Temiz Niyetli, Vatan Duygulu, Memleket Düşünceli
Temiz Niyetli, Vatan Duygulu, Memleket Düşünceli Bir Osman Yüksel Serdengeçti Bu Âlemden
Osman
Yüksel Serdengeçti merhum bir Türk milliyetçisidir. “Milliyetçilik,
bizim için bir vasıta değil, bir gayedir. Millet, vatan, mukaddesat gibi
kimsenin itiraz edemeyeceği, hassas, muteber kelimelerin arkasına sığınıp
oradan şahsi menfaatlerini müdafaa edenler, bir memleket kadar genişleyen
ihtiraslarını yurtseverlik şeklinde gösterip, milliyetçiliği, bu ulvi gayeyi
büyük servetlere, yüksek menfaatlere erişmek için vasıta olarak kullananlar
vardır. Biz temiz niyetli, vatan duygulu, memleket düşünceli Türk Gençleri, bu
türlü bir milliyetçilikten nefret ediyoruz! Bizim milliyetçiliğimiz hususi
vagon, bol harcırah, yüksek makam milliyetçiliği değildir. Hakk’a tapan, halkı
tutan, yalınkılıç bir milliyetçiliktir. Şu üzerlerinden büyük menfaatlerin ağır
silindiri geçmiş, dümdüz olmuş, yol olmuş şahsiyetsizler, şu zamanın kıymet ve
kuvvetlerini alkışlayanlar, her ne pahasına olursa olsun biraz daha, bir gün
daha yaşamayı kendilerine değişmez düstur edinenler bizden değildirler.”, diyerek düşüncesini ortaya koyarken riyakâr
yüzlere ayna tutan, bundan dolayı dokuz köyden kovulan bir adanmış adamdır. O
bir ülkenin kurtuluş mücadelesinin hem şahidi hem de sonradan yaşanan
sapmalara, yozlaşmalara itiraz eden, yol açmaya çalışan bir mefkûre adamıdır.
Bir şiirinde Bu kervan böyle gitmez,
diyerek;
'l love you America' yazılı durur
duvarda, Donanmalar taşıdı yığın yığın hovarda, Kızlarımız dansetti, salep içtiler
barda,
Kimse görmez bunları, haya etmez,
ar etmez. Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez
Bankalar mâbed oldu, daktilo sesi
dua, Adet oldu hırsızlık, dalkavukluk ve riya,
Yapmayanlar düz yolda kalıverirler yaya ,
Vallahi bilmem amma bu millet iflah
etmez,
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez! demek
suretiyle ikazlarına yılmadan her türlü yoldan devam etmiştir. Milliyetçilere
Amerikancı iftirası atanlar ve ekonomi putu ile yaşayanlar için Osman Yüksel’in
bırakın bilinmesini hatırlanması bile sakıncalı olmalıdır!
Osman Yüksel merhum bir devir şahidi
ve hareket adamıdır. Osmanlı son dönemi ile Milli Mücadele ve devamındaki devirde
yılmayan bir mücadelenin mümessili olmuştur. Peyami Safa’nın Mahşer romanında “Biliyor musun Nihad Bey, kaç senedir
İstanbul'da değilim? Tam sekiz sene! Dile kolay sekiz sene... Tam sekiz senedir
karımı da, çocuklarımı da görmedim. Trablus harbinden Balkan'a, oradan Irak'a,
nihayet Çanakkale'ye! vallahi, rabbena hakkı için söylüyorum, şimdi, bu rüya gibi
geliyor. İstanbul'a kavuşacağımı çoktandır haritadan silmiştim. Şimdi bile buna
inanamıyorum. Düşün, yahu, Nihad Bey, sekiz sene bu be, düşün, beni görünce
onların duyacakları sevinci düşün!”,
dediği hali yaşayan bir milletin çocuğudur, Osman Yüksel. Vatan ve millet mesuliyeti
ve hicranı taşıyan temiz niyetli, vatan duygulu, memleket düşünceli bir güzel adamdır. Lakin İstiklal mücadelesi ve mefkûresi
sonrasında yaşananlar onda karamsar bir zamana dönüşür: “İlk mektepte okuduğumuz kıraat kitapları,
zorla gasp edilmiş, alçakça çiğnenmiş bir vatanın yakılmış, yıkılmış bir yurdun
hatıralarıyla dopdoluydu. Zafer neşidelerinin yanında, sönmüş ocaklar, yıkık
mabedler, malul gaziler gördük. Okuduklarımız gördüklerimize uyuyordu. Milli
Mücadele heyecanı, Kuvayi Milliye ruhu körpe dimağlarımızda silinmez akisler,
derin izler bıraktı. Sonradan bu ruh yavaş yavaş gevşedi. Yerini sert, kaba bir
materyalizme, kör bir putperestliğe bıraktı. Milli Mücadele heyecanı söndürüldü.
Kuvayi Milliye ruhu öldürüldü.”, diyerek
olan bitene hayır der. Ölenin ardından hesap sorar. Kaybolan bir ruhu arar
durur. Olup bitene dair de susmaz ve konuşur.
Osman Yüksel hayatımızın yeni
devirdeki değişimini şu tespitlerle ortaya koyar: “Cemiyete yeni bir hayat iksiri bahşedildi, dünya fani olmaktan çıktı;
herkes hayata sarıldı. Tekkeler türbeler kapatıldı. Hacet yerleri park oldu.
İnkılaplar, yıkılışlar, çöküşler, yenileşmeler birbirini takip etti. Yedi
evliya kudretinde olan padişah tarihe karıştı. Baştanbaşa her şey değişti.
Değişmeyen bir şey kaldı: Zihniyet!
Çok geçmeden eski şark tembelliği, vurdumduymazlığı tekrar kendisini gösterdi.
Tekkelerin yerini kahvehaneler aldı. Hızır Aleyhisselam yerini piyango
gişeleri, at koşularına, poker masalarına bıraktı. Yeşil türbeyi kapattık, mavi
gişeyi açtık. Falcı kadını kaldırdık, yerine Müzeyyen ablayı oturttuk, ne
yaptık, neyi değiştirdik. Sadece
kelimeleri. Mukadderat, alın yazısı,
kader gibi orta zaman kelimelerinin yerini şans, talih, sürpriz aldılar. İnsanın aklına gayri ihtiyari şu
meşhur mısra geliyor: “Âlem yine ol âlem, devran yine ol devran.” Âlem değişti,
değişiyor, devranı da değiştirmek zorundayız.” Osman Yüksel kendi zamanının
böyle enfes tespitlerle çeker resmini. Arada ona mümasil sesler de duyulmaz
değildir. Peyami Safa Mahşer’de, Osman
Yüksel’in bahsettiği bu duruma dair bakışını “Ne biçim insan bunlar?.. Ne acaip
mahluklar! Bunların mefkûreleri nedir? Ne için yaşıyorlar? Vatanları yok,
vicdanları yok, Allah'a da, güzelliğe de, fazilete de inanmıyorlar, bunu
anladık peki?.. Para için mi yaşıyorlar? Servetin hududu yok mu? Debdebe için
mi yaşıyorlar? İstanbul'da bunun fevkinde hangi saltanat var? Hayır... bunlar
için değil hayır, ne vatan, ne vicdan, ne Allah, ne güzellik, ne para, ne
debdebe, ne saltanat için, hayır, hiçbiri için değil. Fenalık için, yalnız
günah işlemek, yalnız başkalarının ıstıraplarına bir zebani istihzasiyle çirkin
çirkin gülmek için, rezaletlerin gübresinde iğrenç bir taaffünle (çürüyüp
kokya, bozulma) pişmek için yaşıyorlar. Hay Allah cezasını versin!
Çanakkale'de, gözlerimin önünde kafaları futbol topu gibi, koparak havaya
fırlayan Türk gençleri bunlar için mi can verdiler?”, cümlelerini iliştiriverir. Yaşanan, bir ülkenin
makûs kaderidir. Zihniyet saltanat sürerken kelimeler kostümler değişmiştir
sadece. Osman Yüksel’in taaccüp ettiği Peyami Safa’nın ne biçim insan bunlar
dediği acayip mahlûklar değişmeyen bir zihniyetin müdafileri olarak vatanın
bağrına saplanmış durdular, duruyorlar. Renkler
gözünüzü kamaştırmasın her dona bürünüp ortaya çıkıyor o zihniyet. Müşterek bir
zihniyetin müntesibi bu tipler hangi şekle girerse girsin maksat ve gayeleri
ile aynı yeri tahripte müttefikler!
Peki, bu itirazların, susmamalarının
tüm bunun sonunda ne olmuştur? Bunun cevabını da Osman Yüksel merhum versin: “Hamdolsun her devirden nasibimizi aldık. Hem
C.H. Partisi, hem D. Parti, hem M.B.K. devrinde hapishaneleri boyladık. Hem de
kaç defa.. Hakikati ketmetmediğimizden, ayıya dayı diyemediğimizden her üç
devrin de sanığı olduk.” Onun bir şiirinden mısralarla bitirelim: Zorbalık, cebr-ü şiddet kimseye gık
dedirtmez Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez!, Haykırırım hakkı her
sözüm ağır olsa da, Şaklasa kamçı, sırtım onmaz yağır olsa da,Duyulmaz mı bu
feryat insan sağır olsa da, Bu derde çâre lâzım, nutuklarla iş bitmez, Ey
meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez! Milliyetçiliği vasıta kılan,
mukaddesatı yol eden üzerlerinden büyük menfaatlerin ağır
silindiri geçmiş, dümdüz olmuş, yol olmuş şahsiyetsizler, şu zamanın kıymet ve
kuvvetlerini alkışlayanlar, her ne pahasına olursa olsun biraz daha, bir gün
daha yaşamayı kendilerine değişmez düstur edinenler fikir çevremizin hangi renginde olursa
olsunlar Osman Yüksel’i ve zihniyetini hiç sevmediler. Bazıları onu beline
kıravat bağlayan biraz fevri, biraz heyecanlı hatta dengesiz bir tip gibi
göstermek, tanıtmak isteseler de o aklı başında, inanmış, mütefekkir ve hareket
adamı olan bir Türk milliyetçisi idi. Lakin bu ülkenin gerçek ruhu ve inanları
onu hep çok sevdiler. Serdengeçtilere selam olsun. Ruhu şad olsun. el-Fatiha…
Vesselam.