12 Şubat 2017

Tebliğin can damarı: ''Ücret istememek'' camiler alan değil, veren el olmalıdır!

Neredeyse her Cuma ve her bayram namazında, kürsülerden sohbet sonrası, maddi yardım talebinde bulunulur. Allah kabul etsin, hemen hemen herkes, camiden çıkarlarken, az çok demeden yardımda bulunur.

Ya yeni cami yapılacaktır.

Ya lojman eklenecektir.

Veya halılar değişecektir,

Elektrik faturası ödenecektir.

Çatının tadilatı, kapının tamiratı derken, ihtiyaçlar sırasıyla cami cemaatine duyurulur.

Bu durumun sık tekrarlanmasından, birçok hoca efendinin de sıkıntı duyduğu bilinen bir gerçektir.

Camilere tabii ki sahip çıkılmalıdır. İhtiyaçları karşılanmalıdır.

Cami için harcanan paranın, amel defterinde kapanmayan bir sevap kapısı olduğunu hepimiz biliriz.

Ancak şu da var ki! Para ihtiyacının pek çok manevi konudan daha önce ve daha sık gündeme gelmesi tebliğ açısından birçok sakıncalara sebep olmaktadır.

Cumadan Cumaya, hatta sadece bayramlarda camiye gelen, diğer ibadetlerinde, hatta iman esaslarında sorunları olan Müslüman kardeşlerimiz ile kurulması gereken ilk iletişim yardım istemek üzerine mi olmalıdır?

Zaten normal zamanda camiye gelmekte zorlanan kişiler, biraz gayret edip camiye geldiklerinde, onlardan para istemek, bazılarının tekrar camiden uzaklaşmalarına sebep olmayacak mıdır?

En başta bu durum, vazifesi sadece namaz kıldırmak değil, insanlara tebliğ etmek olan imamların imajına zarar vermektedir.

Çünkü tebliğ yapacak kişinin öncelikli prensibi ücret istememek olmalıdır.

Bu konuyla ilgili pek çok ayet vardır. Birkaçına bakalım.

“Biz seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. De ki: ‘Ben buna karşılık sizden dileyen kimsenin, Rabbine giden yolu tutmasından başka herhangi bir ücret istemiyorum.' ”   (Furkan 56 -57)

“(Ey Muhammed!) De ki: ‘Bundan (tebliğ görevinden) dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ben kendiliğinden yükümlülük altına girenlerden değilim.' "(Sâd 86)

Bu prensiple hareket eden bir tebliğci, bir hoca efendi, kendisini cemaatine karşı daha rahat hissedecek ve her koşulda doğruları çekinmeden haykırabilecektir.

Bizim binaların maddi ihtiyacından önce, gönüllerin manevi ihtiyacı için çalışan kadrolara son derece ihtiyacımız vardır.

Bugün camide görevli bir imamın ihtiyaçları için maaş alması en doğal hakkıdır.

Zira maaşı olmazsa, vaktini para kazanmak için harcayacak imamlık vazifesini yerine getirmekte büyük sıkıntılar çekecektir. Ancak imamların davet edildikleri cenaze, toplantı, mevlit gibi sosyal cemiyetlerde de para talep etmesi, verilen parayı kabul etmesi, tebliğ görevinin sıhhati açısından son derece sakıncalıdır.

Camilerin maddi ihtiyaçlarını, camide vaaz ve tebliğ için yer alan kürsülerden, minberlerden ayırmak gerekir.

Peki, camilerin maddi ihtiyaçları nasıl karşılanacaktır?

Hz. Ömer'in sırtında erzak çuvallarıyla gecenin karanlığında ihtiyaç sahiplerini aradığını, Osmanlıda zenginlerin, mahalle mahalle gezerek esnaflardaki veresiye defterlerine bakıp, tanımadıkları kişilerin birikmiş borçlarını kapattıklarını birçok kere okumuşuzdur.

Camiye yardım etmek isteyen Müslümanlar, cami dernek başkanının yanına gidip yardımını yapabilirler. Ayrıca camilerde zaten sadaka kutuları yer alır, isteyenler buralara da sadakalarını bırakabilirler. Bu yöntem kendi gayretiyle yardım etmenin unutturulduğu bir toplum için, belki tam olarak yeterli olmayabilir.

Tam çözüm olarak atalarımızın yüzyıllar boyu yaşattıkları vakıf kültürünü, aynı usul ve anlayışla ihya etmektir.

İşte bize lazım olan güçlü vakıflar kurmak olmalıdır.

İstemekten ziyade veren, düzenli geliri olan, İslami davet çalışmalarına destek olan güçlü vakıflar.

Aslında bugün hala tüm ihtişamıyla ayakta duran tarihi büyük camiler olsun, Osmanlı'dan kalma küçük camiler olsun, birçoğu güçlü vakıflara zaten sahiplerdi.

Yakın zamanda azınlıklara devredilen paha biçilmez azınlık vakıf malları gibi, zamanında talan edilen İslami vakıfların arazi ve mülkleri de acilen geri iade edilmedir. Ne yazık ki bu konuda hiçbir hukuki ve siyasi çalışma yapılmıyor.

Nihayetinde bozuk sistem artık değişmelidir. Camilerin ve imamların alan el değil veren el olma zamanı çoktan gelmiştir.

Bu ümmet artık derdinin dinlenmesini, güleryüz başta olmak üzere ufak bir hediyeyi, sıkıntısı varsa giderilmesini hak etmiştir.