Tasarım
-Ruzname; Kelime Günküğü’nden-
Yalnız bir cümleye boyun eğen kelimelerin gölgesi sıralanıyor
parlak bir ışığın ötesinde.
Dakikaları yontan görüntüler, bir anda beliren ve o anı dolduran
keşfin gölgesinde sıralanıyor.
Işığı ters yüz eden bakışlar sıralanıyor, o bir daha asla tekrarlanamaz
bakışın gölgesinde.
Maharetle şekil verilmiş mekânlarla dolu yeryüzünde, devasa bir
yapının kıvrımına sırlanıyor o tekrarlanamaz tek temaşa ânı.
Tekrarlanamaz anlara sığamıyor oysa görüş fırtınaları. Bir yerde yol
almaya, sığamadığı yolları yarmaya devam ediyor. Yeni hafıza odaları açıyor bilinçte
gelişigüzel, yeni ışıklar seçiyor geleceği belirsiz görüntülere. Havada uçuşan
toz öbeklerini dağıtan hijyen kokulu, ferah stüdyolar kuruyor. Bambaşka sularda
ıslanıyor sonra taşlar, renklerinin ne yöne değişeceği belirsiz.
Tabiatın bütün gücü hazır bekliyor sonra. Sonra eller hazırda
bekliyor. Sonra bakış yeni bir ummana açılmanın yolunu gözlüyor. Birlikte
yüzeceği bir tutamak, belki bir ada arıyor sonra. Sonra temizlenmek için
kırıntıdan kirden, savıyor bütün insan yapılarını gölgeye.
Boş sular, boş aydınlık, boş gökyüzü, boş stüdyo, boş yaprak, boş
kâğıt, boş mercek, boş çerçeve… Mekân, hafıza, göz… hepsi boşlukta. Ha geldi ha
gelecek o hiç tecrübe edilmemiş sezgi. Yanmış ışıklar arasından ya daha parlak
bir ışık ya da bir gölge belirecek, belki de bir renk. Biçimlerin kavuşumundan
türemiş birkaç izlenim belki… Ya da bütün mazi akmıştır bir yerlere,
bulaşmıştır eski hâlleriyle. Yine de yeni hâlleri lazımdır. Yine de ışık
hızında ilerleyen bir an hücresinin yansımasına muhtaçtır. Öylece kaçıp bir
daha dönmemek üzere kaybolan o parlak an hücresine muhtaçtır.
Ânın içine giydirilmiş, sadece o bir an için bir ömür tartışmış
bilincin büyük resmi beliriyor fikir havuzunda. Vardır belki bütün bir kavuşumu
içine alıp an hücresine dolabilecek bir ışık. İşte o ana gizlenmiş bir tasarıma
dönüşüyor hayret. Zaten hayrettir sanat ve maharet. En çok hayrettir var olma
bilinci, var etmeye, devam edebilmeye adanmış.
Bilinci ifası, hepi topu bir hayret buluşması. O hayret uğruna, ömür
bile bir tek ana sığabilmek için azimli davranıyor. O hayret uğruna o ana
sığabilecek denli maharetli de. O hayret uğruna o ana sığmayı kabullenecek
kadar da boyun eğmiş. Bilincin fıtratında var, içindeki dehlizler ve sonsuzluk o
bir nokta arayışına adanmış.
Bilinçten akan hayret, ışıklı bir an hücresine sığmaya çok yaklaşıyor.
Yaklaşınca hız artıyor. Artık durdurulamıyor. Işıklı an hücresi, nadide, narin
bir terennümü andırsa da ele avuca sığmaz ve hoyrat.
Sonra…
Sonra ne mi oldu? Sonra, bilinç o ışıklı an hücresini belki teğet
geçti, belki ıskaladı. Ama onunla buluşamadı. Ve gitti ardına bakmadan. Geçişin
ıslığı kaldı boşlukta. Onları boyayacak, şekilden, sesten, renkten, kelimeden
mahrum bıraktı. Başka bir hoyrat ve nadide ışığın geçişine kadar hazır bekleyen
bütün boşluklar gelecek olanın yoluna bakakaldı.
Hiçbir gelen yoktan gelmemiş ki yoka gidebilsin…
Yaradan bilinçte bilinmez miktarda odalar yaratmış. Bir yerden
çağırana kadar gelmeyi bekleyen keşiflerle dolu her biri. Zaten var olan bir
mahareti an hücresinin cevheriyle buluşturabilmek, zerreden yola çıkıp devasa
ölçekte inşalara kalkışabilmek için…
O bir an hücresinin bilinmez cevherine kilitlenen tasarım, devamlı
uygun anı bekler hâlde.
Duyular da cevherden doğan ışığın yolunu gözlediği her an tetikte.
Tasarıma yaklaşmanın sancılarını çekmekte elle tutulur hâle getirebilmek için.
İşte böyle, üstelik teyakkuz hâlindeyken, yine;
Işığın yanından geçtim; durağandım, ben onu gördüm; baş döndürücü
hızdaydı, o beni görmedi.
***
Künye: Tasarım; zihinde canlandırılan
biçim, tasavvur; Bir sanat eserinin, yapının veya teknik ürünün ilk taslağı,
tasar çizim, dizayn; Bir araştırma sürecinin çeşitli dönemlerinde izlenecek yol
ve işlemleri tasarlayan çerçeve, tasar çizim, dizayn; Daha önce algılanmış olan
bir nesne veya olayın bilinçte sonradan ortaya çıkan kopyası anlamına gelir.
(TDK Türkçe Sözlük)