30 Temmuz 2017

Tavuklara yapılan karşısında ‘vahşet’ hafif bir kelime

Önceki gün, daha önce izlediğim bir video paylaşıldı sosyal medyada.

Bu vahşetin benzer veya daha ağırlarını da izlemiş ve paylaşmıştık.

İnsan için ‘Hafıza-i beşer nisyan ile mâlûldür' derler.

Yani insan hafızası unutma (nisyan) hastalığına (mâlûl) yakalanmıştır.

İnsan unutur, unutmazsa yaşayamaz. Amma bu her şeyi unutması anlamına gel(e)mez!

Özellikle de Kendisini yaratan, rızık veren, afiyet içinde yaşatan, nimetler bahşeden Allah (c.c.)'ı unutmak ha!

Unutmanın en kötüsü, Allah-ü Teâlâ hazretlerini, hesap gününün ve Ahiretin unutulması…

Günümüz insanı için unutmak veya unutmamak ne kelime, neredeyse hiçbir şeyi hatırlamıyor.

Ne dostunu, ne düşmanını, ne iyiliği, ne kötülüğü hiç birini…

Az önce yediğini unutan, o nimeti bahşedeni hatırlar mı?

MAHİR İZ VE KADİR MISIROĞLU

Rivayete göre, Mahir İz Hoca'ya “Hocam, siz 50-60 sene evvelini dün gibi söylüyorsunuz! Nasıl hatırlıyorsunuz” diye sorarlar.

Hoca: “Oğlum biz Osmanlı ilk mektebine gittik. Bize ilk gün yolda nasıl yürünür, bunun kaidesini öğrettiler. Göz ayağın ucunda olacak. Yolda yürürken, gözümüz hep ayağımızın ucundaydı. Hep önümüze bakardık. Sizler boyuna etrafınıza bakıyorsunuz… Ona bak, şuna bak… Sizde hafıza olmaz. Günahı göz işlerse de belasını gönül çeker. Gözler bakar, gönül rahatsız olur ve hafıza zayıflar…

Mahir hocayı bizatihi tanımak nasip olmadı. Ama Kadir Mısıroğlu ağabeyi iyi tanırım. Yıllar önce anlattığı bir hadiseyi, aradan 5-6 yıl geçtikten sonra dinlediğimde kelimesi kelimesine aynı olduğuna onlarca kez şahid oldum.

Kitabında yazmış aynı, sohbetinde anlatmış aynı, bize söylemiş aynı, uzun zaman geçmiş aktarmış yine aynı. Demek ki biz sadece Osmanlı'yı kaybetmemişiz. Asıl kaybettiğimiz şey, insanlığın bütün birikimi, hafızası, tarihi, kazançları ve adabı muaşeret…

İNSANI ÖLDÜRDÜLER DE HÂLÂ FARKINDA DEĞİLİZ

İste Kemalizm bizden bunları çaldı. Hiçbir zamanda bunları geri ver(e)meyecek. Mefhumu bilen kaldı mı? Zira her şeyin mânâsı kayboldu, incelik tarih oldu, sadakat ve vefa öldü. Aslında ölen insandı. İnsanı öldürdüler de hâlâ farkında değiliz.

Videoya dönecek olursak. Görüntülerdeki vahşeti tarife mecal ve lisanım yetmez. Bunlar bir mizansen, kurgu, film, animasyon değil…

İnsan denen varlığın “esfel-i safilin”e nasıl indiğinin kaydı bu.

Bu vahşetin failine ve bu vahşete rıza gösterene de hak etmedikleri halde “insan”, hatta bir kısmına da “Müslüman” diyorlar.

Belki kırk kere yazdık ama olsun “et tekrar-ü ahsen” babından bir daha yazalım ve olup biteni özetleyelim:

Endüstriyel tavuk çiftliklerde horoz olmaz. Horoz olmadığı için yumurta döllenmemiştir. Döllenmeyen yumurtadan civciv çıkmaz.

O yumurtadan hep dişi civciv çıkarmak istediklerinden yumurtaya sun'i östrojen hormonu ekliyorlar.

21 gün sonra kuluçkadan çıkan genetik yapısına müdahale edilmiş civcivler tek tek eldeki bir aletle kontrol ediliyor. Horoz istenmediği için erkek olanlar canlı canlı ortaya atılıp alttaki kıyma makinesine gidiyor. Kıymalarda tavuklara yem yapılıyor. Böylece tavuklar veya civcivlere kendi türlerini yediriyorlar.

Tavuklar akla hayale gelmedik her türlü kimyasallarla besleniyor. Tarım Bakanlığı'nın yem katkıları tebliği bir kitap kadar kalın. Yakın zamana kadar mobilya sektörünün kullandığı kanserojen formaldehit bile yem katkıları arasındaydı. Birkaç yıl önce AB yasakladı da bizde de yasaklamak zorunda kaldılar. Eee tabi yasak olmadığı anlamına gelmez.

Ardahan-itlaf
Ardahan'dan yerli ırk soykırım görüntüsü (yeni)

Ahlak ve vicdan geri dönemez bir şekilde tatile gönderildiği için dilediğinizi yaparsınız. Yeni Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı koltuğuna oturduğu gün, Ardahan'da yeni bir soykırım başlatıldı.

10-15 yıl önce yerli kanatlı ırkını soykırıma tabi tutup, genetiği ile oynanmış hibrit tescilli civcivleri piyasada hâkim kılmak için yapılan savaşın küçük tekrarı.

Astronot kıyafetli devlet görevlileri gelip evinde bahçesinde tavuk, kaz vs. besleyen kişilerin hayvanlarını alıp gazla boğarak imha ediyorlar.

Halka diyorlar ki, “serbest piyasa” adı verilen baskıcı, dayatmacı, şeytanîlere ait küresel tröstlerin istekleri dışında üretim yaparsanız gelir o biriminizi böyle yok ederiz.

“Küreselcilerin yumurta ve civcivlerini almaz da yerli ırkları çoğaltıp, kendiniz beslemeye kalkarsanız, canınıza okuruz” meydan okuması bu.

Bakanı o gün sosyal medya hesabından bilgilendirdik. Ses beklemiyorduk, gelmedi de. Gelmez! Zira bakanların görevi, çevrelerini Çin Seddi gibi, yok yok “İkiz Kuleler” gibi saran bürokrasinin emir ve direktiflerine boyun eğmek...

Bürokrat dediğin; sanayici, işadamı, akademisyen denilen Rockefeller endüstrisinin pazarlamacı ve uygulamacılarının arzularını yerine getiren kişidir. Bakan ise bürokrasiyi memnun eden siyasetçi…

Bugüne kadar böyleydi, inşallah çiçeği burnundaki ümitvâr olduğumuz Bakan Fakıbaba ile bu devir sona erer.

Ermezse, o koltuk kimseye baki değil, koltukların sahibi bir gün hesap sahibiyle karşı karşıya kalır.

Bu vahşi endüstri, Nas Suresinde “Hannas” diye tarif edilen iki ayaklı şeytanların elinde.

Bizim mekteplere gönderdiğimiz, sonra devletin parasıyla gâvur ellere gidip onların rahle-i tedrisinden geçirdiğimiz insanlar, memleketlerine gâvurun misyoneri olarak dönüyorlar. Hem de idealist, milliyetçi ve bazıları da Müslüman… Sonra onlar burada bizden aldıkları maaşla devam ediyorlar efendilerine hizmete. Videolarda da olduğu üzere tüm canlılara zulme kendini memur etmiş insanlara dönüştüklerinin farkında bile değiller.

Tabiilik, sıhhat, fıtrat, hesap umurlarında değil. Yaptıkları zulmü, “ıslah” olarak pazarlıyorlar.

Sıklıkla gördüğümüz üzere, Allah'ın Razzak oluşuna güvenmeyenleri “açlıkla korkutup” ve "böyle olmazsa bu kadar insan ne yiyecek" diyerek “Allah'a güvensizliğe” yani “şirke davet” ediyorlar.

Bizde videoları izleyince “vah, tüh” dedikten sonra zulüm ortaklığına devam ediyoruz…

Günümüz Müslümanları bu tür videoları izledikten sonra genellikle şöyle yaparlar: Allah topunu kahretsin, alçaklar!

Az durur veya hiç beklemeden: İyi ama şimdi tavuk yemeyecek miyiz? Ama bizim aldığımızın helâl sertifikası var. Tek tek elde kesiyorlarmış, üstelikte kuru yolum… Almasak çocuklar durmuyor ki… Biz vermesek okulda, yurtta işte yediriyorlar…”

Modern çağda Allah'a güven bu kadar oluyor demek ki?

Müslüman ve insan kalkmak çok zorlaştı çok!

İnsan ve Müslüman kalabilenlere selam olsun! 

İŞTE VAHŞET VİDEOLARI