01 Ocak 2016

Türkçe Kur’an mı var behey şaşkın?

Kimseyle didişmek, tartışmak niyetinde değilim. Bunun dinen uygun olmadığı kanaatindeyim, ayrıca bu, “insaf”a da uygun bir davranış olmayacaktır. Evet, konumuz Kur'an meâlleri.

Müfessir değilim, muhaddis değilim, akaid ve kelamda da ihtisasım yoktur. İlk gençliğimden beri başta Kur'an olmak üzere okuduğum eserler, beni malumat sahibi yapsa da, yüce hakikatlerin manasına nüfuz etmek daha büyük emeği, daha uzun soluklu çalışmalar yapmayı, daha derin ilim ve tefekkür sahibi olmayı gerektirir. Fikirlerin ayağa düşürüldüğü dönemlerde en büyük kabahat, onları bu haliyle didiklemek kolaycılığıdır. Evet, tam olarak kolaycılık.

Müslümanların ta en başından beri Kur'an'ı anlamak gayretinde olması, yalnızca takdir edilecek bir davranış değil, aynı zamanda bir vecibedir. Sahabîler döneminden beri Kur'an'ın rehberliğiyle hayatına yön vermek isteyen Müslüman toplumu, mukaddes kitabı en iyi şekilde öğrenmeye çalışmış, hayatında tatbik etmek için büyük bir titizlik göstermiştir.

Bu anlama gayreti beraberinde tartışmalar da getirmiş ve Müslümanlar üzerinde kimi zaman bölünmelere, ayrılıklara sebep olmuştur. Yorum farklarından çıkan bu ayrılıklar mezhepleri doğursa da, ana gövdenin mutabakatı ihtilaflara rağmen sürmüştür.

1400 yıllık İslam ilim geleneğinde meal kültürü bir asırlık bile maziye sahip değildir. Ulus devletleşme sürecinde etnik kimliklerin öne çıkmasıyla, meal de bir zaruret olarak belirmişti. Meâllerin ortaya çıkışı elbette sessizce olmamış, tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

Zaten Kur'an'ın çevrilebilirliği/çevrilemezliği tartışması, ‘Kur'an'ın tercümesi' yerine ‘meâl' ifadesini öne çıkardı. İlk meallerin ortaya çıkışında müsteşriklerin rolü biliniyor. Fakat bazı meâl yazarlarının, meâllerine “Türkçe Kur'an” demesi şiddetle tenkid ve reddedilmişti. Şimdilerde de böyle bir eğilim oluştu.

Modern itirazların ilim geleneğini hedef alması süreci, yenilgilerle gelen nihilizmle doğrudan ilişkili ve uzun bir hikâyedir. Bunu belki daha sonra tafsilatıyla yazmak mümkün olur. Ancak hâlihazırda eleştirilmesi gereken, yazarı belli olmayan internet meâllerinden hüküm çıkarma kolaycılığının Müslümanların itikadını sarsar hale gelmesidir.

Kendi oturduğu koltuklardan Hz. Peygamber'in konumunu ve sünneti tartışmaya açan kardeşlerimiz için, mesela Google önemli bir referans kaynağı oldu. Kur'an'ın orijinal metnini devreden çıkaranlar için, kaynağı belli olmayan meâller “Türkçe Kur'an” haline geldi.

“Türkçe Kur'an var mı?” sorusuna meal-tefsir müellifi merhum Elmalılı Hamdi Yazır, tefsirinin mukaddimesinde yer vermiş. O halde sözü ehline bırakalım:

“Şimdi insaf ile düşünelim. Bu şerâit altında Kur'ân'ı tercüme ettim veya ederim diyenler yalan söylemiş olmaz da ne olur? Doğrusu Kur'ân'ı cidden anlamak, tetkik etmek isteyenlerin onu usulüyle Arabî yolundan ve tefâsir-i merviyyesinden anlamağa çalışmaları zarurîdir. Kur'ân'ın falan tercümesinde şöyle demiş diyerek ahkâm istinbâtına, mes'ele münâkaşasına kalkışmamalıdır: Bunu, îmanı olanlar yapmaz, kendini bilen ehl-i insaf da yapmaz.

Kur'ân'dan bahsetmek isteyenler, onu hiç olmazsa harekesiz olarak yüzünden okuyabilmelidir. Maamafih öyle kimseler görüyoruz ki, Kur'ân'ı harekesiz olarak şöyle dursun harekesiyle bile dürüst okuyamadığı hâlde onun ahkâm ve maanîsinden ictihâda kalkışıyor.

Türkçe Kur'ân mı var behey şaşkın?

Kur'ân Arabîdir: Zira “innâ enzelnâhu kur'ânen arabiyyen” mansustur.  (“Biz onu bir Kur'an olmak üzere Arabî olarak indirdik” ayetiyle sabittir)”.