Tarlaya giden biçer
Değerli okullarımız çiftçilik yaptınız veya çiftçiliğin nasıl olduğunu az çok ne olduğunu biliyoruz sanırım. Hasat zamanı gelince ne olur Anadolu’muzda? Biçerler böyle Anadolu'ya giderler, Hatta erkenden Urfa, Adana, Maraş bölgesine giderler, Hatay bölgesine giderler. Neden? Çünkü tarlalar orada verimlidir, tarlayı biçmek için giderler. Benim babamın amcası vardı Aksaray’da Çapan Aktaş, bir biçeri vardı, her yıl hasat zamanı Adana’ya gider orada aylarca kalır ve buğday tarlalarını biçerdi. Ondan sık sık dinlediğim serzeniş vardır. Üzülerek anlatır bunu. Sık sık tarla sahipleri ile tartışırlarmış, kuzum yoruyor bu iş beni bırakacağım ama alıştık bir kere bırakamıyorum derdi. Niye yoruyor amca tarlayı sürmek mi dediğimde hayır kuzum tarla sahibi ile tartışmak derdi. Tartışmanın esası ise şöyle:
Tarla sahibi ile biçer sahibi arasında sevgili kardeşler şöyle bir konuşma geçer:
“dönümü kaça "? Ama biçer sahibi tarlayı ne kadara biçeceğini söylemeden
önce tarlaya girer şöyle bir tarar bakar. Neden acaba? Ondan sonra gelir tarla
sahibine derki; "Ben senin tarlanı şu kadara biçerim, saati bu kadar
ya da dönümü bu kadar"
Çünkü tarlanın taşlı olup olmadığına bakar. Eğer tarla taşlıysa biçerin
kasnağını ona göre yukarı kaldırmak zorunda kalacaktır ki bıçaklar zarar
görmesin. .
Tarla sahibi de ister ki biçerin kasnağı daha derinden alsın ki tarlayı
biçerken daha çok saman alacak. Ama daha çok saman alacağım diye ya kasnak taşa
denk gelir de biçer zarar görürse veya bazen oluyor sert bir taşa çarpıp çıngı
dediğimiz kıvılcım çıkarsa tarla yanarsa ne olacak. Onun için biçer sahibinin
bütün bunları iyi düşünmesi araştırması lazımdır. Evet, daha az saman çıkar ama
ne tarla zarar görür, ne biçer. Diyelim ki tam tarlayı sürüyor biçerin bıçakları
zarar gördü ne yaparsınız. Biçerin tamiri derken iş uzar gider.
Evet, sevgili kardeşler kısaca hikâye bu, Hepimiz görmüşüzdür tarla sahibi
olan ya da biçercilik yapanlar arasında bu tür konuşmalar geçmiştir, kasnağı ne
kadar çok aşağı tutarsa o kadar çok saman elde edecek buğday zaten geliyor ama
biz burada esas neye dikkat etmeliyiz sevgili kardeşler? Bizim dikkat etmemiz
gereken gönlümüz.
Gönlümüzde acaba ne kadar dünya ile ilgili taşlar var affedemediklerimiz, kızgınlıklarımız,
kırgınlıklarımız, kinimiz var, nefretimiz var. Bunların hepsi birer taş biliyor
musunuz? Gönül tarlasında. Eee buraya geldiği zaman Allah dostları teveccüh edecek,
zikir yaptığımız zaman buraya gelecek biçilecek oradan buğday çıkacak. Yani
kalbimizden yaptığımız zikirler, ameller, ibadetler orda yetişmiş, onları
biçeceğiz değil mi? Biçerken o yapılan ibadetlerin içerisinde kin var
ise beğeni varsa tribüne oynama varsa O zaman o ne yapar sevgili
okuyucular zarar verir. Allah dostları da, tasavvufun büyükleri de ne yapıyor
diyor ki " sen önce bir kalbini temizle yani tarlayı temizle sonra
ben oradan biçerim alırım" diyor. Allah (c.c) de öyle söylüyor. Ne diyor?
" Ben yere göğe sığmadım kullarımın kalbine sığdım" diyor. Onun için
ayeti kerime de demiyor mu ki; " ben size şah damarınızdan daha
yakınım ve her nerede olursanız olun ben sizinle beraberim" diyor. O
beraberlik işte kalpte sevgili kardeşlerim ve sevgili okuyucularımız.
Bizim yapmamız gereken nedir? Kalbimizi kinden, nefretten uçup yani kendini
beğenmedin, tribüne oynamadan, aferin beklemeden temizlemektir inşallah.
Peki, Anadolu' da yine çiftçilik
yapanlar bilirler ki ben özellikle Aksaray'da biliyorum değerli okuyucularımız
sevgili kardeşler "ellik" vardı çünkü dağ köylerinde ne var?
Ellerimizde orak girmiyor biliyorsunuz elle otlar toplanır elle buğdaylar
alınır toplanır. Sonra düvenle sap saman ayrılır, sonra savrulur ve buğday elde
edilirdi.
Biçerle değil de neden orakla, tırpanla ya da enlik(ellik) dediğimiz tenekeden
yapılan aletlerle başaklar yolunurdu. Çünkü ya tepededir tarla biçer giremez ya
da taş var. Orak bile geldiği zaman ne yapıyor? Zarar veriyor orağın
ucuna. O zaman elle toplanıyor. Tenekeciler bilir teneke
kutularından yapılır, herkesin eli farklıdır sekiz tane olur iki takım
alırsın, takarsın, elle ot yolarsın. İşte tasavvuf büyüklerinde
böyle zor kalplere yani kalbi siyahlaşmış kalbe el işlemiyorsa ne
yaparlar? Oraya biçer giremez, oraya tırpan girmez. Orayı elle tek
tek toparlar.
İşte insan böyle yetiştiriliyor ve böyle insan oluyor. O zaman işin sırrı
nedir? Kalbimize o taşları, yabani otları sokmamak değerli kardeşlerimiz.
İkinci olarak mesela orak taşa gelirse ne olur? Ya da tırpan taşa
gelirse ne olur? "Çıngı" çıktı deriz. Yani kıvılcım çıkar ve
Allah korusun koca tarlayı yakar gider. Onun için ne yapar biçici,
biraz yüksekten orak ve ennik dediğimiz elle buğdayı otları başakları yolar.
Kısaca ne diyoruz değerli kardeşlerimiz bizim yapmamız gereken kalbimizi
temiz tutmak her türlü kin nefret dediğimiz özellikle kalbi hastalıklardan
kalbimizi bir Allah dostunun, tasavvuf büyüğünün eline emanet etmek. Nasıl mı?
Onun öğütleri ile. Sakın zannetmeyin ki kendimizi tamamen ona teslim etmek. Hayır,
aklımız kiraya vermiyoruz sadece kalp nasıl temizlenir ona bakıyoruz.
Hoca Ahmed Yesevi ne demiş, Şah-ı Nakşibendi hazretleri ne demiş Muhiddin
Arabi ne demiş, Yunus Emre ne demiş? Bu tür Allah dostlarının
tavsiyelerini bilip okuyup anlayan, mürşidi-i kâmil dediğimiz onlara
teslim olup kalbimizi temizlemek. Tasavvufun da özü budur zaten, kalp temizliği.
İşte biçerciler dediğimiz ne yaparlar? Tarlayı biçerler tertemiz
sana sapını ayrı buğdayını ayrı verirler. Tasavvuf ta budur, bizde kalbimizi
temizlersek güzelce oradan yaptığımız bir zerre kadar amel olursa Allah (c.c.)
onu bereketlendirecektir inşallah. Kalbimizi temizlemeyi Allahu Teâla bize
nasip etsin, farkında olalım.
Hatay'da bir nehir var Asi Nehri. Asi
Nehri'nde su sümbülleri oluşur zaman zaman. Su sümbülleri var ve zararlı olan bu
sümbüller toplanıyor ve belediye bu konuda zaman zaman zor anlar
yaşıyor. Neden mi? Çünkü su sümbülü nehri kaplayıveriyor ve su sümbülünün
zararı ne? Sudaki oksijeni alıyor.
Sudaki oksijeni aldığı için de su gittiği yerlere faydalı olamıyor.
Gittiği yerde bakteriler var balıklar var diğer canlılar var su sümbülü
sudaki oksijeni aldığı için bu canlılar yaşayamıyor.
İşte bizim kalbimizin üzerinde bulunan su sümbülleri temizlenmez ise, gerçek kalp temizliği yapılmaz ise kalbe zarar
verir. Kalbin oksijenini kapatır. Yani maneviyatla ilişkisini keser adeta. Peki,
nasıl temizleniyor? Yani Hatay belediyesi nasıl temizliyor? Baktığınız
zaman görüntülerde de bulabilirsiniz tek tek kökünü buluyor yani baştan koparıp
gitmiyor, suyun içinde Sümbülün kökü neredeyse onu koparıyor. O
zaman bizim kalp temizliğinin işin aslı nedir nasıl kolay temizleriz?
Kökünü bulacağız. Kökü nedir? Onun kökü "ZARARSIZLIK"
. Ben zarar veriyor muyum vermiyor muyum buna bakacağız.
Hepimize Rabbim inşallah zararsızlık
üzere yaşamayı nasip etsin değerli kardeşlerimiz. Kur'an-ı Kerim'de ne diyor
Allah cc : “ Ey iman edenler! Birbirinizin mallarını haksız yollarla,
karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla da olsa heba etmeyiniz ve birbirinizi
öldürmeyiniz; zira Allah size merhamet etmektedir.” Nisa suresi 29. Yine Bakara
Süresi 188. ayet de yüce Allah; Birbirinizin mallarını haksız yemeyin diye buyuruyor.
Rabbimiz kalp
temizliğini bize kolaylaştırsın. Amin.