14 Kasım 2016

Trump’ın seçimi; üst akıl ve ‘vurucu timi’ elitler yine görev başında…

Yıllardır ya fiziki işgallerle ya ayarttıkları yerli görünümlü zavallılar aracılığıyla dünyanın her bir köşesini kafasına göre şekillendirmeye çalışan ‘üst akıl' şimdilerde kendisiyle meşgul.

Katıp karıştırarak her ülkeye zorla demokrasi(!) götürme merakını bugünlerde ülkesinde gidermeye çalışıyor.

‘Allah'ın sopası yok ki' diyesi geliyor insanın. Yıllardır hem kendi vatandaşlarını hem de dünya haklarını demokrasinin beşiği yalanıyla kandıran ABD, demokrasi konusundaki sahteliğini gizleyemez durumda.

En basit bir seçimi dahi hilelerden ve şaibelerden uzak yapabilmeyi beceremiyor artık. Öyle ki Başkanlık için yarışan iki liderden biri her fırsatta seçimin hileli olacağını anlatmakla geçiriyor kampanyasını. Halkın büyük çoğunluğu ise seçimin adil olacağına inanmadığını beyan ederek izliyor o şatafatlı seçim hazırlıklarını.

Herkesi şaşkına çeviren seçim sonuçlarının ardından da binlerce insan bırakın yazıp çizmeleriyle sokaklara dökülüp, oraya buraya saldırmalarıyla sonuca itiraz ediyor şimdilerde.

Bizlerin hiç yabancısı olmadığı bir şekilde bir kesim, bir başka kesimin siyasi tercihinin üstüne gelmesini içine sindiremiyor.

Bu yüzünden ABD sokakları alev alev… Bugüne kadar kendilerince cahil cühela takımı dedikleri ülkelerdeki görüntüler üst aklın sokaklarında sergileniyor.

Donald Trump'ın başkanlığını kabul etmeyen göstericiler, ABD bayrağını yakmaktan polisle çatışmaya, çevrede bulunan dükkânları kırıp dökmekten kan dökmeye kadar kendilerine öğretilen bütün demokratik(!) yöntemleri kullanıyorlar.

Yalnızca kendi vatandaşlarınca da değil, Clinton'ın politikalarının kendilerine yakın olduğuna inanan her Batılı ülkede de Trump'ın seçilmesine dönük şiddetli bir hazımsızlık sergileniyor.

Batı medyası da ortalıkta politik, sosyal, sanatsal ve kültürel elit havasında dolaşanlar Trump gibi birinin seçilebilmiş olmasını, ona oy verenlerin cahil ve geri kalmış kesimler olabileceğiyle avutuyorlar kendilerini.

Her fırsatta demokrasinin nimetlerinden ve yararlarından bahsedenler tiksindirici bir üstenci dili kuşanıp, artık seçim gerektiren hiçbir işin sıradan insanların tercihine bırakılmamasını dillendirebiliyorlar.

Anlayacağımız bizdeki ‘dağdaki çoban ile bir profesörün oyu aynı olmamalı' diyen avallara benzeyenler epeydir özendiğimiz demokratik(!) ülkelerde de fazlasıyla görülüyorlar. Her beğenmedikleri seçim sonucundan sonra ciddi ciddi herkesin seçme hakkının olmaması gerektiğini söyleyecek kadar pervasızlık almış başını gidiyor.

Hoşlarına gitmeyen seçim sonucunu aynı kompleksli dille reddederken argümanları da hep aynı ‘demokrasi cahil cühela halka bırakılacak kadar değersiz değildir.'

Aslında bu yaklaşım, her ülkenin elitist kesimine enjekte edilmiş durumda. Üstelik yalnızca kendi ülkelerinde yapılan seçim sonuçlarına karşı geliştirdikleri bir reaksiyon değil elitist kesimlerin bu arızalı bakışı. Ben bilirim havalarıyla dünyanın her yerinde her halkın tercihine dil uzatabiliyorlar.

Üç yıl süren Başkanlık dönemi, General Pinochet'in liderliğindeki bir askeri darbe ile son bulan Salvador Allende'nın ardından Amerikalı diplomat ve Başkan danışmanı Henry Kissinger'ın söylediklerini hatırlayalım.

‘Ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamazdık. Bu tür meseleler, ülke seçmenlerinin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir.'

Hep böyle düşündüler. Siyasi, sosyal veya kültürel tabanlı olsun her elit kesimin gösterdiğinin aksine farklı alternatiflere yönelen seçmenlerin, yaptıkları tercihler maalesef her zaman aynı zorbalıkla karşılaştı.

Kendi destekledikleri adaylarının kazanmamasını cahil çoğunluğun aydın azınlığa tahakkümü olarak algılayacak kadar demokrasi fukarası olanlar, halkın ‘Seçme Hakkı'nın gözden geçirilmesini dahi önerebiliyorlar artık.

Nasıl ki dün Şili, Allenda'yı seçen Şili halkının cehaletine(!) veya Mısır, Mursi'yi seçen gericiliğe(!) bırakılmayacak kadar önemliydiyse, bugün ABD'de de Trump'ı seçen cahil ve geri halkın tercihine bırakılmayacak kadar önemli akıllarınca.

O vakit her türlü müdahale ya da sonucu değiştirecek anti demokratik ve gayri ahlaki kumpaslar hem gerekli hem de mubah onlara göre.

ABD'nin en saygın haber dergilerinden Newsweek, tarihi bir sürprize imza atan Trump'ın başkanlık koltuğuna hiç oturamayacağını açık açık yazabiliyor. Hatta gerçekleşmesi muhtemel ihtimalleri sıralarken, demokrasi beşiği ülkelerin demokrasiyi istediklerinde nasıl rafa kaldırabileceklerini resmedebiliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan haklı. Amerikan üst aklı sandıkta alt edilemeyen Trump'ın seçilmiş olmasını içine sindiremiyor.

İnsanların gerçek sorunlarını, kaygılarını, beklentilerini anlamak yerine, kendi dar kalıpları üzerinden demokrasiyi 3-5 yılda bir yapılan seçimlere indirgeyen elitler ise üst aklın efsunlanmış vurucu timi gibi çalışıyor.

Öyle ki derdine düştükleri demokrasinin prensiplerine saygı da yine koyun, göbeğini kaşıyan, dağdaki çoban diye her fırsatta aşağıladıkları insanlara kalıyor.