15 Ocak 2018

Tuğrul Bey’den umrana

Selçuklular İslam'ın ufuklarında göründüklerinde yani Cend'e geldikleri sırada, Maveraünnehr bölgesinde Samaniler, Gazneliler ve Karahanlılar arasında dâhili bir hâkimiyet çekişmesi vardı. Siyasi tagallüp davası bölgenin yerleşik büyük güçlerini diğerinin toprağına taarruz eder hale getirmişti. Dâhildeki bu manzaranın yanında İslam Dünyası hilafetinin merkezi başka bir sarsıntıyla malul idi: Şii Büveyhiler, Bağdad'dı güdümlü bir hale getirirken, Şii Fatımiler diğer yandan yükseliyordu. Hülasa İslam dünyası yine siyaset ve mezhep çekişmeleri ile yaralıydı.

Bu şartlarda yeni ve birleştirici bir asabiyenin doğması gerekiyordu. İşte bu vaziyette Tuğrul Bey'in Oğuzları Selçuklular olarak, bölgede büyük asabiyelere boyun eğdirerek müstakil bir alanda devletlerini kurdu. Bu zuhur eden yeni güç Tuğrul Bey sultanlığında bölgedeki siyasi dağınıklığı toparlama yoluna girmiş, şii hâkimiyeti altında sarsılan Bağdad'ı kurtarmıştır. Tuğrul Bey dönemi İslam sancağının Araplardan Türklere intikalini temsil etmesi bakımından ayrıca önemlidir.

Şerefi üzerinde müttefik kalınan bir nesep, bir boy olarak Oğuzlar asabiyenin meşru zemininde yükselirken cesaret, iyiliğe ve hayra yatkın olmak noktasındaki istidat ve liyakatin doğru yönetilebilmesi ile teşekkül eden asabiye gayesi olan mülke doğru gelişeceği değişimi mümkün kılındı. Böylece Oğuz nesebinden Selçuklu sebebi doğmuş oldu! Toprak ve dinin zaman ruhunu oluşturduğu bir çağda Oğuzların cesur askeri nitelikleri, onların samimi ve sahih dindar yapılarıyla birleşerek Selçuklu Devletini ve çağını kurdu. Oğuz asabiyesini Selçuklu Devleti kılan esas buralarda aranmalıdır. Kendi dinamiklerini doğru yönlendirme, şartları idrak ile zamanın lehte ve aleyhteki getirdiklerinin doğru yönetme, asabiyenin yani bilkuvve potansiyelin liyakat şartları ve tavırlarını doğru geliştirip dönüştürerek mülke/devlete giden yolu açarken, şehirleri bu yolda istihdam ile bedavetin hadaret şekline tahavvülünü kurarak bilfiil bir hareket haline getirmek Selçuklu mucizesinin esaslarındandır. Devlet zuhur ederken medeniyet çerçeveli bir medine ile Selçuklu umranı teşekkül etmiştir. Bu süreçte Oğuz göçerleri Selçuklu şehirlileri haline geldiler!

Tuğla, alçı ve çinin bezediği şehirler eskimeyen bir yeninin, sürekliliği içinde yenilebilmenin numunesi oldular. Türk-İslam ruhunun maddi sahadaki teşekkülünün bir tezahür alanı ilme çok önem veren bir medeniyetin bahçesinde teşekkül eden bir umran olmak hasebiyle Selçuklu medreseleridir. Bunlar maddesi kadar işleviyle de bu yeni çağın merkezinde yer aldılar. Bu cümleden Nizamiye medreseleri ve Gazzali fenomeni Selçuklu dünyasının nasıl bir hadaret/medeniyet ve medine kurduğunun, umranın nasıl teşekkül ettiğinin en esaslı tezahürlerindendir. Siyasi ve mezhepsel çözülme gündemlerini terse çevirerek bir bütünleşme hali var eden Selçuklular gelecek bin yılın nizamının yol haritasını da çizmiş oldular.

Süreklilik içinde değişim ve yenilenme Selçuklu olgusunun en mütemeyyiz hallerinden olarak hemen dikkate değer. İşte bu büyük zamanın esası İbn Haldun kavramlaştırması içinde izlendiğinde manzara nazarımıza çok şey anlatmaya başlayacaktır. Bu yolun nihai tezahürü Osmanlıların dünyasında benzer dinamiklerle zuhur eden realite aklımıza konuşmaya başlar. Türk Devletinin büyük tarihinin kurucu ve en dinamik dönemlerinin ahvalindeki esaslar İbn Haldun zaviyesinde zamanı tefsire devam ediyor. Bu açıdan Tuğrul Bey Orta zamanlarda bilkuvvelerimizin bilfiile dönüştüğü tavırların başlama sürecinin başı olarak görülürse sadece bir devletin değil bir çağın kurucusudur dense yanlış olmayacaktır. Böylece tarihte, Türklerin Türkistan'daki büyük gücü Oğuzlar/Türkmenler temelinde, Selçuklularla İslam medeniyeti çatısında, sürekliliğin dâhilindeki yenilenmeyle Oğuz asabiyesi/maddesi yeni suretine/umranına ulaşarak/Selçuklu Devleti, Türkiye ile neticelenen süreci yaşanacaktır.

Bir göçebe toplumun, Oğuzların, bir medeniyet milletine, Selçuklulara, dönüşümünün adıdır Tuğrul Bey, umranın beyidir. Anadolu'nun ruhu da burada teşekkül eder.

Not: Vefat eden Türk Ocaklı büyüğümüz Yücel Hacaloğlu'na Allah'tan rahmet dilerken, kıymetli eşi Türkan Hacaloğlu hanımefendiye taziyelerimi sunarım.