10 Kasım 2021

​Temiz Niyetli, Vatan Duygulu, Memleket Düşünceli

Temiz Niyetli, Vatan Duygulu, Memleket Düşünceli Bir Osman Yüksel Serdengeçti Bu Âlemden

 

Osman Yüksel Serdengeçti merhum bir Türk milliyetçisidir. “Milliyetçilik, bizim için bir vasıta değil, bir gayedir. Millet, vatan, mukaddesat gibi kimsenin itiraz edemeyeceği, hassas, muteber kelimelerin arkasına sığınıp oradan şahsi menfaatlerini müdafaa edenler, bir memleket kadar genişleyen ihtiraslarını yurtseverlik şeklinde gösterip, milliyetçiliği, bu ulvi gayeyi büyük servetlere, yüksek menfaatlere erişmek için vasıta olarak kullananlar vardır. Biz temiz niyetli, vatan duygulu, memleket düşünceli Türk Gençleri, bu türlü bir milliyetçilikten nefret ediyoruz! Bizim milliyetçiliğimiz hususi vagon, bol harcırah, yüksek makam milliyetçiliği değildir. Hakk’a tapan, halkı tutan, yalınkılıç bir milliyetçiliktir. Şu üzerlerinden büyük menfaatlerin ağır silindiri geçmiş, dümdüz olmuş, yol olmuş şahsiyetsizler, şu zamanın kıymet ve kuvvetlerini alkışlayanlar, her ne pahasına olursa olsun biraz daha, bir gün daha yaşamayı kendilerine değişmez düstur edinenler bizden değildirler.”, diyerek düşüncesini ortaya koyarken riyakâr yüzlere ayna tutan, bundan dolayı dokuz köyden kovulan bir adanmış adamdır. O bir ülkenin kurtuluş mücadelesinin hem şahidi hem de sonradan yaşanan sapmalara, yozlaşmalara itiraz eden, yol açmaya çalışan bir mefkûre adamıdır. Bir şiirinde Bu kervan böyle gitmez, diyerek;

'l love you America' yazılı durur duvarda, Donanmalar taşıdı yığın yığın hovarda, Kızlarımız dansetti, salep içtiler barda,

Kimse görmez bunları, haya etmez, ar etmez. Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez

Bankalar mâbed oldu, daktilo sesi dua, Adet oldu hırsızlık, dalkavukluk ve riya,
Yapmayanlar düz yolda kalıverirler yaya ,

Vallahi bilmem amma bu millet iflah etmez,
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez
! demek suretiyle ikazlarına yılmadan her türlü yoldan devam etmiştir. Milliyetçilere Amerikancı iftirası atanlar ve ekonomi putu ile yaşayanlar için Osman Yüksel’in bırakın bilinmesini hatırlanması bile sakıncalı olmalıdır!

Osman Yüksel merhum bir devir şahidi ve hareket adamıdır. Osmanlı son dönemi ile Milli Mücadele ve devamındaki devirde yılmayan bir mücadelenin mümessili olmuştur. Peyami Safa’nın Mahşer romanında “Biliyor musun Nihad Bey, kaç senedir İstanbul'da değilim? Tam sekiz sene! Dile kolay sekiz sene... Tam sekiz senedir karımı da, çocuklarımı da görmedim. Trablus harbinden Balkan'a, oradan Irak'a, nihayet Çanakkale'ye! vallahi, rabbena hakkı için söylüyorum, şimdi, bu rüya gibi geliyor. İstanbul'a kavuşacağımı çoktandır haritadan silmiştim. Şimdi bile buna inanamıyorum. Düşün, yahu, Nihad Bey, sekiz sene bu be, düşün, beni görünce onların duyacakları sevinci düşün!”, dediği hali yaşayan bir milletin çocuğudur, Osman Yüksel. Vatan ve millet mesuliyeti ve hicranı taşıyan temiz niyetli, vatan duygulu, memleket düşünceli bir güzel adamdır. Lakin İstiklal mücadelesi ve mefkûresi sonrasında yaşananlar onda karamsar bir zamana dönüşür: “İlk mektepte okuduğumuz kıraat kitapları, zorla gasp edilmiş, alçakça çiğnenmiş bir vatanın yakılmış, yıkılmış bir yurdun hatıralarıyla dopdoluydu. Zafer neşidelerinin yanında, sönmüş ocaklar, yıkık mabedler, malul gaziler gördük. Okuduklarımız gördüklerimize uyuyordu. Milli Mücadele heyecanı, Kuvayi Milliye ruhu körpe dimağlarımızda silinmez akisler, derin izler bıraktı. Sonradan bu ruh yavaş yavaş gevşedi. Yerini sert, kaba bir materyalizme, kör bir putperestliğe bıraktı. Milli Mücadele heyecanı söndürüldü. Kuvayi Milliye ruhu öldürüldü.”, diyerek olan bitene hayır der. Ölenin ardından hesap sorar. Kaybolan bir ruhu arar durur. Olup bitene dair de susmaz ve konuşur.

Osman Yüksel hayatımızın yeni devirdeki değişimini şu tespitlerle ortaya koyar: “Cemiyete yeni bir hayat iksiri bahşedildi, dünya fani olmaktan çıktı; herkes hayata sarıldı. Tekkeler türbeler kapatıldı. Hacet yerleri park oldu. İnkılaplar, yıkılışlar, çöküşler, yenileşmeler birbirini takip etti. Yedi evliya kudretinde olan padişah tarihe karıştı. Baştanbaşa her şey değişti. Değişmeyen bir şey kaldı: Zihniyet! Çok geçmeden eski şark tembelliği, vurdumduymazlığı tekrar kendisini gösterdi. Tekkelerin yerini kahvehaneler aldı. Hızır Aleyhisselam yerini piyango gişeleri, at koşularına, poker masalarına bıraktı. Yeşil türbeyi kapattık, mavi gişeyi açtık. Falcı kadını kaldırdık, yerine Müzeyyen ablayı oturttuk, ne yaptık, neyi değiştirdik. Sadece kelimeleri. Mukadderat, alın yazısı, kader gibi orta zaman kelimelerinin yerini şans, talih, sürpriz aldılar. İnsanın aklına gayri ihtiyari şu meşhur mısra geliyor: “Âlem yine ol âlem, devran yine ol devran.” Âlem değişti, değişiyor, devranı da değiştirmek zorundayız.” Osman Yüksel kendi zamanının böyle enfes tespitlerle çeker resmini. Arada ona mümasil sesler de duyulmaz değildir. Peyami Safa Mahşer’de, Osman Yüksel’in bahsettiği bu duruma dair bakışını “Ne biçim insan bunlar?.. Ne acaip mahluklar! Bunların mefkûreleri nedir? Ne için yaşıyorlar? Vatanları yok, vicdanları yok, Allah'a da, güzelliğe de, fazilete de inanmıyorlar, bunu anladık peki?.. Para için mi yaşıyorlar? Servetin hududu yok mu? Debdebe için mi yaşıyorlar? İstanbul'da bunun fevkinde hangi saltanat var? Hayır... bunlar için değil hayır, ne vatan, ne vicdan, ne Allah, ne güzellik, ne para, ne debdebe, ne saltanat için, hayır, hiçbiri için değil. Fenalık için, yalnız günah işlemek, yalnız başkalarının ıstıraplarına bir zebani istihzasiyle çirkin çirkin gülmek için, rezaletlerin gübresinde iğrenç bir taaffünle (çürüyüp kokya, bozulma) pişmek için yaşıyorlar. Hay Allah cezasını versin! Çanakkale'de, gözlerimin önünde kafaları futbol topu gibi, koparak havaya fırlayan Türk gençleri bunlar için mi can verdiler?”, cümlelerini iliştiriverir. Yaşanan, bir ülkenin makûs kaderidir. Zihniyet saltanat sürerken kelimeler kostümler değişmiştir sadece. Osman Yüksel’in taaccüp ettiği Peyami Safa’nın ne biçim insan bunlar dediği acayip mahlûklar değişmeyen bir zihniyetin müdafileri olarak vatanın bağrına saplanmış durdular, duruyorlar.  Renkler gözünüzü kamaştırmasın her dona bürünüp ortaya çıkıyor o zihniyet. Müşterek bir zihniyetin müntesibi bu tipler hangi şekle girerse girsin maksat ve gayeleri ile aynı yeri tahripte müttefikler!

Peki, bu itirazların, susmamalarının tüm bunun sonunda ne olmuştur? Bunun cevabını da Osman Yüksel merhum versin: “Hamdolsun her devirden nasibimizi aldık. Hem C.H. Partisi, hem D. Parti, hem M.B.K. devrinde hapishaneleri boyladık. Hem de kaç defa.. Hakikati ketmetmediğimizden, ayıya dayı diyemediğimizden her üç devrin de sanığı olduk.” Onun bir şiirinden mısralarla bitirelim: Zorbalık, cebr-ü şiddet kimseye gık dedirtmez Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez!, Haykırırım hakkı her sözüm ağır olsa da, Şaklasa kamçı, sırtım onmaz yağır olsa da,Duyulmaz mı bu feryat insan sağır olsa da, Bu derde çâre lâzım, nutuklarla iş bitmez, Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez! Milliyetçiliği vasıta kılan, mukaddesatı yol eden üzerlerinden büyük menfaatlerin ağır silindiri geçmiş, dümdüz olmuş, yol olmuş şahsiyetsizler, şu zamanın kıymet ve kuvvetlerini alkışlayanlar, her ne pahasına olursa olsun biraz daha, bir gün daha yaşamayı kendilerine değişmez düstur edinenler fikir çevremizin hangi renginde olursa olsunlar Osman Yüksel’i ve zihniyetini hiç sevmediler. Bazıları onu beline kıravat bağlayan biraz fevri, biraz heyecanlı hatta dengesiz bir tip gibi göstermek, tanıtmak isteseler de o aklı başında, inanmış, mütefekkir ve hareket adamı olan bir Türk milliyetçisi idi. Lakin bu ülkenin gerçek ruhu ve inanları onu hep çok sevdiler. Serdengeçtilere selam olsun. Ruhu şad olsun. el-Fatiha…

Vesselam.