VF kat sol
VF kat sağ

18 May 2016

Tıp, beslenme ve eskatoloji- 2

Ahir zamandaki yapısal krize dair belki de Rasülullah (s.a.v.)'in en çarpıcı ve modern hali pür melâli bütün veçheleri ile gösteren hadisi şudur: “Köylüler şehirlere akın edecek ve ne idüğü belirsiz deve çobanları bina yaptırmakta birbiri ile yarışacak!” 

İnsan ve maddi manevi ihtiyaçları konusundaki bilinçsizliğe ve bu bilinçsizliğin semirmesi hakkında muhteşem bir kadraj... 

‘Ne alaka' denilebilir ama hadis bir parça İbn-i Haldun geleneği minvalinden, modern deyimle sosyal bilimsel açıdan irdelendiğinde çarpıcı gerçekler açığa çıkar. Öncelikle hadisin bize uyarısı şehrin insanı medenileştiren,medenişleştiricihasletlerinin bozulacağı, şehrin adeta köylüler tarafından istila edileceği gerçeği.

Devasa bir köye dönüşmüş şehirde mülk de bir bedeviler insan gruplarının eline geçecek. Ve bunların da ana amacı bina yapmak, bina edinmek, emlak merkezli işlerle mülkü toplamak olacak. İrfan, tefekkür ve dini hakikatlere erişme çabası yerini emlak zenginliği çabasına bırakacak. Dünyayı fazla kurcalamaya gerek yok, İstanbul'un ve diğer büyük şehirlerimizin son otuz yıllık tarihini incelediğimizde Rasülullah (s.a.v.)'in bizi yeni insan tipi ve bu tipin duyarsızlığına karşı uyarısı ile irkiliriz. Bu duyarsızlık ya ahlakı umursamayan ya da dinin, ahlakın, hakikatin anasırını kendi dünyevi çıkarları adına kullanan bir canavara dönüşmüştür.

İnsan unsurunun, Âdemoğlunun kaygısı ile kaygılanan birçok insan ve faaliyetlerinin neden desteklenmediğini, temel insansı faaliyetlerdenken nasıl böylesine umursanmadığı gerçeği yukarıdaki paragrafın satır boşluklarında somut bir şekilde hissedilebilir.

Beslenme ve sağlık bilinci merkezli bir çok girişimde neden iki sıra ötesinde insan toplanmaz ve kitlenin maddi zenginliği ile boşalan salonlar arasındaki doğru orantının sebebi de ilk parağrafımızdadır. 

Garip olanı bu bilinçsizlik, herhangi bir değere sahip olmadığından ya da neyin bir değer olduğunu fark etme imkânı bulamadığından kendini bazen büyük bir bilinç gibi teşhir ediyor. Beslenme konusunda ki birçok uyarı dikkate alınmazken bu konuda çabalayan insanların birçok faaliyeti desteklenmezken, zahmet edilip bir iki sayfalık raporlar dahi incelenmezken, birkaç içecek firmasının ürünlerinin saçma şekillerde protesto edilmesi büyük bir dini milli iktisadi ve tıbbi kazanım gibi gösteriliyor.

Netice odaklı olmayan, bir çözüm sunmayan lakin sürekli gündemde tutulan domuz ürünleri ve helâl besin tartışmaları bu iddiamızın en büyük ispatı. Dindar olduğunu iddia eden kitleler de seküler yığınlar gibi beslenme meselesini sadece bir zayıflama ve sağlık davası olarak algılıyor; oysa beslenme ve etrafındaki tüm faaliyetler net ifade ile sünneti seniyeye uyum sağlama çabasıdır ve zaten insan sünnet seniyyeye uyum sağladığında ekmel beden sağlığına erişir.

Hatta beslenme mücadelesi Müslüman olmayan ama bilinçli gayrı Müslim araştırmacılar tarafından dahi herhangi bir sağlık meselesi olarak algılanmaz. Beslenme bilimi fıtrattan kaynaklanan ve ruhun hallerinin bedene, bedenin hallerinin ruha etkileri meselesi mevzunun fizik öteliğine daima değinir. Beslenme ve sağlıklı yaşam konusuna özellikle eğilmiş birçok batılı bilim adamı ve araştırmacının zamanla Budizm, Hinduizm, Şamanizm gibi doğu dinlerine yönelmeleri bir tesadüf değildir. Tesadüf olmayan başka bir şeyde Deccal hizmetçisi bir çok gıda üreticisi ve geliştiricisi firmanın bedeni zehirleyerek ruhun uhrevi imkânlarını azaltma kaygısıdır. Mü'minlik iddiasında bulunan geniş insan yığınları bina dikme ve emlak toplama kaygılarını, Sünnet-i Seniyyeyi ihdas kaygılarına evirmeden iddiacısı olduğumuz ümmeti Muhammed (s.a.v.) çerçevesinin ne kadar içindeyiz bunu zaman gösterecek.