Temaşa-5: Kıyıcılar

-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-

Başlıkta “kıyıcı” ve “temaşa” kelimeleri yan yanayken akla ilk gelen hunharca yok edilmiş kadim manzaralar olabilir. Ama kabul edilmeli ki temaşa, güzel bir manzara seyrinden ibaret değil. Aslında günümüzde her tür akışın takibi, temaşaya ya da aksine dair.

1960’lardan başlayarak en fazla süreli yayınlarda kendini gösteren “medyatik” yaklaşımları, Söylemlerin İçinden isimli kitabında günahıyla sevabıyla masaya yatıran Tahsin Yücel, ortaya öyle bir tahlil çıkarmış ki uydurma işler peşindekileri ve yalancıları diğerlerinden ayırmak için ibretlik tüyolar vermiş. Bu ayırma işinde en belirleyici yönün popülerlik olduğunu anlatmış.

Bu eleştirilerin neticesi ise şuna varmış: “Küreselleşme çağında tüketimin kötüsü olmaz.” Bu cümle sadece bir alıntı olduğu için değil, ironisi sebebiyle ikinci bir tırnak içinde ele alınmalı.

Günümüzde yeterli miktarda tüketilen, talep edilen her şey dikkat çekiyor ve deyim yerindeyse bütün objektiflerin kendisine dönmesini sağlıyor. Uzun uzun çekiştiriliyor, nedenleri ve nasılları konunun uzmanları tarafından tartışılıyor, reklam stantları gibi gündemin en önüne taşınarak bir süre ağızlara sakız oluyor. Ama modası geçtikten, uzmanlar anlatmaktan yorulduktan ve halk izlemekten sıkıldıktan sonra bir bakıyorsunuz ki meselenin üzerinden el çekilmiş ve terk edilmiş.

TV ve radyo kanallarının artışı ile basın-yayını da içine alan yapılanmanın tamamına “medya” dediğimiz günden bu yana kamuoyunun önüne serilen ve tartışmaya açılan konular genelde kayda değer bir neticeye varamıyor.

Serinkanlılığını tamamen yitirmiş olan medya ve sosyal medya, toplumun zıvana kontrolünü de elinde tutacak kadar söz sahibiyken bu sorumluluğunu yerine getirme kaygısından çok uzakta. Hem medya patronları hem de aktif sosyal medya kullanıcıların çoğunluğu için bunun pek bir anlamı yok

Küreselleşme ve tüketim kelimelerini, en çok da kontrolsüzlüğü körüklediklerinden her geçen gün daha fazla tenkitle anıyoruz. Tüketim kanallarının ve bu kanalları besleyenlerin her gün değişen rotası, geleceğe dair kesin hezimetler konusunda sağlıklı fikir edinmeye engel.

Neyse ki her geçen gün daha fazla farkına varılıyor ki reklamla güzel ve faydalı süsü verilen birçok ürünün insan için faydalı hiçbir tabii yönü ve katkısı yok. Bu karanlık iklim içinde niteliksizi nitelikli diye pazarlayanlar ise en nitelikli yalancılar.

Toplumun merakını celbeden cafcaflı basın-yayın organları, şahsiyeti, hayatı, duyguları, acıları, hakikatleri, sosyal kimliği, sorumlulukları, psiko-sosyal gelişimi, sanatı ve edebiyatı bir çalımla yok sayıyor. Bu da sınırını aşmaları demek ama artık kimse yüzlerine vurmakla uğraşmıyor.

Kültürel ve manevî değerlerinden soyutlanan ve uzaklaştırılan nesiller, bugün Batı’nın verdiği komutlara uygun adım itaat eder hâlde. Kadın, eğitim, ekonomi, şiddet gibi çok tartışılan meseleler, bu itaati en çok hissettiğimiz alanlar. Medyamız da bu itaate göre şekilleniyor.

Dünyadaki medya ağlarının da küresel hareketi oluşturuyor. Aslında şiddeti toplumda artıran en önemli unsurun medyanın kendisi olduğu da bir sır değil. Bu ironi bile tek başına, Yücel’in “Küreselleşme çağında tüketimin kötüsü olmaz.” tespitinin somut bir yansıması. Kötüyü tüketerek kötüyü eleştiremez duruma gelecek durumda olan herkes, kötülük karşısında iyilik çığırtkanlığı yapıyor. Görünür olma kaygısının tavan yaptığı dünyada, hiçbir kaygı bu denli ağır basmıyor. Bu çabanın pek kimseye faydası yok. “Kendimi inkâr etsem de saçmalasam da varım ve buradayım” anlamı taşıyor. Bu da ayrı bir ironi.

Toplumdan her kesimini medyanın konusunda bilinçlendirecek uyanış için sarf edilecek her çaba, sözü geçen yapay ve yarın unutulacak moda sloganlardan, samimiyetsiz aktivist manevralardan daha gerçek.

Medya artık tek yönlü işleyen bir sistem değil. Medya kullanımında şuurlanma sağlanırsa kendini inkâr etme yalanına daha fazla kanmamış oluruz. Her söylenilene inanmadığımız gibi, ekranlardaki görsel kirliliğin de üstesinden gelebiliriz.

Görülmeye değer olanı görmek, takip edilmeye değer olanı takip etmek herkesin hakkı.

Popüler anlayışın uzağında, kâr amacı gütmeyen ve art niyetsiz hak arayışlarının temaşasında buluşabilmek dileğiyle…