VF kat sol
VF kat sağ

27 Temmuz 2016

Tasavvuftan tasalluta

Cemaat kelimesi etimolojisi itibari ile modern bir kavram; Demokrasiye geçiş süreci (1950) öncesinde genellikle gayrımüslim toplulukları sıfatlandırmada kullanılmaktaydı. Ermeni Cemaati, Süryani Cemaati, Dürzi cemaati vs. Yani devasa bir Müslüman deryasının ortasındaki adacıkları nitelendiren bir kelime, hatta günümüzde de kullanılmaktadır. 1950 sonrasında Müslüman grupların cemaat olarak adlandırılmaları aslında bir nevi bu grupların devlet gözündeki meşruiyetleri meselesi ile alakalıdır. Çünkü Müslüman devlet gözündeki gayrımüslim cemaat ne konumdaysa, Seküler devlet gözünde de Müslüman grup aynı meşruiyet standardına indirgenmişti. Hatta bu durum gayrımüslim cemaatin Müslüman devlet gözündeki konumundan bir çıt daha aşağıdaydı çünkü bu ilişki resmi değil fiili bir ilişkiydi ve devletin cemaate karşı tutumunu dini iletişim ilişkileri değil, cemaatin devlet içerisindeki kadro gücü belirliyordu. Günümüze doğru köyden şehre göçün sürati, şehre göçmüş taşra kökenli halkın inanç arayışını cemaatlerin maddi manevi potansiyeline dönüştürdü ve her geçen gün cemaatler resmi tanımsızlıklarına rağmen, toplum ve siyasetin kodlarını tanımlayabilecek devasa sosyo-dini aygıtlara dönüştüler. Bu aygıtın neler yapabileceğini 15 Temmuz sürecinde gördük. Aşağılık ve kanlı bir darbe girişiminin sıcaklığında tartışılmasa da kısa gelecekte Cemaatler ve Seküler devlet paradoksu meselesi bir hayli tartışılacağa benziyor.

Şu soru çok önemli, Cemaatler neden seküler bir devlet içerisinde bu şekilde büyük bir güce kavuştu ve zamanla cemaatlerden bir cemaat nasıl bir cüretle devleti ele geçirmeye kalkıştı? Bu soru geniş ve özenli bir doktora tezinin konusu olsa da biz kısıtlı imkanlarımızla cevap arayalım! Öncelikle seküler devletin dine karşı uyguladığı baskı yeni taşralı halk yığınlarını sistemli birer yer altı örgütü diyebileceğimiz cemaatlere itti ve toplumun dini özgürlüklerine alan açamayan devlet kendi aymazlığı ile her an dışarıdaki güçlerin devlete karşı kullanabileceği paralel devlet adayları yetiştirdi. Bu cemaatler içerinden müritlerine sadece uhrevi saadet değil, dünyevi kazanç topakları da sunan FETÖ gibi oluşumlar kısa sürede siyasetin ve toplumun her alanında genel kurmay başkanlarını hapise atabilecek bir güce ulaştı. Ülkedeki diğer cemaatlerin devleti ele geçirme konusunda herhangi bir hırsı olduğunu söyleyebilir miyiz bilmem lakin içte ve dışta böylesi güçlenen her dini ya da seküler cemaat elbetteki bir dereceden sonra ülkeye mutlak hakim olma ihtirası ile cüretlenecektir.

Garip olanı ise bu tip ibadet ve riyazet iddialı terörist grupların toplum projelerinin ne olduğudur? Bugün Marksist bir grubun nasıl bir ideali olduğunu kestirebiliriz ya da Radikal İslamcı bir darbe ile karşılaşsak başımıza gelecekleri az çok kestiririz. FETÖ gibi bir örgüt devleti ele geçirse kendi müntesipleri dışındaki insanlara nasıl bir dünyevi, uhrevi, düşünsel model sunacaktır? Kendini Mehdi zanneden bir vaizin ve sivil halkın üzerine kobra ile ateş açan subayların dünyasında Allah ve insan merkezli bir yaşamı nasıl kurgulama imkanına kavuşacağızdır? Ve en acayibi ki bunu tüm insanlık cevaplamalıdır. Akrebi su birikintisinden kurtarma adına elini sokmasına katlanan o mütefekkir dervişlerin torunları nasıl bir dönüşümle halkını tankla ezebilecek canilere dönüşmüştür? Bütün cevaplar Modernitenin geleneği ve onun değerlerini dönüştürebilme kudretini tanımlamamızda yatıyor. Allah Deccal fitnesinden başta Hz. Muhammed asm ümmeti olmak üzere, tüm insanlığı korusun ve kurtarsın…