VF kat sol
VF kat sağ

04 Mart 2016

Terör örgütüyle demokratikleşme

Demokrasinin tam olarak ne anlama geldiği özellikle yaşadığımız Gezi Parkı hadisesinden sonra daha fazla tartışılmaya başlandı ve demokrasi deyince neyin anlaşılması gerektiği demokrasi havarileri tarafından farklı şekillerde dile getirildi. Demokrasi nedir? Genel oylarla belirlenen bir rejim midir? Parlamenterizm ya da başkanlık veya yarı başkanlık sistemi midir? Çoğunluk ilkesine mi dayanır yoksa azınlık haklarının çoğunluk egemenliği karşısında korunması anlamına mı gelir? Yoksa yalnızca siyasal hakların ve yurttaşlık haklarının yasal olarak korunması mıdır? Demokrasi anayasal egemenlik midir? Bunların hepsi ya da birkaçı mıdır?


Demokrasi sözcüğü yüz yıl kadar öncesinde, hatta daha eskilere gidersek Platon döneminde bugünkü gibi müspet bir anlama gelmiyordu. Yozlaşmaya çok yakın, alt sınıfların, lümpenlerin, toplumun sefil kesiminin ideolojisiydi. Yunan'da Sokrates'i ölüme götüren de demokrasiydi. Bugün ise demokrasi müspet bir sözcük. Demokrat olmak övülen, istenen, takdir edilen bir özellik. Yalnızca Batı ülkelerinin demokrat olması değil, üçüncü dünya ülkeleri, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin de demokratikleşmesi beklenen bir şey.


Demokrasinin "iyi bir toplumla" özdeşleştirilmesi elbette bir yanılgı ve tartışmaya açık bir iddia. Bununla birlikte demokrasinin üç temel soruya cevap verdiğini veya cevap vermekte diğer rejimlerden biraz daha iyi olduğunu söyleyebiliriz.


İlk olarak demokrasi yaşadığımız toplumda şiddete başvurmadan değişim yaratmayı nasıl sağlayabileceğimiz konusunda bize mantıklı bir cevap ve bir metot verir. Ünlü düşünür Karl Popper demokrasiyle ilgili en net tanımlardan birini yapıyor: "kan dökmeden yönetimden özgürleşmeye imkân tanıyan rejim." Demokrasilerde şiddete başvurmadan iktidarları düşürmek, alaşağı etmek mümkündür ve demokrasinin alamet-i farikası da budur. Oyunu kurallarına göre sırayla oynamak. İktidarın seçimler yoluyla, yani demokrasi oyunuyla değişmesi.


İkinci olarak demokrasi halkın yönetime nasıl ortak olabileceğinin kurallarla belirlenmesidir. Ve üçüncü olarak da demokrasinin, iktidarda olanları denge denetleme sistemiyle halkın nasıl denetleyebileceğine ve iktidarlarını kötüye kullanmalarını nasıl engellenebileceğine dair bir metodu vardır. Başka rejimlerde olmadığı şekilde yönetimi denetlemeye imkân sağlar.


Medyada uzun bir süredir HDPKK'yı siyasi olarak meşrulaştırmaya yönelik girişimler söz konusuydu. Yine aynı çevreler çözüm sürecinin tekrar başlaması için terör örgütü ve devleti aynı masaya davet ettiler. Kürt halkı için sözde demokrasi çağrıları gündemi meşgul etti fakat bu çağrıların görmediği şey HDPKK'nın şu temel paradoksudur: Kürt halkı için demokrasi isterken şiddete başvurmak. Demokrasi şiddete başvurmaksızın bir iktidarı alaşağı etmenin yöntemiyken, Kürt halkı için sözde daha fazla demokratikleşme beklentisinde olan bir örgütün şiddete başvurması, şiddeti meşru görmesi onu demokratikleşme açısından çıkmaza sokmaktadır. O zaman önünde tek bir yol var demektir ki bu da şiddeti kurucu hale getirmek, yani kendi egemenliğindeki yeni ve bağımsız devlet yapılanmasının kurucu unsuru haline getirmektir. Demokrasi değil, ya bağımsızlık ya ölüm! Üstelik demos, yani Kürt halkı barikatlarda ölmek istemediği için kaçarken, örgüt militanlarıyla demosu baskı altına almaya çalışarak sözde meşruluğunu dayandıracağı Kürt halkını da tamamen anti demokratik yöntemle zor kullanarak yola getirme arzusundadır. Demokrasi için bütün anıtı demokratik yöntemlere başvurmaktadır.


Sol, Kemalist sol medyada bas bas bağırıyor, devlet katliam yapıyor diyor bildiri yazıyor, uluslararası kamuoyuna diyor ki çatışma dursun, demokratik süreç başlasın. Güzel fakat böyle bir şiddet örgütü hangi demokratik süreci yönetebilir veya ona tam anlamıyla katılabilir. Devletler barışı sağlamayı denerler. Türkiye Cumhuriyeti devleti de çözüm süreci ile bunu denedi. Yine deneyebilir ve deneyecektir. Fakat gelinen bu aşamada terör örgütü tamamen silah bırakıp çekilmeksizin barış masasına oturmak mümkün gözükmemektedir çünkü örgütün asıl istediği şey, Kürtlerin daha fazla demokratik hakka kavuşması değil, mevcut devletten bağımsızlık ve yeni kurulacak bir Kürt devletidir.