13 Haziran 2018

Terra Nullius zihniyeti yahut sömürgeciliğin aklı

Bir makuleyi anlama ve öngörebilmenin yolu yapı ve zihniyetini doğru teşhis ve tespitten geçer. Sömürgecilik ve benzeri meseleleri idrak için doğru yöntem de bu olmalıdır. Münferit olayların içinde kaybolmadan, onları bir laboratuvar gibi kullanıp bunlardan umumi neticelere varmak zihniyet tahlili bakımından makul ve müstakim bir yol olacaktır. Tanımadığınızı öngöremezsiniz.  

Sömürgeciliği bu manada anlamak için İngilizlerin Avustralya'yı sömürgeleştirme sürecindeki zihniyetine bakmak aydınlatıcı olabilir; burada karşımıza ilk olarak Darwin çıkar. Charles Darwin'in mahut Evrim Kuramı'nda öne sürülen, güçlünün zayıfı evrim yoluyla yutmasına atıfta bulunan ve bu kuramı pratik olarak yaşama geçiren ve Avusturalya'ya 1788'den itibaren egemen olan sömürgeci İngiliz yönetimi, kendilerini üstün ırk olarak görmekteydi. Bu yeni kıta İngiliz sömürgecileri için, bir Terra Nullius  (sahipsizler ülkesi) sayılıyordu. Yani İngilizler, kendilerinden önce binlerce yıldır burada yaşayan bu topluluğun hak ve hukukunun bu yeni İngiliz sömürgesi üzerinde hiç bir etkisi olmadığını öne sürüyordu. (http://www.serenti.org/ingiliz-somurgeciligi-ve-aborjin-soykirimi/) Bu bakış açısının tek bir yer ve kıta için söz konusu olmayacağını tespit yola doğru yerden başlamak olacaktır.

Avustralya'dan kısa bir süreliğine başka bir sömürge Mısır'a geçelim. O dönemde Başbakan olan William Ewart Gladstone 1882 yılında İngiliz Parlamentosunda eline Kur'an-ı Kerimi alarak yaptığı konuşmasında Mısır Müslümanlarını kastederek, “Bu Kur'an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur'an'ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız” dediği, İngiliz Avam Kamarasındaki konuşmasıyla, İngiliz siyasetinin esasını dile getirmiştir. İnsan unsurunu çoraklaştırmak yanında bu zihniyet, geleneksel aklın temel ve esas kaynaklarını yok ederek yahut yozlaştırarak, yerlileri kendilerine yabancı kılarak yahut kendilerine sömürgecinin gözünden bakan bir sınıf var ederek amaca ulaşmak yolunda gayret eder. Bunu bilmek yolda bize faydalı olacaktır.

Aborjinler sömürgecilerin en ağır darbelerinden birini yiyen bir halktır. İngiliz İmparatorluğu'nun Avustralya'yı sömürgeleştirmek için uyguladığı soykırım yöntemleri arasında hem en acımasızı, sömürge yönetimi tarafından güvenlik gerekçesiyle hayvan avına çıkar gibi yerli insan avına çıkmaktı. Avda yakalanan yerlilerin kelleleri kesilip torbalara konuyordu. Avın başarılı geçtiğinin bir kanıtı olarak, kesilen yerli kelleleri herkesin görebileceği bir ortamda sergileniyordu. Hatta bazı direnen veya kesin boyun eğmeyen önemli yerli kahraman Lider Pemukway gibilerinin kellesi ise, Avustralya Sömürge Valisinin yerlilere karşı yapılan bu yasal görevini ne kadar başarılı yerine getirdiğinin bir kanıtı olarak Londra'ya, Merkezi Hükümete gönderiliyordu. Bu tür olayların açıklamalarına, 1883 yılında İngiliz Hükümeti Yüksek Komiseri olan Hamilton Gordon tarafından, Gordon'un şahsi dostu da olan zamanın Başbakanı, Mısır vesileyle bahsettiğimiz, William Gladstone'a yazılan raporlarda da yer veriliyordu. (http://www.serenti.org/ingiliz-somurgeciligi-ve-aborjin-soykirimi/) Durduk yere Aborjin avukatlığı mı diye soran olursa hayır diyeceğim insanlık davasının soruşturması sadece. Bir zihniyetin kurbanlarının adı değişse de aynı yöntemin mekânı farklı, akıbeti benzer kurbanlarıdır onlar. Bosna'da giden canlarımızla Aborjinlere kıyanların Rezzân en-Neccâr'ı şehit edenlerin farkı var mıdır?

İngilizlerin Avustralya katliam dökümü için ünlü soykırım araştırmacısı ve tarihçi Ben Kiernan'a bakarsak 1788'de sömürgeleştirme başladığında kıtanın yerli nüfusu 750.000 idi. 1911 yılına gelindiği zaman soykırım sonucu yerlilerin nüfusu 31.000'e kadar düşmüştü. Çoğu 1789, 1829-1831 yıllarında İngilizlerin getirdiği çiçek, tifo, dizanteri, tüberküloz, difteri, grip ve benzeri hastalıklardan ve sömürgecilerin, yerlilerin un ve yiyecek tayınlarına zehir katmasından dolayı kırıldı. Binlercesi ise sömürge güçleri tarafından katledildi. (http://www.serenti.org/ingiliz-somurgeciligi-ve-aborjin-soykirimi/) Yolumuza devam ederken karşımıza Çanakkale çıkar.

İşte bu zihniyet Türk'ün karşısına Birinci Dünya savaşında dikildi. Çanakkale Savaşı'na ilişkin Churchill'in  “Türkler insan değil, barbar oldukları ve bu nedenle üzerlerinde zehirli gazlar kullanılabileceği…” iddiası görülmektedir. Bu düşüncesine karşı çıkan Kraliyet Hava Kuvvetleri Komutanlığına yazdığı ikna mektubunda ise; “medeni olmayan barbar kabilelere karşı zehirli gaz kullanabiliriz. Üstelik düşmanın bunu üretme ve kullanma kapasitesi yokken zehirli gaz kullanılmasından yanayım...” şeklinde ısrarını da bildirmiştir. Bunun insanlık suçu olduğunu söyleyip itiraz edenlere Türklerin insan olmadığını, barbar ve gelişmemiş bir kavim olduğunu anlatıyordu kendi kafasınca... Burada evrim kuramınca Aborjine bakan ile Türkiye'yi Terra Nullius görenin aynı zihniyet olmadığı söylenebilir mi? Mehmetçikleri esir kamplarında krizol maddesiyle kör ederken de aynı zihin devreye girmiştir. Barbar ve gelişmemiş bir kavim Türkler…

Bunu sadece İngilizler mi yaptı? Elbette hayır bu bir milliyet değil zihniyettir. Bunun diğer bir örneğini Müslüman Kırım Tatarları ile Hristiyan Volga Almanlarına Sovyet döneminde Stalin zihniyetinin uyguladığı sürgün ve katliamlarda da görmek mümkündür. Camileri ve kiliseleri ahır yapılan, vatanlarından sökülüp atılan bu iki halk farklı kültür kodlarında olsa da müşterek bir insanlık düşmanlığının mazlum mağdurları oldular. Çünkü Türklere, Kızılderililere ve Aborjinlere bakan çarpık zihnin, şeytani nazar onlara da ayırt etmeksizin terra nullius ahalisi olarak bakıvermişti. Rus, İngiliz vs. hangi zihin bu nazara dâhil olursa karşısındaki için mukadder son mahut tekniklerle gerçekleşecektir. Sömürgeci bir millet değil bir zihniyettir.

Hastalık bulaştırmak, katletmek dışından sömürgeci zihnin en bedel ödeten yöntemi ise devşirmeleri ve mankurtlar üzerinden hedef yapıyı Truva atlarıyla mahvetme taktiğidir. Kendi ülkesini terra nullius'a döndürenler hepsinden fecidir. Yolun sonunda kendimizi tanıyamaz ve tarif edemez hale gelmişsek oyun aleyhimize bitmiş demektir.  

Medeniyetçi milliyetçilik kendi zemininde bunları görüp insanlığa dönüşün çağrısıdır.

Vesselam