23 Ağustos 2016

Tehlikeyi hafife alarak bu karabasandan kurtulmak imkânsız…

Neredeyse her gün onlarca insanın ölmeye başladığı bir terör cenderesinin içine girdik.

Başımıza sarılan, bazı avalların hala ısrarla ‘o kadar da olmaz' dediklerinden daha da büyük bir felâket.

Hainlerin, ruhlarını ve zihinlerini satmışların, çıkarcıların, ganimet derdine düşenlerin göstermemek için çabaladıklarından daha ciddî bir musibet.

O yüzden FETÖ konusunda da artık isim isim, parti parti, kurum kurum, işyeri işyeri net ve kanıtlarıyla aşikâre konuşmadan olmayacak. Üzerimize çullanan karabasandan, fecaatten, faciadan kurtulmak için atılması gereken ilk adım bu.

Henüz cephe savaşı düzeyinde olmasa da eğer bir savaşsa bu yaşadıklarımız, kim yanımızda dost, kim içimizde hain, bilmek gerekiyor öncelikle.

Gösterilmesi gereken ‘kararlılık ve aleniyet' konusunda sokaklara dökülen halk dışındaki siyasetin hali ortada.

Bu işe Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi ‘ölümüne' mücadele etmesi gereken Hükümet kanadında dahi öyle etkili bir mücadele görülmüyor maalesef.

İzliyoruz, duyuyoruz işte.

 ‘FETÖ'nün ne mal olduğunu 17-25 Aralık'tan sonra anladık' dillendirmelerine karşın ne üst düzey bürokrasi ne de siyaset kurumunda ortaya dökülen fazla bir şey yok.

Böylece anladık denilen anlamaların dahi tam manasıyla bir anlama olmadığı da çıkıyor ortaya.

Öyle ya canımızı yakan cehennemi bir örgütün ne olduğu anlaşılmış olunsaydı 15 Temmuz türü bir işgal girişimi olabilir miydi?

Ya da FETÖ'nün beyinlerini ve yüreklerini tutsaklaştırdığı müritleri bu çapta bir terör eylemini göze alabilirler miydi?

15 Temmuz şoku, siyasetçilerimizin anladıklarının Fettullahçıların devlet içinde sadece ‘paralel' bir yapılanma içinde olduklarına inandıklarını gösteriyor. Anlaşılıyor ki FETÖ, devlette kendince mevki, makam derdinde olan ama kontrol edilebilir bir oluşum olarak algılanmış çoğuna göre.

Bu demektir ki o tarihten 15 Temmuz'a kadar FETÖ'nün silahla bir işinin olabileceğini, kanlı bir eylem yapabileceğini çoğunluk aklına dahi getirmemiş.  O yüzden biricik(!) Hizmet Hareketi'nin terör ile yan yana anılması için tam 2 yıl 5 ay 11 gün geçti demek ki.

Evet, hükümet kanadının ‘Fettullah Gülen'in ne yapmak istediğini anladık' dedikleri tarihten onun bir terör örgütünün lideri olduğunun ilan edilmesi için onca zaman aktı bu ülkede.

Hem de Cumhurbaşkanı  Erdoğan ‘tek başına da kalsam bu mücadeleye devam edeceğim' kararlılığıyla kendini adeta parçaladığı bir süreçte.

Daha da acısı var. Paralel Devlet Yapılanması'nın bir terör örgütü olarak kabul edildiği 26 Mayıs 2016 tarihli MGK toplantısı ile 15 Temmuz kanlı işgal girişimi arasında sadece 50 gün yaşandı.

Yani 50 gün daha beklenilse terör ile ilgili ilişkilendirilmeye kıyılmayan bir örgüt, tarihin en kanlı terör eylemini yapmış olacaktı.

İnanılmaz bir avallık mı, akla gelmez metotlarla örgütü gizlemeyi başarabilmişlik mi, bilemeyiz. Onu da FETÖ ile mücadele edenler ortaya çıkarmak zorunda.

Ama bu tarihler arasındaki yaşananların halk için anlamı, çoğunluğun memleketteki birçok kirli, şaibeli ve kanlı işin müsebbibi olarak FETÖ'yü işaret edememiş olduğudur.

Silah, işgal, katliam, ölüm kelimeleriyle anılamayan Fettullah Gülen'in neler çevirmiş olabileceğine dair birçok siyasetçinin zihninin açık olmadığıdır.

 ‘Anladık' denilen tarihlerden sonraki açıklamalarda, röportajlarda FETÖ'yü masumlaştıran cemaat, Hoca Efendi, hizmet hareketi, yardım kuruluşu, eğitim seferberliği kelimeleri yığınla kullanılmışlığı da bunu gösteriyor zaten.

Hizmet Hareketi diye lanse edilenin ne sinsi bir ele geçirme planı olduğunu ne de bu örgütün akla hayale gelmeyecek kötülükleri yapabileceğine dair laf edeni çok değildi.

Oysa bırakalım 17-25 Aralık'tan sonrasını bu tarihten çok çok önceleri dahi bu hareketin ne olduğunun işaretlerini aşikâra söyleyen yığınla insan vardı.

Haydi, o kadar eskiyi bir kenara koyalım 5 Haziran 2015'teki HDP'nin Diyarbakır'daki seçim mitingine atılan bombadan Gaziantep bombasına kadar her olayda ve her bombada, hala toz kondurulmayan FETÖ'nün ve müritlerinin parmağının olabileceğini yazan çok kişi oldu.

O halde eğri oturup, doğru konuşalım artık.

Ak Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk'ün de dediği gibi FETÖ ile mücadele konusunda maalesef hala çok zaaflar gösterildiğini görelim.

İşten el çektirmelere karşın resmi kurum ve kuruşlarda, şirketlere müdahale edilmesine karşın özel sektörde fazla bir şey yapılmadığını söylerken haklı Metin Külünk.  Parti il, ilçe teşkilatlarında, belediyelerde, üniversitelerde, STK'larda pervasızca FETÖ'cüleri koruyan, onları kriptolaştırmaya çabalayanların olduğunu söylediğinde de.

Kimse farklı yöne çekmesin bu değerli uyarıları. Açık ve net olarak birilerinin başımıza salınan belanın büyüklüğünün ve içine çekildiğimiz tehlikenin boyutlarının ısrarla es geçilmesine çabaladığını söylüyor bu uyarılar.

Üzerimize çullanan karabasandan kurtulmayı gerçekten istiyorsak bu eleştiri ve nasihatlere kulak vermek gerekiyor, kızmak değil.