TOPLUMSAL AYRIŞTIRMA ARACI OLARAK KUŞAK SINIFLAMALARI
Sistematik, planlı ve küresel boyutta bir kurgu olarak karşımızda duruyor, kuşak sınıflamaları. Her kuşağın diğer kuşağın üyelerini “ezik”, “demode”, “ilkel” ya da “çağ dışı” gördüğü bir toplumsal ayrışma zemini oluşturuluyor. Yakın zamanda çeşitli sosyal medya ortamlarında birbirine giren Y ve Z kuşağının üyeleri bu durumun en somut örneği. Zavallı çocuklar ve gençler gerçek adeta bir kutsalı savunur gibi savunuyorlar bu sanal metaforları.
Kuşaklar hakkındaki ilk çalışmalar ise Fransız
filozof Auguste Comte tarafından yapılmıştır. Kuşak sınıflaması temel olarak, Sessiz
Kuşak (1925-1945), Bebek Patlaması Kuşağı (1946-1964), X Kuşağı (1965-1979), Y
Kuşağı (1980-1995), Z Kuşağı (1996-2010), Alfa Kuşağı (2010-2025), Beta Kuşağı,
Gama Kuşağı, Delta Kuşağı… şeklinde yapılmaktadır. Yani sizde benim gibi
1980 ile 1995 yılları arasında doğmuşsanız “Y” kuşağında yer alıyorsunuz.
Peki! İnsanları bu şekilde “kuşaksal bir ayrışmaya”
sokmanın hikmeti nedir?
Bunun birkaç nedeni olduğunu düşünüyorum. Böyle
bir kuşak sınıflaması ile öncelikle toplumsal ve bireysel ayrışmanın zemini
hazırlanıyor. Özellikle son yıllarda çocuklar ve gençlerde belirgin bir
şekilde görülen bu kuşaksal aidiyet duygusu onları diğer kuşaklarla çatışmaya,
ayrışmaya ve diğer kuşakların değer ve normlarını reddetmeye sürüklüyor. Öyle
ki bazıları bunu adeta bir kutsal değer gibi içselleştiriyor ve savunuyor.
“Sen
farklı bir kuşaksın, senden önceki kuşaklarla anlaşman, onlar gibi düşünmen,
onların hoşlandığı şeylerden hoşlanman kısacası onlar gibi inanman ve yaşaman
mümkün değil” fikrini benimseyen çocuklar ve gençler, anne babasına,
kendisinden büyük aile bireylerine ve arkadaşlarına karşı otomatik bir isyan ve
başkaldırı mekanizması geliştirerek kendisine yeni bir çatışma alanı
oluşturuyor. Bu da beraberinde önyargıları, kavgaları ve
ayrışmayı getiriyor.
Bu
evrensel kurgunun bir diğer amacı ise küresel baronların servetlerini
artırmaktır. Önce X, Y, Z vb. kuşaklar oluşturuluyor. Kitleler bu fikre
alıştırıldıktan sonra her bir kuşağın nasıl giyinmesi, nasıl beslenmesi, nasıl görünmesi
ve ne tür hobilerinin olması gerektiği söyleniyor. Üzerine yapıştırılan “kuşak etiketini”
içselleştiren ve adeta kimliği gibi algılayan çocuklar ve gençler bu
tavsiyelere göre yeni bir yaşam biçimi inşa ediyorlar. Öyle ki mesaj gönderirken herhangi bir duygu için kullanması gereken
“emoji” bile tasarlanıyor sistemi kuranlar tarafından. Şayet söylediğimi
abartılı buluyorsanız “Z Kuşağı, Y Kuşağının Favorisi Olan 'Gülerken Gözünden
Yaş Gelen' Emojiden Nefret Ediyor” şeklindeki habere göz atabilirsiniz
(https://www.webtekno.com/z-kusagi-gulerken-gozunden-yas-gelen-emojiden-nefret-ediyor-h106426.html).
Nesiller
arasında çeşitli farklılıklar olduğunu kabul etmekle birlikte bunun bir ayrışma
ve çatışma aracına dönüştürülmesini doğru bulmuyorum. Doğum yılı ve çevresel faktörleri temel alarak evrensel kuşak
sınıflamaları yapmanın bilimsel ve gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Kalıtım,
çevre, zaman, gelişim özellikleri, ilgi ve yetenekler, sosyo-ekonomik
özellikler, inanç ve kültür gibi pek çok farklı değişken etkilidir, kişilik
gelişimi sürecinde.
Trzesniewski ve Donnellan (2017) tarafından yapılan
araştırmanın sonuçları da kuşak sınıflamalarını yalanlıyor. İlgili araştırmada
1976 ile 2006 yılları arasında Amerika’daki liselerde eğitim alan 477.380
çocuğa ait anket verileri incelenmiş ve çocukların “bencillik, kendini geliştirme, bireycilik, özsaygı, kontrol odağı,
umutsuzluk, mutluluk, yaşam doyumu, yalnızlık, anti sosyal davranış, çalışarak
veya televizyon izleyerek geçirilen zaman, politik aktivite, dinin önemi ve
sosyal statünün önemi” gibi
özelliklerinde 30 yıllık bir süreçte çok düşük düzeyde bir değişim olduğu görülmüştür.
Kuşak
sınıflamalarının toplumları küresel düzeyde değiştirme, dönüştürme ve
nihayetinde tek tipleştirme projesi olduğunu düşünüyorum. Sözlerime merhum
Mehmet Akif’in dizeleriyle son verirken, anne babaları ve ilgili kurumları bu
küresel senaryoya karşı duyarlı olmaya davet ediyorum.
“Girmeden tefrika bir millete, düşman
giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top
sindiremez.”
Vesselam…