18 Şubat 2016

Teknoloji ve teknik

Batı tekniği bildiğimiz teknik değil, teknoloji. Bizim teknoloji eleştirilerimize aşina olanların bir kısmı “sen de internet kullanıyorsun, teknoloji eleştirilerin ne kadar gerçekçi” itirazında bulunurlar.

Bu itirazda “teknoloji ile düşünsel mânada uzlaşmıyorsan buraları terk et” iması vardır. Buna göre teknoloji taraftarlığının teknoloji eleştirisine tahammülü olmadığı söylenebilecektir. Üstelik teknolojistler (sanırım artık bu terimi kullanabilirim) tekno-uygarlık karşıtlarını “dağda-mağarada yaşamaya” da iten bir zihniyeti de taşıyor olmalılar. Zira, teknolojinin “mağara-dağda yaşama dönemi”nden sonra gelmediğini de bal gibi bilmekteler. Yani tekno-uygarlık karşıtlarına “teknolojiye karşıtsan git de çiftçi ol” diyememektedirler. Niçin? Çünkü teknoloji, çiftçilik-hayvancılık yapmayı da imkânsız kılan bir çölleşme oluşturmuştur. Nitekim bugün ülkede 6360 sayılı yasa ile kurulan büyükşehirlerde köy kalmaması dahi bu zihniyetin tabii hayatı dağa-mağaraya sıkıştırmasının delilidir.

Aslında benim teknolojistlere cevabım daha radikal başka söylemlere aidiyet içindedir. Benim teknoloji eleştirilerimi okuyup da itiraz edenlerin ilk refleksif sorusu “araban var mı?” oluyor. Sorgulayan kişi buradan işine yarar bir cevap alamayınca “e sen de bilgisayar kullanıyorsun hoca” diyerek sıkıştırmaya çalışıyor. Bu kişilere Hz. Musa (as)'nın cevabını vererek tartışmadan çekiliyorum.

Bilindiği gibi Hz. Musa, Firavun'a bu gidişatın doğru olmadığını söyleyince Firavun “Dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi? Sonunda o yaptığın işi de yaptın. Sen nankörün birisin!” (26 Şuara 18-19). Musa (as)'nın cevabı “Başıma kaktığın o nimet ise İsrailoğullarını kendine köle edinmenden dolayıdır” (26 Şuara 22) şeklinde olur ki, bu cevap, bugün dünyada teknolojiye maruz kalan ve bu anlamda köleleşen tüm insanlığa rehber olmaktadır.

Teknoloji eleştirilerimize (hatta buna kent eleştirilerimizi de dahil edebiliriz)  “teknoloji kullanıyorsun (kentte yaşıyorsun), iddialarınla çelişiyorsun” diyerek zaafiyet izafe edenlerin teknolojinin yapısal iktidarını anlamadıkları, teknolojinin bir hegomonya kurduğu ve hatta tabiata saldırı olduğu hakkında bir “bilme”leri bulunmuyor. Bu mantık, teknoloji eleştirmenini kente, ulaşım sistemine, bilgi edinme biçimine, iletişim düzenine, endüstriyel üretim faaliyetine, pazar yapısına mahkum (evet mahkum) bıraktığını “görmüyor.” Bu görmezlik tekno-uygarlık karşıtının söylemi bir şekilde “görünürlüğe kavuşunca” kendi otoriter özünü göstererek onu hayatta kalamayacağı bir mekân-dışılığa sürüyor: mağara-dağ.

Bununla beraber acaba teknolojistler tekno-uygarlık karşıtlarını söylem düzeyinde “sürdükleri” dağ-mağaraya çıkmalarına acana razı mıdır?

Firavun'un uygulamasına bakarsak, Musa (as), kavmini kent olandan kurtarmaya çalıştığında Firavun buna izin vermemişti. Musa (as) ve kavmi denizi geçerek Mısır'dan çıkmaya kalktığında, Firavun kendisi ile savaşmayı düşünmemiş bu ırgatlaşmış toplumu bırakmayacağını ilan etti.

İşin ilginç yanı şudur: Firavun, kendi teknolojisini (teknoloji terimini insanlığı tektipleştiren teknikler olarak anlamalıyız. Zanaatkârın el emeği ile ürettiği ekmek “teknik”tir. Makinaların ürettiği “el değmeden-hijyenik” ekmek ise “teknoloji”dir) İsrailoğulları'nın Mısır'a geri döndürülmesi için araçlaştırdı ve ordusu ile bu kaçak ırgatları yakalamaya girişti. Fakat teknolojisi işe yaramadı ve Musa (as)'nın tekniği Firavun'u alt etti.

Firavun Musa'nın âsâsını yenemedi.

Modern dünyanın teknolojisi de tekniği yenemeyecektir. Fakat hangimiz tekniği istiyoruz?

lutfibergen@gmail.com

lütfibergen (@BergenLutfi) | Twitter