19 Şubat 2016

Taşları yemek gerek

Yalnızca kalbimizde bombalar patlamıyor, çadırımızı kurduğumuz coğrafyaya bıçaklar saplanıyor. Duyduğumuz gürültü sadece bomba sesi değil, bu coğrafyada hakkı olmayanların çizdiği haritalarda köhneyen sınırların çatırdayışını duymaktayız. Bıçağı tutan el, bu bıçakla çizmek istiyor yeniden sınırlarımızı. Bizi yine en kanlı şekilde parçalamak istiyor.

Sykes-Picot'dan beri, daha doğrusu Osmanlı'nın yıkılışı ile bizi bizden kopardıklarından beri hiç durmayan kan ve gözyaşı, dünyanın büyük güçlerinin cebine para olarak aktı. Buna o kadar alıştılar ki, yapay devletlerin ve iddiası kalmayan rejimlerin bir anda yok olmaması, tezgâhın dağılmaması uğruna birkaç yılda milyonlara varan ölümleri umursamadılar.

Yeniden kurmayı kararlaştırdıkları oyunu sahiplenmeyen Türkiye gibi ülkelerin yollarından çekilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Üzerinde ittifak ettikleri ve vekâlet verdikleri PYD/YPG gibi terör örgütlerine de Türkiye'yi caydırma vazifesi düşmüş durumda.

Türkiye'nin, Suudi Arabistan'ı da yanına alarak giriştiği askeri operasyonların, ‘yeni oyun'a darbe vurarak tehlikeye attığı bir dönemde, Ankara'daki saldırının gerçekleşmesi herhalde sürpriz değil. Şimdi kınama ve destek açıklamaları art arda gelecek, PYD bile saldırıyı üstlenmeyip kınama mesajı yayınlayacak. PYD bu eylem bağlamında ihaleyi zaten Türkiye'nin savaşta olduğu PKK'ya yıkması şaşırtıcı olmaz.

Çünkü PYD'yi PKK'dan ayırdığını söyleyenler, diplomatik manevra yapmaları konusunda bu örgütü sıkı sıkıya tembihlemeyi ihmal etmediler. YPG'ye silah veren, Azez'deki operasyonlar konusunda derhal BM'yi harekete geçiren ve planlarını bu terör örgütü üzerine kurduğu belli olan mihraklar bu gruplara toz kondurmamayı sürdüreceklerdir.

Uluslararası toplumun kutsadığı, aziz ilan ettiği bir terör örgütü size başkentinizde saldırdığı halde bunu kabullenmiyor, yine aynı uluslararası toplum tarafından da aklanıyorsa, sizi meşruiyet dairesinin dışında bırakmak istiyorlardır. Ya da bununla tehdit ettikleri çok açık.

Daha da kötüsü, ‘müttefik'lerimiz bu yeni oyunda bizimle ittifaklarını dikkate almamaya başlamışlarsa, plana biz de dâhiliz demektir bu. Sınırlar çatırdarken Türkiye'nin konumu risklere de açılıyor. Bölgeyi felakete sürükleyenler, yeni düzenleri için kurbanlar arıyorlar.

Şu halde Türkiye'nin yapacağı en yanlış şey, geri adım atmak olur. Özellikle terör eylemi karşısında tavır değiştirmek, terörizme fırsat tanır. Zaaf göstermemeli, başlamış olan bir mücadeleyi sonuna kadar sürdürmeliyiz.

İçinde bulunduğumuz denklem eğer bir satranca benzetilirse, PYD/YPG bu satranç tahtasında “at” anlamına geliyor bence (aslında düne kadar piyondu, bugün atfedilen ehemmiyet bu güruhu güya terfi ettirdi). Satranç bilenler için sürpriz etkileri olan, karmaşık planların odak noktası bir taştır at. Atınızı kaybettiğinizde oyununuz çıplaklaşır, basitleşir. Çetrefilli planlarınız bozulabilir. Şairin ifadesiyle; “iyi bir oyuncu en çok atları sever”.

Eğer Türkiye bu oyunda karşı tarafın atını alabilirse, en azından hamle yaptırmayan taraf olursa, bu oyundan kazançla kalkabilir. Burada yeni düzenlerin kurbanı olmamak da önemli bir kazançtır. Hamle sırası artık Türkiye'de ve zaman daralırken etkili adımlar atmak zorundayız. Hangi etkili adım? Yine kanaatimce, yürütülen ‘yatay hat' planlarına karşı ‘dikey' mukavemetler gösterilmeli. Bir kuşatma varsa, elbette yarılmalı.

İnşallah, nihayetinde şiirin devamını da planları bozulan mihraklara karşı okumak nasip olur: sen ey atını kaybeden oyuncu /bir ilkyazdan koca bir güzyontan adam/bırak oyunu/artık/öyle bir ıssızlık düşle ki içinde/yeryüzünü kişnesin/bizim atlar (İlhami Çiçek)