14 May 2016

Ter dökmek yerine kan dökmeyi tercih eden muhalefet…

Koca bir toplumun üzerine çöreklenmiş bir şahsiyet deformasyonu yaşıyoruz hep birlikte.

Öyle ki ne istenilen hızda kalkıp, silkelenmemize el veriyor ne de yıllarca bir ileri gitse mutlaka beş geri gitmekten bitap düşmüş bir ülkenin kendi dinamiklerine dönebilmesine imkân.

Başlangıçta insanları güldürüp, eğlendirdiği muhakkak bir komedi hali, bütün kavramların yer değiştirip, asıl yerlerine oturma sürecinde, gittikçe kabak tadı veren bir ıstıraba dönüşmüş durumda.

İlginçtir, tarihe 'ce' dediği noktadan bu yana iflah olmaz bir ısrarla, hayata tersinden bakma hali, memleketin biraz rahat görmesinden sonra daha bir celallenip, daha bir çıktı rayından.

Bütün bir memleket adeta içeriden ve dışarıdan arsız bir saldırı altında –ki sebebini bilmeyen kendi bihaberliğine yansın.

Nicesi gibi bu ülkeyi de, kârı her daim kendi hanelerine yazılan projeler için yıllardır şarttan şarta koşturmaya mahkûm edip,  şamar oğlanına çeviren Batılı zebanileri buradaki rollerini anlamak kolay, işlerini yapıyorlar.

Ülke, kurulan onca tuzaktan sıyrılıp, kendi ayakları üzerinde durmayı öğrendikçe sihirlerinin yok olup gideceğini iyi biliyorlardı çünkü. Bütün çıldırma hallerinin ardında kahrolası düzenlerine yükseltilen her itirazın, onların gerçekte birer kâğıttan kaplan olduklarını dünyaya ilan ediyor olması.

Yıllarca yüzlerine takıp, insanları dolandırdıkları demokrat, modern, çağdaş ve hak-hukuk bilir maskelerinin düşüp, bütün çirkinliklerinin görünmesinden sonra başka ne yapacaklardı ki?

Şükür ki onları gördük ve ne mal olduklarını anladık.

Fakat kendisine giydirilmiş deli gömleğini üzerinden çıkarmaya çabalayan bir ülkenin üzerine, dışarıdan gelen düşmanca saldırıları aratmayan bir bedbahtlıkla çöreklenen ve adına muhalefet (!) denen kesimlerin sürekli öfke kusmasının sebebi hikmeti ne?

Çok uzatmadan söyleyelim bunun sebebi; Başta CHP olmak üzere AK Parti hükümetine saldıran bütün kesimlerin düşünce kaynaklarının kendini her daim iktidar görmüş bir anlayıştan beslenip, palazlanıyor olmasıdır. Yani bizdeki muhalefet-iktidar ilişkisine hala yanlış bir algının etkisiyle tersten bakılıp, anlamaya çalışılmasından dolayıdır onca zaman yaşananlara bir anlam verilemesinin nedeni.

Sağda, solda her ağzını açanın muhalefet-iktidar tanımlamalarına hep aynı yanlışın etkisiyle vurgu yapıyor olmasından dolayı hem ‘muhalefet' diye bellenen kesimin asıl derdinin anlaşılması eksik kaldı hem de AK Parti ve Erdoğan'a Cumhuriyet tarihinde eşi görülmemiş bir nefret duyulmasının sebebi.

Oysa geçenlerde Hüsamettin Arslan Hoca'nın da yazdığı gibi bu ülkede muhalefet-iktidar ilişkisi de tıpkı İdris Küçükömer'in Türkiye'de sağ ve sol kavramlarının ters oturduğunu, CHP'nin aslında sağ bir parti olduğunu iddia etmesindeki kadar ters.

O yüzden bugün hala mal bulmuş mağribi gibi davranıp 'Türkiye'de bir muhalefet sorunu var' diye ortaya laf atanlar bilsin ki böyle ne bu ülkeye kendince şekil veren dinamiklerin farkına varılabilir ne de ülkenin üzerine çöreklenen cendere anlaşılabilir.

Oysa bugün Kılıçdaroğlu'na ‘Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz' diyebilme cesareti veren de…

En son Alman Bild Gazetesine söylediği gibi, her fırsatta ülkesinin Cumhurbaşkanını ‘Benzeri görülmemiş' bir diktatör olarak ilan etme arsızlığını yaptıran da CHP'nin 80 yıllık iktidarda olma halidir, müzmin muhalefet olması değil.

Ya da bugün her vekilini zıvanadan çıkaran bedbahtlık halinin ardında, CHP'nin genlerine sinen iktidar olma alışkanlığının kaç zamandır AK Parti'nin muhalifliğinde sarsılıp, dağılmasına duyulan düşmanlık yatmaktadır.

Başka bir deyişle, kurulduğu günden bu yana, kendi partisel ilke ve prensipleriyle yönetilen bir ülkede oynadığı ana muhalefet partisi rolünün, AK Parti'nin sisteme muhalif karakteriyle bir yalan olduğu ortaya çıktığı için artmaktadır Kılıçdaroğlu'nun pervasızlığı.

1983 seçimlerinde Turgut Özal'ın, Boğaz Köprüsü'nü satma vaadine karşı, Halkçı Parti Lideri Necdet Calp'in ‘Satamazsınız beyefendi, sattırmayız!' çıkışından bu yana tam 33 yıl geçti.

Bu 33 yılda CHP'nin bir milim de olsa ülkenin daha özgür, daha refah, daha demokratik olması adına dostlar alışverişte görsün türü boş kabadayılıklar yapmaktan başka bir şey yaptığını söylemek neredeyse imkânsız.

Üstüne muhalif görünümlü iktidarlarıyla statükoyu, vesayeti savunup, bunca zaman değişmeme konusunda direnen bir partiye muhalefet denmesinin saçmalığından dolayı koca bir toplum, üzerine çöreklenmiş bir şahsiyet deformasyonunu yaşadı yıllarca.  

Peki, bu kendini kitlelere hala muhalefet diye yutturan, kapalı kapılar ardındaki iktidar sahiplerinin bedbahtlığı bitebilir mi?

 ‘Kan dökmek' yerine memleketin kalkınıp, daha gelişmesi için ‘ter dökmek' gerektiğine gönülden inanmadıkları sürece çok zor.