün olduğu gibi bugün de güvenlik ve petrol açısından stratejik bir yerdir.  İngiltere, o dönemde, bugün de olduğu gibi, yerel tüm hassasiyetleri göz ardı ederek burada tasarrufta bulunmuştur. Bugün de aynı görmezden gelişe Türkiye'nin karşı çıkışı dikkate alınmamaktadır. Ne yazık ki Irak ahalisi de yaşananlardan dersini almamış durumdadır. Tarihi tefekkürü yitirmek bizi bitiriyor.

  1. Abdulhamid'in 1890'da padişah hazinesi ilan ettiği Musul'daki yerlerin petrollerin bulunduğu bölgeler olduğunu hatırlamak bu büyük sultana hem bir kadirşinaslık hem de proaktif siyasetin nasıl yapıldığını görmek adına değerlidir. Sultan Hamid, Kıbrıs ve Filistin gibi yerlerde de benzer tasarrufta bulunmuştu. Etnik ve mezhepçi siyasete itiraz etmek bu manada tarihi bir gerçeği idrak olacaktır. Petrol kavgası ise hiç bitmedi.

İngiltere, Lozan'da çözülemeyen konuyu görüşmek üzere toplanılan Haliç'te Fethi Okyar'ın teklifine karşı İngiliz heyetini idare eden Cokes'un Musul'dan ayrı olarak Hakkari'de de Nesturilere hak istemesi o devirde şaşırtıcı olur. Ancak bugün de Musul konuşulurken ülke içine dair abes tekliflerin vaki olabileceği, diplomatik hokkabazlıkların devreye girebileceği değerlendirilmelidir. Hele bu istek sonucunda Hakkari'de bir Nesturi isyanı çıktığı hatırlanırsa terör sarmalına alınmak istenen ülkemizde yaşananların eski bir senaryonun güncel sahneleri olduğu anlaşılır. Şeyh Sait isyanı da bu cümleden ele alınmalıdır. Konuyu ne yazık ki tarihi bağlamlarından kopuk ve dersler çıkarıp bir tefekkür üretmeden gündelik başlıklarla tartışmamız olayı kapsamlı görmemizi engelliyor. Çıkan ve çıkması olası tüm ayaklanma ve terör olaylarının esası da burada düşünülmelidir. Bu da diğer bir ders olarak küresel emeller, yerel gerçekler ve terör sarmalının nasıl bir mantıkla işlediğini düşünmemize yardım edebilir.  

Nihayet İngiltere'nin ve günümüzdeki tüm hegemon güçlerin Kürt politikasında, nüanslar olsa da, aynen Ermeni meselesindeki gibi, asıl gayenin Kürt varlığının bölgeyi kontrol amaçlı kullanıldığının görülmesi gereğidir. Bugün Şii kartı aynı amaca hizmet eder hale gelmiştir. DAEŞ denilen yapının varlık sebeplerinden biri İslamafobya üzerinden İslam'a ve bölgeye siyasi ve sosyal darbe ile dünya kamuoyunu etkilemekse diğer varlık sebebi Kürt(PYD) ve Şii eksenli yapıların bir yerlere yerleştirilmesi konusunda meşrulaştırma aracı olmasıdır. Bu bakımdan bölgedeki tüm, devletçikler kurmak teşebbüsü ve bölünmelere zemin oluşturmak çabası geçmişteki politikaların güncellenmesinden başka bir mana taşımaz. Güncellenen eski bir filmi izlediğimizi unutmayalım. Bu dersleri tarihten okuyamaz ve geleceğe bu bilgi ile bakamazsak aynı dersi alttan almaya daha çok devam ederiz.

Musul üzerine bu hülasa bakışı yaparken Selahaddin Eyyubi'nin Haçlı varlığını bölgeden sökmek için birleştirdiği öncelikli yerlerin Halep, Musul ve Kahire olduğu hatıra getirilmelidir. Bugün bu üç merkezde felç durumdadır. Türkiye'nin Osmanlı sonrası tüm hesapların dışında bırakılması ise emperyal vizyonun esas önceliklerindendi. Petrol ve Kürt kartı ise tarih kadar eskimiş emellerdir. Terör bütün bu stratejinin gerçekleştirilme taktiği gibidir. Teröristler ile terör üzerine yürümek ise eksinin yeni bir sahnesi gibi duruyor. Bölünme ve parçalama ise bitmeyen bir hikâye. Aklımıza hürmet etmeyenlere Cumhurbaşkanımızın itirazlarına birde buradan bakın demek gerekir. Tüm bu terör, ayaklanmalar ve kan neden acaba? Musul'un DAEŞ'ten temizlenmekte olduğu bu günlerde DAEŞ sonrası için sağlıklı düşünmek adına tarihin aynasında arkamıza da bakıp yola devam etmekte fayda var.

Bugün kendilerine ışıklı ufuklar, topraklar verildiğini düşünerek öz kardeşine kast edenler Lawrens'in bir asır önceki “Doğu'da bizim ucuz ve hızlı zaferimiz için Arap yardımı gerekliydi ve kazanıp sözümüzü tutmamamız kaybetmekten daha iyidir” sözlerini hatırdan hiç çıkarmamalıdırlar; taktiksel ortaklığın manası ucuz ve hızlı bir zafer arayışıdır ve sözler tutulmayacaktır nihayetinde en fazla olacak olan bölgede kanayan bir damar daha açılmasıdır. Allah aşkına herkes kendine gelsin!

Bizim sadece uzun sınırlarımız değil, tarihi tecrübeden öğrendiklerimiz de var…

Herkesin Ramazan Bayramını bilvesile tebrik eder, Türk-İslam âlemindeki tüm gönül coğrafyamız ve insanlık için hayırlara vesile olmasını dilerim.