Tekamül

-Ruzname'den; Kelime Günlüğü-

Sular bazılarını alır, bazılarını bırakır hep. Koca taşlardan kopmuş, kayalıkları döven suyun terbiyesiyle unufak olmuşlar. Kendi cinsindense de kayalar da acımaz parçalanmalarına. Dengeye imkân veren ve her seferinde öznesi değişen bu tekrarları hiçbiri kırmak istemez. Sular sonsuza kadar dövebilirmiş gibi yorulmadan, ilk günün azmiyle vurur kayalara, ufalttığı taşlara bir daha vurur ve incelttiği kumlara bir daha bir daha…

Yaradan yarattığı her canlıyı, nesneyi terbiyeden geçiriyor. Terbiye edilenlerin vakti dolunca yeniden çiğler geliyor, sonra onlar da terbiye olmuşların yanında onların uğradığı her türlü hâl içinde bekleşip yontuluyorlar. Vakit dolunca vazife de tamam oluyor. Tekâmül var oluşundan yok oluşa kadar duraksamıyor. Dünyada bir cisim öylece durarak bile zamanın usta yontuculuğunda tekâmül ediyor.

Değişim, dönüşüm, olgunlaşma, büyüme, çoğalma ve müspet anlamda her türlü gelişim tekâmül demek. Aslında burada gelişimi bir seviye miktarına indirgeyemiyorsunuz. Canlı ya da nesnenin kıvamını bulması, doldurması gereken boşluğu doldurması, dünya akışında vazifesine uygun hâle gelmesi en makul izah. Bu insan için kâmil sıfatına ulaşması demek.

Kâmil insan, dünyayı anlamanın, onunla geçinmenin, hoşnut olmanın, saadeti yaşamanın, hüsn misal olmanın, boşluğu doldurmanın, durduğu yerin ve zamanın değerini bilmenin, vazifesinin farkında olmanın, geçinmenin, geçinebilir olmanın, anlaşmanın, anlaşılabilir olmanın, muhabbetin, şefkatin, yarenliğin, kıymetlilere muamelenin, hürmetin, korku ve ümide dair dengenin, dünyalara ve dünyalıklara yaklaşmanın yolunu buluyor. Zira tekâmül ferasete, adalete, iştiyaka, huzura, gayrete, berekete, rahmete vesile…

Manevi âlemden, ilahi terbiyeden rızkını alamamış bir tekâmülden söz edilemez. Çünkü kamil insan olma uyanışının ardından bu uğurdaki öz çabanın yanında, adımları hızlandıracak kalbî yürüyüşün ve Yaradan'a yönelişin mevcut gayreti mayalamasına ihtiyaç var. Hz. Mevlâna, “İlahî güneşin ışığı ile, sıcaklığı ile olgunlaşmayan meyve, şeker kamışı bile olsa ekşidir.” diyerek özetliyor bunu. Dört başı mamur olmaya azmetmiş insanı bütün özverisine rağmen eksik bırakan, o mayadan yoksun olmak.

Tekâmül, insanın kendinde, kendi iradesiyle ve rızasıyla yapabileceği bir devrim. Geçim derdine, günü kurtarmaya, çıkar pazarlıklarına, garantörlüğe, yapmacılığa, duyarsızlığa ve bencilliğe indirgenmiş dünyalık insan profillerinin bütünü bozguna uğratması ve kitle üzerindeki tahakkümünü kırabilecek, dirençli bir devrim… Kargaşaya, toza, kire, pasa, zifire rağmen, gönlünde gülistanlar yeşertebilmenin ve bu gülistan manzaralarıyla kararmış dünyalara şifa vermenin azmiyle yanıp tutuşan bir devrim…

O devrim ki kişiyi işini bitirmiş, nihayete kavuşmuş hissettirmez. Zaten yolcu olduğunu bilen için yol, garip olduğunu bilen için çile bitmez dünya boyunca. Yolcu yolda iyidir diyen için oldum ya da çileyi doldurdum demek, vardım demektir. Fakat yolda olma azmi varma azminin önüne geçen, oldum demez ki…

Kusuru kendinden başka herkeste ve her şeyde arayan için olmak işi çoktan bitmiştir oysa. Hoş görmek küfrü tasdiklemek olarak pazarlanalıberi, küçücük kusurları büyüteçle gören, anlayışsız, hazımsız ve aynı zamanda az pişmiş insanlar oluyoruz. Bunun ise kemalatla, tekâmülle ve en azından tekâmüle niyetle uzaktan yakından ilgisi yok.

Yunus'un her birinde gönlümüzden perdeler kaldıran mısraları da öyle diyor:

Eğer görse idin kendi amelin,

Kimseyi anmaya kalmazdı hâlin.

Bir görsek, Şeytan'ın bacağını kırmış olacağız.

***

Künye: Tekâmül, olgunlaşma, olgunluk; zaman içinde meydana gelen gelişme, gelişim, evrim anlamlarına geliyor. (Kubbealtı Lugatı)