Temaşa -8: Ahirden Bir Dem
-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-
Güdümleyicilerin epey bir zorlamasıyla günümüz insanı kendi
merkezinden dünyaya komut vermeye şartlanmış durumda. Ne yöne gideceği konusunda
ise gönlü mutmain değil. Çoğu zaman durduğu yerden emin değil. Kimi kendine,
kimi etrafa, kimi de zülfüyâra zarar gelmesin diye meylettiği yerin en yakın eşiğinde
bekliyor. Ne ötesine geçebiliyor ne gerisine gidebiliyor.
Öncesini bilenlerin de malumudur, 2000’ler epey tedirginlik
getirdi hayatlara. Soğuk savaşın sona ermesiyle sarhoşluk yaşayan süper güçler,
kısa zamanda yeni nesil soğuk savaş modelleri türetti. Yükselmeye azmettiren
materyalist âlem, artık ciddi güvenlik sorunlarıyla boğuşuyor.
Merkezi ve yaradılışına sadakati kaybetmiş toplumların
etkisinde yaşayan ve aynı yönergeleri izleyen insanlık için olup bitenlerin her
biri kaygı sebebi. İhtiyacın ötesini arzulamak yeni bir ihtiyaç gibi algılanırken
yeniden temel ihtiyacına odaklanmanın getirdiği bir sarsıntı var. Sonumuz ne
olacak tedirginliği hâkim.
Kişilerin depresyon ve panik tedavisi için çeşitli ilaç ve
terapiler mevcut ve uygulanıyor. Ama toplumun genel depresyon ve panik
durumları için üretilmiş ve uygulanabilen herhangi bir tedavi veya terapi yok. Hele
ki insanların en çok da birbirlerini olumsuzluklar için kışkırttığı sanal
ortamlar için hiçbir çözüm yok. Tepede biri fişi çekmedikçe leyleklerin lakları
devam ediyor. Lakin laklaklar leyleklerinki kadar masum değil.
Kısaca kitlesel sorunları körükleyen birçok tetikleyici
aktif olarak mevcutken, pasif çözümcül yaklaşımlardan söz bile edemiyoruz.
Tavsiyeler havada kalıyor.
O zaman işi eğitime bağlayalım istiyoruz. Nasılsa eğitim
birçok zorunu çözer, kapalı kapıları açar diye düşünüyoruz. Ama günden güne fark
ediyoruz ki eğitim de eskisi gibi değil. Önceden, belirli bir disiplinle
eğitilmiş insanların ideal bir toplumu inşa edebildiği vakiydi. Eğitimcinin
eğitime ihtiyaç duyduğu bir dönemde, idealin ne olduğu tartışılırken eğitimli
insan da artık mutlak güvenli bir toplum kurucu sayılmıyor.
İnsan için en zor olan geriye adım atmaktır. Maddi dünyanın
konforunu artıran teknolojik gelişimin aksaması, geri gitmesi ya da yok olması dünyanın
ve insanlığın kıyameti sayılıyor. Zaten bu konuda dimağlar çoktan eğitildi,
algılar törpülendi. Son 25 yılda dünyalılar o kadar çok distopya izledi veya
dinledi ki belki de tek umudunu, yaşanacağı söylenen nükleer kıyametin ardından
hayatta kalan azınlığa dâhil olmaya indirgedi. Dâhil olabileceğine dair de bir
umudu olmadan…
Ahir zamanda yaşamak, biraz da eşikte beklemek bu yüzden. Toplum
huzursuzluğundan bunalanlar, dünyayı karıştırmakta ve savaştırmakta herhangi
bir payı olmayanlar, haysiyetini diri tutup kendi yağıyla kavrulanlar, sağlam
bir işaretin yolunu gözlüyor âdeta. O işaret kendine ulaşamayacak bile olsa
varsın olmasın diyor. Emaneti layıkıyla teslim edip güzellikle göçmek istiyor.
Gerçek dünyanın eziyetli bir manzarası var artık. Zalim-masum,
katil-maktul arasındaki hakkaniyet ortadan kalktığından beri huzur günden güne
azalıyor.
Modern tıp, bu hasarları gideremiyor tedavi edemiyor.
Kitlesel bozguna, yıpranmışlığa, huzursuzluğa çözüm üretemiyor.
Madem öyle iş başa düşüyor. Niyeti halis ve samimi olan için
dünya daha güzel bir yer. Üzüntülerin ve acıların çözümü daha mümkün. Her şeyi fazlasıyla
var gibi görünen ama iyi ve güzel her şeyi eksik kalmış bu âlemde, iyileştiricileri
tesis etmek için herkes her zamankinden daha fazla çabalamak ve toplumla paylaşmak
zorunda. Elinden gelen her tür iyileştiriciyi paylaşan önce kendi iyileşiyor,
yükünden arınıyor.
Dünyada konfor eksilmesine odaklanmak yerine, eksilen
insanlığı onarmak en güzeli… Bu da en güzel insan manzaralarını inşa etmek
demek.
Daima bol güneşli insan manzaralarınız olsun.