03 Şubat 2019

Teşekkür ve Veda

2016 Ekim sonuydu.

Can Kemal Özer ağabey ile Fatih'te Okumuş Adam sokağında karşılaştık.

Birbirimizi tanıyoruz ama ne yaparsın modern zamanlar, yüz yüze ilk kez karşılaşıyoruz.

Hemen sarıldık birbirimize ve kendisini ofise davet ettim.

Çok uzun sohbet ettik.

15 Temmuz daha yeni olmuş.

Sıcak gündem en yoğun şekilde devam ediyor.

O gece kendisiyle Twitter'dan haberleşmiş ve onun tavsiyesi ile gece 02.30'da Vatan Caddesi'nden Saraçhane'ye İBB'yi darbecilerden kurtarmak için can kardeşlerim Bilal Arslan ve Kadem Aslan ile ara sokaklardan koşarak nasıl mücadele ettiğimizi anlatmıştım.

Ülkenin ana gündeminin yanında mimarlık, medeniyet, sanat, tarih ve benzeri konular 30 yıl önce de üvey evlat muamelesi görürdü. Şimdi de politikanın ve rantın ağır ve vahşi dişleri arasında sadece bir oy ve popülizm kapısı olarak görülüyor maalesef.

Neymiş; Selçuklu motifleri olacakmış, Osmanlı kemerleriyle donatılacakmış, Selçuklu kartalı konulacakmış, Osmanlı tuğrası işlenecekmiş, birkaç kündekâri de oldu mu işlem tamam.

Velhasıl baktı ben dertliyim.

‘Bizim gazetede yazar mısın?' dedi.

Beni yakından tanıyan dostlarımın iyi bildiği; son on yıldır ‘hayatımı anlamlandırmak ve frene basmak' şeklinde tanımladığım duruş, bana üniversitede ders vermek imkânı tanımış ve şimdi bu teklif de ikincisi olacaktı.

Hiç tereddüt etmeden kabul ettim.

Kemal ağabeyin şu sözü çok ilginçti: ‘bir yıl yazarsın ve dersin ki daha ne kadar çok yazacak konu var'.  

İlk başlarda öyle olmadı tabi.

On yazıyı görür müyüm dedim önce.

Sonra ellinci yazıda kutlama yaparız dedim kendi kendime.

Elhamdülillah tam 100 yazı yazmışım 2 yılda!

Hepsini büyük bir heyecanla, şevkle ve özenle yazdım.

Hatta programım, yazı yazmama göre şekillendi çoğunlukla.

Öncelikle basit tekrara düşmek istemedim.

Daha sonra mimari ve kültür alanından uzaklaşmamaya çalıştım.

İkircikli tavır sergilemeden eleştiri yaptım.

Cesurca bilgi üretmeye gayret ettim.

Ülkemizin geçirdiği siyasi ve sosyolojik değişimlerin daralttığı alanda “iyiler ve doğruların gerçekleri söylemesi engellenirse kaos ve helak gelir” ilkesinin gerçekleşmemesi için gayret ettim.

Zaten “marifet yalan söylememek değil gerçeği gizlememekmiş

Bazı arkadaşların “korkmuyor musun?” sorusu bende sadece garip bir kamçı oluşturdu.

Zaten yazdıklarım da ortada, düşüncelerim de duruşum da.

Yazılar beraberinde konferansları getirdi ve üçüncü mücadele alanımda ortaya çıkmış oldu.

2018 senesinde on tanesi TV programı olmak üzere otuzun üzerinde konferans verdim.

Tüm bunların sonunda bu köşedeki gayretimin sonuna geldim ve bu durum birçok teşekkürü ve vedayı gerektiriyor.

Her şeyden önce bu imkanları bana tanıyan Allah'a hamdolsun.

Sonra Kemal ağabeye beni bu yazı ve edebiyat dünyasına soktuğu ve destek olduğu için teşekkür ederim.

Tabii ki okuyucularıma çok teşekkür ederim.

Karşılaştığımızda “yazılarınızı okuyorum” cümlesi benim için en büyük hazinelerdendir.

Yazı editörüm ve benim tüm titizlik yükümü çeken Fırat İpek kardeşime teşekkür ederim.

Tabii ki imkân buldukça yazılarımı okuyup imla hatalarını düzelten sevgili karım Fatma hanıma ve canım kızım Erva'ya.

Bu bir son değil tabi.

Yazılarıma aynı grubun diğer gazetesi Milat'ta devam etme imkânı veren Ali Adakoğlu kardeşime teşekkür ederim.

Yeni yazılarda görüşmek üzere.

Allah'a emanet olun.