VF kat sol
VF kat sağ

10 Nisan 2019

Toplumlarda Ölür İnsanlar Gibi

Toplumun özü insandır ve toplumun niteliği insanın niteliği ile aynıdır. İnsan nasıl ki doğar, yaşar ve ölür, toplumlarda doğar, yaşar ve ölür. Medeniyetler tarihi bunun örnekleriyle dolu.

Toplumun ölümü iki şekilde olur. Birincisi biyolojik ölüm ikincisi ise manevi ölümdür. Eğer bir toplumda doğum oranları düşükse, yeni doğan kişi sayısı ölen kişi sayısından daha fazla ise biyolojik ölüm başlamış demektir. Bu duruma örnek olarak bugünün batılı toplumları gösterilebilir.

Texas Üniversitesi öncülüğünde yapılan ve 2016 yılında sonuçları yayınlanan bir araştırmada, Avrupa kıtasındaki 17 ülkede ölen insan sayısının doğan insan sayısından daha fazla olduğu belirtiliyor. Araştırmaya göre, Avrupa kıtasındaki şehirlerin yüzde 58'inde, Amerika'daki şehirlerin ise yüzde 28'inde ölen kişi sayısı, doğan kişi sayısından daha fazla. Avrupa'da ölümler Almanya, Macaristan, Hırvatistan, Romanya, Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti'nin yanı sıra İsveç ve Baltık Ülkelerinin çoğunda doğumları aşmış durumda (https://phys.org/news/2016-01-people-europe-dying-born.html).

Bir toplumun manevi olarak ölümü ise, inanç sisteminin ve ahlakın zayıflaması, değer ve normların yok olması, kültürün unutulması, bireysel yaşama eğiliminin artması, maddenin ve paranın egemenliği ile olur. Toplumun manevi olarak ölümü biyolojik açıdan ölümüne göre daha uzun süreli ama daha kesin ve daha yıkıcı olur.

Rahatın, tembelliğin, konforun, haz odaklı yaşamın ve tüketimin törpüleyerek küçülttüğü toplumlar, büyük ideallere ve büyük amaçlara talip olabilirler mi? Büyük ideallere sahip olmak, emek vermeyi, mücadele etmeyi ve çile çekmeyi gerektirir.

Oysa bugün ki kaygılarımız ve kavgalarımız daha çok yaşam standartlarımızı yükseltmeye, unvanlarımızı büyütmeye, hesap bakiyelerimizi şişirmeye dair. Yalnızca kendisi için yaşayan, sadece bireysel hırslarını ve arzularını önceleyen modern insan, toplum olma kabiliyetini her gün biraz daha yitirmektedir.

Nasıl ki toprak, bitkilerin ve ağaçların tutunduğu zemin, beslendiği kaynak ise, toplumunda tutunduğu ve beslendiği kaynaklar vardır. Bu kaynaklar ne kadar sağlam ve müspet olursa toplum da o kadar sağlam ve uzun ömürlü olur.

Milyonlarca ve hatta milyarlarca insanı bir arada tutan, uyum içinde yaşamasını sağlayan ortak değerler vardır. Mesela inanç gibi, kültür gibi, gelenek gibi. Bugün modern kültürsüzlüğün istilası altındaki ortak değerlerimiz her gün biraz daha yıpranmakta, kaybolmakta yerini bize ait olmayan, başka kavramlara başka kültürlere bırakmaktadır.

Bizi Çanakkale'de zafere ulaştıran şey toplum olma, aynı değerler etrafında birleşebilme şuurumuzdu. Bugüne dek ayakta kalmamızı sağlayan, milli ve manevi değerlerimizi yaşama ve yaşatma gayretimizdi. Biraz dikkatli bir nazar ile bakıldığında ülkemize yönelik dış kaynaklı saldırıların ortak değerlerimizi yok etmeye yönelik olduğu kolaylıkla görülebilir.

Bu süreçte özellikle aile kurumu, çocuklar ve gençler hedef alınmaktadır. Aile kurumunun zayıf olduğu bir toplumda çocukların ve gençlerin modernizmin dehşetli saldırılarına karşı koyması ve direnmesi mümkün değildir. Bu yüzden, çocuklarımıza ve gençlerimize sahip çıkmalıyız. Çocuklarımızı ve gençlerimizi koruduğumuzda, aile kurumunu ve birliğini güçlendirdiğimizde geleceğimizi de korumuş olacağız.

Medeniyetler tarihi mütemadiyen, ölen toplumların hikayelerine tanıklık etmeye devam edecektir. Kendi değerlerine sahip çıkan, değerlerini yaşayan ve gelecek nesillere aktaran toplumlar var olmaya devam edecektir. Bizim varoluş ve yok oluşumuzu da milli ve manevi değerlerimiz uğruna vereceğimiz mücadelemiz belirleyecektir.

Vesselam…