04 Mart 2021

TOPRAK İNSANI ÇAĞIRINCA

Topraktan var olmuştu insan ve ancak toprağa yakın durduğu müddetçe huzur bulabilirdi. Fakat aldandı, ölümsüzlüğe, gökdelenlere, beton kaplı şehirlere merak saldı. Toprakla arasına çelik kafesler, beton duvarlar ördü. Belki de ölümü hatırlattığı için uzaklaşmıştı topraktan. Fakat bir gün toprak, ansızın geri çağırdı insanı.

 

Tüm unvanlardan, yapaylıklardan ve ayrıcalıklardan arındıran, karşı konulamaz bir çağrıdır, ölüm. Her canlının, mutlak riayet edeceği sonsuzluk aleminin, alemlerin Rabbinin çağrısıdır bu.  Her şey bir gün aslına rücu eder ve insanda öz yurduna yani kara toprağa döner, toprak onu geri çağırdığında.  

 

İnsanlar geçip gidiyor gözlerimizin önünden, tıpkı denizlere akıp giden dereler, ırmaklar misali. Geriye suretler kalıyor. Suretlerde başka bir ölümlüye emanet. Oysa kısacık ömrüyle ölümsüzlüğe talip olmuştu insan. Heyhat, bu ne büyük bir yanılgı ve hüsrana uğramış bir ticaret. Kısacık dünya hayatı için vazgeçtiğimiz sonsuzluk alemi, işte çağırıyor bizi.

 

Modern şehirde ölümü unutturmak üzerine kurulmuştu tüm panayırlar. Daha fazla yaşamak formülü satışa çıkarılmıştı yetkili eczanelerde. Gün be gün çürüyen bedenlerini gerdirmekle meşguldü, insanlar. Zira insanın kabının değerli olduğu, kalbinin ise unutulduğu bir medeniyetti bu! Etiketler yapıştırılmıştı tüm mutlulukların üzerine. Fakat henüz satın alabilen olmamıştı, ölümsüzlüğü.

 

“İnsan dünyaya bir kere gelir, öyleyse tüm hazları sınırsızca yaşamalıdır”, ideası nakış nakış işleniyordu genç dimağlara. İnsanı ve insanlığı, maziyi ve atiyi çürüten bu zehirli sarmaşık bir heyula gibi dolaşıyordu şehirlerin üzerinde. Gazete ilanlarına, telefon mesajlarına sığdırılmıştı hüzün ve gözyaşı içermeyen taziyeler. Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.

 

Fakat ölüm, toprağın çağrısı tüm perdeleri yırtıp ansızın çıkagelir bir gün. Dünyanın geçici hevesleriyle efsunlanmış gözlerden geriye, pişmanlık dolu bakışlar kalır. İşte şurada hiç giyilmemiş kıyafetler, duvarda asılı kalmış hikayeler ve harcanamamış yığın yığın servetler. Sonra ötelerden kutlu bir ses yankılanır kulaklarımızda; “Asra yemin ederim ki; İnsan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır” (Asr Suresi- 1-3. Ayet). Evet aldandık, bu dünya bakidir sandık. Dünya ve ahiret hayatını düzenleyen ölümü unuttuk, sıradanlaştırdık.

 

Geçen her gün, her ay ve her yıl bizi biraz daha yaklaştırıyor ölüme.

 

İnsan, gündüz ve gece mütemadiyen yürürken ve menzili de belli iken niçin varacağı yer için, ebedi yurdu için bir hazırlık yapmaz?

 

Bizler ölümün bir son değil tam aksine yeni bir başlangıç olduğunu biliriz ve buna iman ederiz. Öyleyse yaşamımızı da buna göre düzenlemek mecburiyetindeyiz. Zira insan sadece dünya için yaratılmamıştır. İnsana dünya hayatıyla sonsuz saadeti ve sonsuz eziyeti elde edebilme ayrıcalığı verilmiştir.

 

Görmek isteyen için yaşam ve ölüm, nice duyulası sırlar taşır. Lakin bu sırlar kalbi henüz katılaşmamış olanlara aşikâr olur. Dilerim çok geç olmadan yaşamın ve ölümün sırlarına vakıf olalım ve az bir karşılık için ebedi hayatımızı helak etmeyelim. Kalan ömrümüzün, geçen ömrümüzden daha hayırlı, daha sağlıklı ve huzurlu geçmesi niyazıyla…

 

Vesselam…